YÜZYİRMİYEDİNCİ HUTBE
Ey Cemâat-i Müslimîn! Bilmiş olunuz ki; bir milletin feyzi, azameti, yükselmesi ancak iki şeyledir. Biri efrâd-ı milleti toplayan vahdet ve birlik rûhuna meyl, diğeri istiklâl ve hâkimiyete olan şevk. Vahdet ve hâkimiyet rûhunu kaybeden, gıdasını bunlardan almayan millet hiç şüphe yok ki günün birinde başka milletler tarafından kemirilecek, yutulacak dünya yüzünden kaldırılacaktır. Milletler arasındaki galebe, şahsî hayâttaki tagazzînin aynıdır. Bir vücûdun gıdasına bakılmazsa onun neşv ü nemâsı durur. Gittikçe zayıflamaya başlar ve nihâyet ölür. Bir millete evvela kendi varlığını korumak, sonra da inkişâf edip, ilerlemek için bütün efrâdının birlikte ve tek bir gâyeye doğru çalışması lâzımdır. Bir aile, bir millet efrâdından birleşmek ve meyli olursa, onlarda ilerleme ve hâkim olmak muhakkaktır. Yer yüzünde gelip geçmiş olan milletlerin tarihini tetkik edince görürüz ki; her kavmin kemâlindeki, zevâlindeki kanun-ı ilâhî şudur: Her kavmin varlığından nasibi, birlik ve bağlılığıyla şevket ve azametten olan hisseside hâkimiyete olan meyli ile mütenâsibtir. Cenâb-ı Hakk bir milleti, bir kavmi ancak tefrika, nîfâk ve şikak hastalıklarına tutulduktan sonra mahveder. Efrâdı birbirine küsen, diğerinden ayrılan bir ailenin sonu perişanlıktır. Böyle bir milletin encâmı uzun bir zillet, şedîd bir azaptan sonra ebedî bir izmihlâldir. İşte bunun içindir ki; vahdet Müslümanlığın esas rüknüdür. Mü’minler arasındaki vahdeti, birliği bozan her şey Müslümanlıkta yasaktır. Müslümanlık bize, “Birbirinize küsmeyiniz, birbirinize arka çevirmeyiniz, birbirinizle kardeş olunuz. Siz kardeşten başka bir şey değilsiniz.” diyor. Küskünlerin arasını bulmamızı, dargınları barıştırmamızı emrediyor. Dargınları barıştırmanın en büyük ibâdet olduğunu söylüyor. Ey Cemâat-ı Müslimîn! İster bir ailenin efrâdı arasında, ister aile dışında insanlar arasında, isterse iki köy ve cemâat arasında olsun dargınlık İslâm rûhuna uygun olmayan bir şeydir. Dargınlık, kardeşlik bağlarını gevşetir. Birlik rûhunu öldürür. Dargınlığın devâm edip gitmesi her türlü fenalıkların meydana gelmesine sebep olur. Dövüşmek, vuruşmak, mahkemelere düşmek, birbirinin aleyhine yalan yanlış şahid getirmek, hükümler almak bu uğurda işinden kalmak, para dökmek ... işte bunların hepsi ufak bir küsmeden, dargınlıktan meydana gelir. Bunun içindir ki Müslümanlık bunu haram kılmıştır. Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerîm’de buyuruyor ki: “Ey mü’minler siz kardeşten başka bir şey değilsiniz. Kardeşlerinizin arasını islah ediniz, düzeltiniz, dargın olanları barıştırınız, birbirine küs iki kardeş bile bırakmayınız. Çalışınız ve aralarını bulunuz.” (49/Hucurât, 10.) Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki: “Nafile namaz kılmaktan, oruç tutmaktan, sadaka vermekten daha hayırlı, daha efdal bir şey isterseniz dargınları barıştırınız. Aralarını bulunuz. Çünkü iki kişi arasındaki gerginlik; vahdet ve kardeşlik rûhunu gönülden kazıyan bir şeydir. İki kişi arasındaki gerginliği, dargınlığı kaldırmak için yalan söyleyen, yalancı değildir. İki kişi arasını düzeltenlerin işlerini Allâh düzeltir. Ve günahlarını mağfiret eder.” Ey Cemâat-i Müslimîn! Sakın hiçbir ferde karşı husumet beslemeyin. Nerede bir gerginlik görür ve hissederseniz onu kaldırmak ve onları barıştırmak çarelerini araştırınız. Yalan haram olduğu hâlde ara bulmak için yalan söylemek de câizdir. Çünkü dargınlık Müslümanlığın rûhu olan vahdete ve kardeşliğe aykırıdır.
Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
YazarMensup olduğumuz dinimiz İslâm’ın her bir prensibi, imanın hayata aksedişinden ibaret olan ahlâkî güzellikler manzumesidir. Efendimiz (s.a.v.): “Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” buyurmu...
Yazar: B. Sıddık DURMUŞ
Mevlâ’yadır hamd ü sena; Gel bu aşkla, yaklaş O’na!.. Aşkla yandı, Tur-i Sina; Gel bu aşkla, yaklaş O’na!.. Duy “aşk” diyor o emr-i hak; Kul ol, kalksın yakın, uzak!.. A hicrânla yanan müştak;...
Yazar: Rıfat ARAZ
1. Bir demde ki gönül yâr ile gam mı kalırÎd-i visâlde yâr arz-ı cemâl ede mâtem mi kalır2. Atşân-ı aşkın uyûnuna perde açılaGözler göreler yârını nem mi kalır3. Devlet-i huzûruna erip de vaslın bulan...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
Kahır; büyük üzüntü, derin acı, keder, elem, eziyet, cefa, zulüm anlamındadır. Bir rubaîden aldığımız yukarıdaki beyitte şair, kahramanlık ile kahır kelimelerini özellikle bir arada kullanarak bir çeş...
Yazar: Vedat Ali TOK