Temizlik Bizim İçin Ne İfade Eder?
İslâm mü’minlerin her türlü kirlerden temizlenmesini ister. Mânevî kirler insanın rûhunu karattığından kulluktan uzaklaştırır. Bu yüzden kalbin ibâdetler, zikrullah ve güzel yaşamla her zaman temiz tutulması ve bakımının yapılması beklenir. Farz olsun nâfile olsun her bir ibâdet ile, her türlü iyilikle kalbin temiz kalması sağlanır. Bu yüzden hiçbir ibâdeti küçük görmemek gerekir. Sonuçta Allah’a daha fazla yakınlaştırdığı ve insanın yakînini güçlendirdiği için minik bile olsa her hasene önemlidir.
Kalp temizliği yanında beden temizliği de önemlidir. Biri olmazsa diğeri de olmaz. Biri varsa diğeri de olmalıdır. Bir kuşun uçmak için nasıl iki kanada ihtiyacı varsa, iyi bir mü’min olmak için ikisi de elzemdir. Bu sebeple dinimiz maddî temizliğin üzerinde hassasiyetle durmuştur.
Nitekim Kitâb-ı Hakîm’de şöyle buyrulmuştur: “Allah çok temizlenenleri sever.”[1] “Şüphesiz, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.”[2] “Elbiseni tertemiz tut. Kötü şeyleri terk et.”[3] Hz. Peygamber (s.a.v.) de, “Temizlik imanın yarısıdır.”[4] buyurarak aynı hususa vurgu yapmıştır.
Esasında İslâm’ın ne kadar büyük ve yüce bir din olduğunu anlayacağımız noktalarından biri de temizliğe verdiği önemdir. Câhiliye Arap toplumunda temizlik hakkıyla bilinmezken Hz. Peygamber (s.a.v.) marifetiyle her türlü temizliğin öğretilmesi o döneme damgasını vuran temel yapı taşlarından birisidir.
Gusül, abdest ve vücuttaki bazı âzâların temizliği ile bir seferberlik başlatılmıştır. Böylece İslâm yeni medeniyet yürüyüşünün bir bölümünü temizliğe ayırmış olmaktaydı. Hatta Hz. Peygamber (s.a.v.), temizlik hususunda o kadar durmuştur ki musluklardan suyun akmadığı o dönemde insanların en az kaç taşla tahâret yapmaları gerektiğini bile öğretmiştir.
Günümüz şartlarında, evlerimizden gürül gürül suların aktığı bir dönemde bu husus bize biraz önemsiz ve hatta garip gelebilir. Lâkin kendimizi Allah Rasûlü’nün dönemine taşıyacak olursak, tahâreti bilmeyenlere asgarî temizlik şartını getirerek nasıl temizleneceklerini öğretmesi Yüce Peygamber’in büyüklüğünü ve İslâm’ın dünyaya neler kazandırdığını anlamamızı kolaylaştırır.
Aynı şekilde sabah uyanan insanın ilk olarak ellerini yıkamasını isteyerek gece avret mahalline dokunmuş olabileceğine dikkat çekmesi de böyledir.[5] O, sözleri birer buyruk olarak kabullenildiği için temizlik hususundaki her bir eksikliğe dikkat çekmiş ve bunların düzeltilmesini sağlamıştır.
Demek ki, tahâreti bile bilmeyen insanlar vardı ve Allah Rasûlü onlara bunu dahi öğretti. Gerçekten de o, öğretilmemiş hiçbir şey bırakmadı. Zira o Allah’ın elçisiydi ve kendisinin de belirttiği gibi güzel ahlâkı tamamlamak için gönderilmişti.[6]
Yıkanmak
Allahu Teâlâ, Kur’ân’da iki yerde cünüp olanların temizlenmeleri gerektiğini belirtmiştir. Âyetlerin birinde, “Eğer cünüpseniz yıkanıp temizlenin.”[7] buyrulurken, diğerinde de cünüp olanların namaz için boy abdesti almaları emredilmektedir.[8] Allah Rasûlü de aynı hususa vurgu yapmış ve cünüp kimselerin gusül almalarını emretmiştir.[9]
Böylece hem mânevî kirlenmeden bir arınma hem de cünüplük sebebiyle bedene bulaşmış maddî kirlerin ve ter kokularının giderilmesi hedeflenmiştir. Bunun yanında vücuda dinçlik kazandırılmak istenmesi de hikmetleri arasında zikredilebilir.
