Zulmü Alkışlayamam
Bir yanda kıyım, kıyıcılık, eziyet, acımasızlık, işkence, vahşet, soykırım, merhametsizlik, insanî değerleri yitirmişlik... Diğer yanda ise kan, gözyaşı, teslimiyet, dua ve yalnızca acı… Bunlar literatürde ve insan zihninde bulunan kelimelerden faydalanarak söyleyebildiğimiz yalnızca beş on kelimeden birkaçı. Okunduğu kadar kolay olmayan bu vahşeti hangi alıntıya denk düşürüp anlatabiliriz, bilinmez. Tek bildiğimiz; onlara yapılan zulmün bizim yürek yangınımız olduğudur.
Zulüm kelimesi, Türk Dil Kurumuna göre, "zorbalık etmek, hak ve adalete aykırı davranmak" anlamına gelir. Kullanımı daha öncesinde sözlü olarak veya günlük hayatta yaygın olsa da yazılı olarak zulüm kelimesinin kullanıldığı, tarihte bilinen ilk kaynak Mukaddimetü’l-Edeb’dir. 1300 yılından önce yazılmış olan bu eserde, zulüm kelimesi “haksızlık, zorbalık” anlamlarında kullanılmıştır.
Zulüm, gücü elinde bulunduran bir kimsenin kanunlara ve vicdana aykırı bir şekilde yapmış olduğu eziyet ve acımasızlıktır. Zalim ise zulmeden kişiye denir. Bir de mazlum vardır ki o da zulme ve haksızlığa uğramış, hakkı gasbedilmiş, ezilmiş kimselere denir. Peki, zalim ve mazlumdan biri değilse, kişi kimdir? Buna seyirci kalana ne denir?
Zulmü izleyen ve şahit olan bizler, bu zulmün neresindeyiz? Vicdanımız sızlar mı hiç o suyu içerken? Karnın doyarken, aç ölen gelir mi aklına? Zalim de değilsin mazlum da… O zaman, safını belli etmelisin mutlaka...
Kemal Sayar, Yavaşla adlı kitabında şöyle söylüyor: “Öte diyarlarda zulüm görenler için dua et, eylemde bulun, yüreğinde acılarını hisset. Dünyanı genişlet.” Bu alıntıdan da yola çıkarak diyebiliriz ki zalimliğe seyirci olana, zulüm karşısında sessizlik yakışmaz. Zulmün karşısında susan da zalim sayılmaz mıdır? Bu vahşete karşı, Hz. İbrahim ateşe atıldığında ona su taşıyan karınca gibi elimizden geldiğince, gücümüz yettiğince, karınca misalince destek olmamız şarttır.
Mevzubahis olan kıssa da şöyle:
Nemrut, azgınlığının önünde bir engel olarak gördüğü Hazreti İbrahim’i ateşe atarak cezalandırmak ister. Meydanın ortasına dev bir ateş yaktırır. Ateşi gören canlıların tümü etrafa kaçışır. Ancak bir karınca, ağzında bir damla suyla devasa ateşe doğru telaşla ilerlemektedir.
Onu gören bir başka karınca; “Nereye böyle telaşla?” diye sorar. Karınca, “Duymadın mı, Hazreti İbrahim’i ateşe atacakmış Nemrut.” deyince, diğer karınca alaycı bir ifadeyle, “Ateşi görmedin herhalde. Kocaman bir ateş. Kaçmaktan başka çare yok. Ağzındaki bu bir damla suyla mı o ateşi söndüreceksin?” der. Bunun üzerine, su taşıyan karınca, “Hiç olmazsa tarafımız belli olsun.” diye karşılık verir.
Bir Müslüman, elimizden ne gelir, dememelidir. Gazze’de Nemrut'un ateşi var. Bizler de ateşe su taşıyan karınca misalince, kardeşlerimize destek olup Allah'a duâ ile niyaz edip tepki göstererek safımızı belli etmeliyiz.
Hadisi şerifte buyruluyor ki; “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”
Mü’minler fert ve cemiyet olarak acılardan, ıstıraplardan ve hastalıklardan kurtulmak için, İslâm’ın sunduğu reçetelere bağlı kalmalıdırlar. Dolayısıyla ayet ve hadisler böylesi bir durum karşısında neler yapmamız gerektiğini aslında bize çok açık bir şekilde aktarmaktadır. Konuyla alakalı bir başka hadiste buyrulduğu gibi; “Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalben buğzediniz.”
Bu acı dolu zamanda yüreklerimize su serpecek, içimize ferahlık bahşedecek, âlemlerin Rabb’i olan Allahu Teâlâ’dan bizlere bu acımızın karşılığında verilmiş en büyük müjdeyle yazımı sonlandırmak isterim.
Enam Sûresi 45. ayette buyruluyor ki:
“Böylece, zulmeden toplumun kökü kesildi. Övgü, âlemlerin Rabb’i Allah'a aittir.”
H. İklil ABBASOĞLU
YazarBu yazıyı hazırladığım günlerde, İsrail yoğun bir şekilde Filistinlilerin üzerine bomba yağdırıyordu. Hastaneleri, sivilleri taşıyan konvoyları, mültecilerin kaldığı kampları ve bulduğu her yeri bomba...
Yazar: Raziye SAĞLAM
"Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer."diyor Mehmet Akif Ersoy. Ülkemizin tarihinde nice savaş ve çok sayıda zafer vardır. Bu milletin necip evlatları ç...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU
“Kula vefası olmayanın Hakk’a vefası olmaz.” diyor Mevlâna Hazretleri. Arkasından Hz. Ali’nin tüm insanlığa ders niteliğindeki aydınlık sözü geliyor akıllara; “Kimseden vefa görmesem de vefa göstermey...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU
Bir padişah, Hızır’ı görmek istiyordu. Bir gün bunun için tellallar çağırttı:- Kim bana Hızır'ı gösterirse onu armağanlara boğacağım, dedi.Birçok oğlu olan fakir bir adam, bu işe talip oldu. Karısına ...
Yazar: Ayşe Gül PINAR