Yaşlanmak/ Yaş Almak
İnsanoğlunun da her yaşayan canlı gibi bir ömrü var. Aslında dünyanın içinde bulunan her şeyin; canlı cansız tüm varlığın bir ömrü var. Kitaplarımız zaman içinde sararıyor, elbiselerimiz zaman içinde çürüyor ve bir zaman sonra yok oluyor. Etrafımızda bütün bu varlığın bir ömrü varken, bir sonu varken insanlığın ölümsüz olması mümkün olabilir mi?
Bizleri dünyaya gönderen küllî irâde sahibi Allah, bizleri kendi hâlimize bırakmış olabilir mi? Nasıl ki yaptığımız bir ürünü kendi hâline bırakmıyorsak, bizi var eden Allah da bizi kendi hâlimize bırakmaz, bizi yalnız bırakmaz. Hayat o kadar hızlı bir şekilde ilerliyor ki zaman zaman artık yapılan haksızlıklara, söylenen kötü sözlere bile durup düşünecek durumda olmuyor insan, artık tecrübenin verdiği olgunluk ile gülüp geçiyor.
Bir zaman sonra her şey o kadar anlamsız hâle geliyor ki bunca dert arasında ne kadar basit meseleler içinde kendimizi hebâ ettiğimizi görüyoruz. Önümüzde uzun uzun yıllar olduğunu zannediyoruz kimi zaman. Ve aklımıza estiği gibi yaşıyoruz hayatı. Doğru mu yanlış mı diye dikkat etmeden, özgürlük diye dilimizden düşürmediğimiz kavramlarda acaba başkasının özgürlük alanını ihlâl ettik mi diye düşünmeden. Düşünmediğimiz çok şey var ama kendimizi her türlü düşüncesizlikten münezzeh görüyoruz nedense!
Merhûm Cahit Sıtkı Tarancı, otuz beş yaş şiirini yazdığında henüz otuz beş yaşında idi. Ve şu dizeler dökülmüştü kalemine:
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Ömrünün henüz yarısında diye tahayyül etmişti ama ömür öyle vefâ etmedi ve kırk altı yaşında vefat etti Cahit Sıtkı Tarancı. Bazen derler ya erken gitti rahmetli ya da bir genç, çocuk vefât ettiğinde derler erken gitti diye. Bizi yaratan küllî irâde elbette ne kadar yaşayacağımızı da takdir eylemiş ve kader diye alnımıza yazmış.
O yüzden kimin erken ya da kimin geç göç ettiğini bilemeyiz. Hiç ölmeyecekmiş gibi plânlar, hesaplar yapıyoruz. Elbette her iki âlem için mücâdele etmek gerekir ama ölümü unutmadan, çünkü ölümü unuttuğumuz zaman sanki dünyanın yegâne sahibi bizmişiz gibi davranma gafletine düşüyoruz. Oysa bu devasa âlem içinde bir toz zerresinden ibâret olduğumuzu çoğu zaman unutuyoruz.
Yaş ilerledikçe hayata daha farklı bakıyor insan, biraz daha durulmuş, yavaş bir şekilde hareket ederek, biraz daha düşünerek, söyleyeceği konuyu tartarak hareket etmeye başlıyor insan. Gençliğin damarlarındaki o deli kan; fevri düşünmesine, fevri hareket etmesine sürüklüyor belki.
Ama bunların hepsi zaman içinde adına tecrübe dediğimiz kavram ile öğrenilmeye başlanıyor. Gençlere ne kadar nasihat edilirse edilsin, bildiğinden kolay kolay dönmez. Dolayısıyla bazen hayat içinde olayları yaşaması gerekir, tecrübe etmesi gerekir ve bunun sonucunda iyiyi ya da kötüyü görür, ona göre hareket eder. Yaş ilerledikçe belki bunlar düşüyor zihnimize, biraz daha duruluyor, daha pak bir düşünceye ulaşmaya çalışıyoruz belki de…
Meselâ, bugünlerde mevsimsel bir sonuç olarak ziraî don yaşandı ve insanlar veryansın etmeye başladılar. Oysa veren Allah, alan Allah. Bizim için normal olan bir şey belki başkasının imtihanı. Belki de tüm insanlık olarak imtihandayız bu konuda. Allah rızk konusunda bizlerin kalbini ferahlatmıştır.
Ama şunu unutmamak gerekir ki, nasıl ölümsüz değilsek, dünyanın kaynakları da sonsuz değil. O yüzden aklımızı da kullanarak, israf etmeden dünyamızın kaynaklarını kullanmak durumundayız. Şükürsüz bir hayat olmaz, her şeye sahip olma çılgınlığı ile bir hayat devam etmez. Mevsimlerin birbirini kovalaması neticesinde daha güzel yarınlar illâki gelecektir. Bize düşen ümidimizi diri tutmak, inanmak ve şükretmek.
Yaşlanmak dediğimiz nedir ki bir sayıdan ibâret değil mi, kalbimizin genç kalması, bir şeylerle uğraşmak ve beynimizin de dinç kalması önemli değil mi? Beynimiz dinç kalırsa vücudumuz da dinç kalır. Beynimiz dinç kalırsa yine düşünmeye, üretmeye ve bir fikir sunmaya devam edebiliriz. Her şey geçer gider, biz kalırız düşüncelerimizle, duâmızla…
Erol AFŞİN
Yazarİnsan kardeşlerim, ekmel canlılarKalbini kırdıysam özür dilerimİhtiyar amcalar, delikanlılarHor, hakir gördüysem özür dilerimGönül yıkmak, Kâbe yıkmaktan beterİnsan merhamettir, ötesi beşerHavvâ Kızı,...
Şair: Bekir OĞUZBAŞARAN
Hayat dediğimiz kavram birçok gizemi içinde barındırıyor. Her geçen gün yeni bir şey öğreniyoruz ya da herhangi bir kavramın idrâkine varıyoruz. Hayatın gizemini çözme hâlindeyken şaşırmıyor da değili...
Yazar: Erol AFŞİN
Bir çağı açıp bir çağı kapatan İstanbul’un fethi ile dünyanın siyâsî, askerî, kültürel ve sosyal gidişatı değişmiştir. Akşemseddîn (k.s.) başta olmak üzere birçok gönül erinin rehberliğinde II. Mehmed...
Yazar: Fatih ÇINAR
Günümüzde sosyal medya kullanımı çok ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Neredeyse günün üçte birlik bir bölümünün sosyal medyaya heba edildiğini söylesek pek yanılmış olmayız sanırım. Sosyal medyanın en...
Yazar: Erol AFŞİN