Elbette gusül abdesti sadece cünüplük durumunda alınmamalıdır. Guslün farz olmadığı durumlarda da sık sık yıkanılmalıdır. Nitekim Sevgili Elçi’nin yıkanmayla ilgili bir tavsiyesi buna işaret etmektedir ve bu son derece önemlidir. Bir önder olan Allah Rasûlü’nün insanların birbirlerini rahatsız etmemelerine ne kadar önem verdiğini ve bir toplum âdâbı kazandırdığını göstermesi açısından çok mühim bir tavsiyedir. O da şudur:
Rasûlullah cuma namazına gelenlerin gusül almalarını istemiştir. Meselâ bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Biriniz cumaya gelmek istediğinde yıkansın.”[10] Son Rasûl, buna benzer pek çok hadisinde cuma namazına gelenlerin yıkanmalarını talep etmiştir. Hâlbuki gusül gerekmedikçe insanın yıkanma zorunluluğu yoktur.
O bunu neden istemiştir diye düşündüğümüzde, hikmetlerinden birinin insanların birbirlerini rahatsız etmesini engellemek olduğunu anlıyoruz. Kutlu Rasûl’ün yanına gelip giden her bir Müslümanın anlayışı, kavrayışı, sosyal hayatın gereklerini düşünme kapasitesi aynı değildi. Bunun yanında insanlar yünlü giysiler giyerdi. Nitekim Ebû Mûsâ el-Eş’arî, “Rasûlullah’la beraberken üzerimize yağmur yağdığında yanımızda olsaydın, kokumuzu koyun kokusu sanırdın.” demektedir.[11]
Bir kısmı yün elbise giymiş, yıkanmamış ve terlemiş insanların Allah Rasûlü’nün küçük mescidini sıcak bir günde doldurduğunu göz önüne getirelim. Ter kokusunun cemâati rahatsız edeceği âşikârdır. İşte Allah Rasûlü namazın huşû içinde kılınması, kimsenin kimseyi rahatsız etmemesi ve bir toplumsal yaşam âdâbı öğretmek amacıyla cumaya gelenlerin yıkanmalarını tavsiye etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in cumaya gelenlerin güzel koku sürünmelerini ve dişlerini fırçalamalarını istemesi de bu açıdan çok önemlidir.[12]
Bu sebeple kokan çoraplarla, uzamış tırnaklar veya temizlenmemiş çıplak ayakla mescidlere gelenler ile, etraflarındaki insanları rahatsız edecek şekilde tütün veya baharat kokanların daha dikkatli olmaları gerekmektedir. Çünkü mescid mü’minlerin Allah’a yönelmek ve dünya ile irtibatlarını kesmek istedikleri bir yerdir. Onların huşûunu bozmaya, dikkatlerini dağıtmaya, huzurlarını kaçırmaya hakkımız yoktur.
Abdest Almak
Namaz ibâdeti için abdest alınması zorunludur. Allah Rasûlü’nün abdestli olunsa bile her vakit için abdest alınmasını teşvik etmesini de iyi anlamamız gerekir. Bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Kim abdestli olduğu halde tekrar abdest alırsa, Allah o kimseye on iyilik sevabı yazar.”[13]
Bunun yanında farzlar dışında nâfile namazları kılmaya teşvik ederken abdest alınmasını istemesi de dikkatimizi çekmelidir.[14] Görüldüğü üzere, sevgili Rasûl mü’minlerin mâneviyâtlarını güçlendirirken aynı anda onlara temizlik alışkanlığını kazandırmak istemektedir.
Diş Temizliği
Peygamberimiz dış görünüme son derece önem veren bir insandı. Saçlarına bakar, yağlar, tarar, esans sürünür, elbisesindeki ve ayakkabılarındaki sökükleri diker, gerekirse yama yapardı. Ashâbın yanına kıyafetinde bir bozukluk olduğu hâlde aslâ çıkmazdı. Bu bağlamda onun dişlerin görünümüne çok önem verdiğini, sararmış, aralarında yemek artıkları bulunan dişlerle halkın yanına kesinlikle çıkmadığını tespit ediyoruz. Buna verdiği önemi o kadar çok dile getirmiştir ki, ilgili hadisler genel hadis külliyatı içinde oldukça fazla yer tutar.
