Çilekli Şeker
Çocuk sahildeki kumlarla oynuyordu. Şapkasını çıkardı. Güneşe karşı hassasiyeti vardı. Şapkasını çıkarmamalıydı. Denizden bir avuç su alıp yüzüne çarptı. Az önce şapkasını asla çıkarmamasını sıkı sıkı tembihleyen babasına sıcacık bir gülümsemeyle seslendi:
“Babaaaaa! Bak yüzümü ıslattım, güzel olmuş muyum?”
“Napıyorsun! Çabuk şapkanı tak, az önce ne dedim ben sana!”
Çocuğun gülümsemesi bir anda soldu. Aceleyle şapkasını alıp gölgeye geçti.
Ağlamadı. Alışkındı. Adam elindeki telefonun ekranına bakmaya devam etti.
Uzakta olup bitenleri izleyen kadının aklında yine bir gelgit oldu. “Ah, biz büyükler!..”
Çocuk oyunu bıraktı. Öylece oturdu. Tam o sırada çocuğun yanına, etrafında yıldızlar uçuşan bir kelebek kondu. Çocuğun kelebeği ilk kez görmediği her hâlinden belliydi. Kadın üzüntüsünü unutup olanları izlemeye başladı. Önce gözlerine inanamadı. Fakat çocuğun kafasını çevirip kelebekle konuşmaya başladığını gördüğünde, gözlerine inanmanın daha mantıklı olduğuna karar verdi.
“Lütfen üzülme, baban seni sevdiği için böyle davranıyor.” dedi kelebek kanatlarındaki yıldızları savurarak.
“Evet, hep öyledir. Hep sevdikleri için üzerler değil mi! Peki bunu beni mutlu ederek yapamazlar mı? Hasta olmak benim suçum mu?”
Kelebek çocuğun sarı saçlarını okşadı. “Haklısın. Elbette senin suçun değil. Ama büyükler sorumluluk sahibi olmak zorundadır. Ve çocuklarını korumak sorumluluktur yavrum. Kanadının altından çilekli, koyu pembe iki şeker çıkarıp çocuğa uzattı.” Sonra minik yıldızlarla gökyüzüne doğru gülümseyen bir yüz çizdi. Çocuğa göz kırpıp hızla uzaklaştı.
Çocuk kelebeğin gidişini izlerken onun haklı olduğunu düşünmeden edemedi. Şekerlerden birini ağzına atarken “Yine en sevdiğimden getirmiş.” diyerek çilek tadının ağzında dağılmasını bekledi. Diğer şekeri cebine attı. “İyi, güzel de, bu sorumluluk denen şey beni her seferinde böyle üzmeli mi?” diye sordu kendi kendine. Sorusu havada asılı kaldı...
O anda babası çocuğun yanına geldi. Bir şeyler söyleyip onu tekrar deniz kenarına götürdü. Şapkasını taktı, gülümsedi. Kadının gözü onlardaydı. Adam ilerideki banka oturdu, gözü yine telefondaydı. Kadın hızlıca çocuğun yanına gitti.
“Merhaba. Az önce gördüklerim gerçekse bir kelebekle konuştun, öyle değil mi?”
Çocuk kadının yüzünde kelebeğinkine benzer bir şefkat görmüştü. “Konuştum tabii. Ama sen nasıl gördün? Büyükler onu göremez ki. Galiba sen sıradan bir ‘büyük’ değilsin.”
Kadın, çocuğa babasıyla yaşadıklarını da gördüğünü söyledi. Büyüklerin neden bazen çocukları üzecek davranışlarda bulunduklarını ve çocukların bunlar yüzünden canlarını sıktıklarını da. Anlatırken çocuğun gözlerine bakıyor ve gülümsüyordu.
Çocuk kadını dinlerken içindeki kelebeğin yıldızlara ulaştığını hissetti. Hatta havada asılı kalan sorusunun cevabını da almıştı sanki. Kadın çocukla konuşurken içine kelebekler dolduğunu hissetti. Yıllarca taşıdığı babasızlığın hüznü hafiflemişti sanki. Çocuklara ve babalara hep farklı, hep buruk bakardı. Ama bugün bir şeylerin değişeceği gündü. Bunun farkındaydı...
Çocuk cebindeki çilekli şekeri çıkardı. Kadının elini tuttu ve avucunu açıp şekeri bıraktı.
Kadın “En sevdiğimin bu olduğunu nereden bildi?” dedi içinden. Şekeri ağzına attı ve çilek tadının ağzında dağılmasını bekledi...
Seda BAYRAK DURGUT
Yazar
Minik bir kediyim ben. Peki, minik bir kedi olmam insanların neden üzüldüğünü ya da sevindiğini anlamama engel mi sanıyorsunuz?Asla!Aksine insanlara yakın olmam onları daha iyi anlamam için bana müthi...
Yazar: Seda BAYRAK DURGUT
Çocuk, az önce bulduğu sandığa bakarken karışık kafasını ve anlamlandıramadığı duygularını düşündü. Duyguları ve duyguların insana neleri kazandırıp neleri kaybettirdiğini...Sandığı sokağın orta yerin...
Yazar: Seda BAYRAK DURGUT
Resim defterini açtı çocuk. Sarı saçlarını mavi tokasıyla topladı. Muzlu sütünden bir yudum içti. Kurşun kalemini eline aldı. Sayfanın ortasına kocaman bir kalp çizdi. Beğenmedi, suratını astı. Kalbi ...
Yazar: Seda BAYRAK DURGUT
Soğuk mu soğuk bir kış günü pencereden bakıyordu. Kar taneleri gökyüzünden damla damla akıyordu, diye bir giriş yazacaktım kiiiii. En parlak hâliyle gözlerime çarpıp kısa bir süreliğine görmemi engell...
Yazar: Seda BAYRAK DURGUT