Hadislere baktığımızda şunu görürüz: Eve girdiğinde ilk işi misvaklanmak olan[15] Hz. Muhammed (s.a.v.), namazlardan önce de fırçalamayı alışkanlık hâline getirmiş ve Allah’ın huzuruna dişlerin temizlenerek çıkılmasını istemiştir. Nitekim, “Mü’minlere meşakkat vermeyeceğini bilseydim, her namaz için misvak kullanmalarını emrederdim.” buyurmuştur.[16]
Hz. Peygamber (s.a.v.), yanında fırçası olmayanlara da hiç olmazsa parmaklarıyla dişlerini temizlemelerini söylemiştir.[17] Aslolanın ağız temizliği olduğunu, “Misvak ağız temizliği, Rabb’in rızâsıdır.” hadisiyle de dile getirmiştir.[18]
İnsanların sararmış ve aralarında yemek kırıntıları bulunan dişlerle halkın içine çıkmasını yadırgamışlardır. Çünkü tebessüm eden veya konuşan kişinin dişlerindeki çirkin görüntü karşısındakini rahatsız eder. Rasûlullah buna şu muhteşem hadislerinde değinmektedirler. “Gördüğüm bu durum nedir? Sapsarı dişlerle yanıma geliyorsunuz. Ümmetime zor gelmeyeceğini bilseydim abdest almaları farz kılındığı gibi dişlerini misvaklamalarını da farz kılardım.”[19]
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bundan on beş asır önce diş temizliğini dile getirmesi dikkate değerdir, hürmeti ziyadesiyle hak etmektedir. Dünya ve âhiret lideri olarak insanların diş temizliğine önem vermesini, halkı medeni yürüyüşe çıkarmasını ve bu yönde adımlar atmasını takdir edecek bir kelime bulmak zordur.
Saçların Bakımı
Allah Rasûlü saçların bakımının yapılması ister, dağınık bir şekilde dolaşılmasını istemezlerdi. Çünkü kişi o şekilde hem kendi saygınlığını kaybeder hem de etrafındakilerin olumsuz bakışlarını üzerine çeker. Bir açıdan da görüntüsüyle rahatsızlık verir. Bu yüzden Allah Rasûlü, “Kimin saçı varsa, ona ikram etsin.”[20] buyurmuşlardır. Saçı başı dağınık bir şekilde huzuruna gelen birine de saçlarını düzeltmesini tavsiye etmişlerdir.[21]
Saçları omuzlarına kadar dökülen sahâbeden Ebû Katâde’nin, Rasûlullah’ın saç bakımını istemesi sebebiyle günde iki kez saçlarını düzeltip yağladığı nakledilmektedir.[22] Allah Rasûlü’nün de evinde saçları için yağdanlık bulunur, bununla saç bakımı yapardı. Dışarı çıkmadan önce saçlarını yağlar, esansını sürünür, sakallarını tarardı.[23]
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yanında yıllarca hizmet etmiş olan Enes b. Mâlik de, insanları karşılamaya ve tokalaşmaya çıktığında ellerine esans sürerdi.[24] Günümüzde saçların yağlanması, kezâ sürme çekme âdeti bulunmamaktadır. Ancak bu rivâyetler bizlere saçların bakımına önem vermemiz, karşımızdaki insanlara rahatsız edici bir görüntü sunmaktan kaçınmamız gerektiğini göstermektedir.
Saçları dökük olanlara gelince, dökülme oranı farklılık arz etmekle birlikte, sahâbeden pek çok insan kel idi. Hz. Ömer[25], Hz. Osman[26], Hz. Ali[27], Muhammed b. Mesleme[28] gibi sahâbîler böyleydi. Bu sebeple bu başlık altında yazılanlar onlara yönelik değildir. Onlara tesellî olması için saçları dökülmüş bir hocamızın hatırasını anlatabiliriz: Berberde tıraş olduktan sonra okula gidip derse girdim. Öğrencilerden biri, “Hocam, sıhhatler olsun.” dedi. Ben de “Belli oluyor mu?” dedim.
Diğer Azaların Temizliği
Son Peygamber, insanların üstbaşlarının temiz ve güzel görünümlü olmasına önem verirdi. Bu yüzden vücuttaki belli başlı yerlerin temizliği üzerinde de dururdu. Tırnakların kesilmesi, koltuk altı ve avret mahallerinin temizliği gibi. Bir hadislerinde şöyle buyurmaktadırlar: “On şey fıtrattandır: Bıyığın kısaltılması, sakalın uzatılması, dişlerin temizlenmesi, buruna su çekilip temizlenmesi, tırnakların kesilmesi, parmak aralarının yıkanması, koltuk altı kıllarının alınması, eteklerin tıraş edilmesi, necâsetten su ile temizlenmek.” Hadisi rivâyet eden râvi onuncuyu unuttuğunu ancak bunun da “mazmaza” olabileceğini belirtir.”[29]
Burada toplu olarak zikredilen hususlara dair başka pek çok hadis bulunmaktadır; “Bıyıklarınızı kısaltın, sakallarınızı uzatın.” hadisi gibi.[30] Bunun yanında Hz. Peygamber (s.a.v.) bıyıkların kısaltılması, tırnakların kesilmesi, avret mahalli temizliğinin kırk günden öteye geçmemesini tavsiye etmişlerdir.[31] Böylece beden temizliğinin belli sürelerle yerine getirmesi gerektiğini hatırlatmıştır.
Allah Rasûlü’nün bedenimizle ilgili her bir temizlik hususunu asırlar önce dile getirmesini iyi düşünmemiz gerekir. Tırnakların uzatılmaması, avret mahalli temizliğinin ihmâl edilmemesi bizim için hayat düsturu olduğu kadar, Allah Rasûlü’nün büyüklüğünün de alâmetleridir.
Günümüzde ideolojik olarak bıyıklarını uzatanlar ile Allah Rasûlü’nün bıyıkların kısaltılmasını emretmesi arasındaki zıtlık hepimizin dikkatini çekecektir. Kutlu elçi bıyıkların kısaltılmasını fıtrattan sayması ne kadar da önemlidir. Çünkü yemek yerken bıyıklar yemeğin içine girmez.
Allahu Teâlâ’nın Kur’ân-ı Hakîm’inde, “Andolsun ki; sizin için Rasûlullah’ta güzel bir örneklik vardır.”[32] buyurmasındaki derûnî anlamları burada zikrettiklerimizle biraz daha anlamış oluyoruz. Bizi ona ümmet yapan Rabb’imize hamd olsun.
Sözün özü, hem kendimiz hem de karşılaştığımız insanlara olan saygımızdan dolayı üstümüze başımıza dikkat etmek durumundayız.
[1] 56/Tevbe, 108.
[2] 2/Bakara, 222.
[3] 74/Müddesir, 4-5.
[4] Müslim, 1 (223).
[5] Ebû Dâvûd, 103.
[6] Beyhaki, 20571.
[7] Maide, 5.
[8] Nisa, 43.
[9] Ebû Dâvûd, 248.
[10] Müslim, 1 (844).
[11] Ebû Dâvûd, 4033.
[12] İbn Mâce, 1088, 1098.
[13] Ebû Dâvûd, 55.
[14] Ebû Dâvûd, 96.
[15] Müslim, 44 (253).
[16] Müslim, 42 (252).
[17] Beyhakî, 176-7.
[18] Beyhakî, 138.
[19] Beyhakî, 150.
[20] Ebû Dâvûd, 4163.
[21] Muvatta’, 3494.
[22] Muvatta’, 3493.
[23] Müslim, 4326; Nesâî, 5027; Tirmizî, Şemail, 33.
[24] el-Edebül Müfred, 1012.
[25] Bidâye, 5/154.
[26] İstîâb, 1/323.
[27] İstîâb, 1/805.
[28] İsâbe, 6/34.
[29] Ebû Dâvûd, 53.
[30] Müslim, 52 (259).
[31] Müslim, 51 (258).
[32] 33/Ahzâb, 21.
Enbiya YILDIRIM
YazarEtrafımızda tanıdığımız pek çok insan vardır; hayatları sıradan bir şekilde devam ederken birden değiştiklerini ve Allah’a yöneldiklerini görürüz. Bazen bir Cuma sohbeti buna vesile olur. Vâizin insan...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
“İslâm ümmetinin kendine has özellikleri nelerdir?” diye bir soru yöneltilecek olduğunda, hepimizin aklına ilk olarak gelecek şeyler hemen hemen aynıdır. Namaz, oruç, hac ve zekât gibi ibâdetleri saya...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
Müslüman için ibâdet kavramı hayatın bütün alanını kuşatır. İbâdet sadece namaz kılmak, oruç tutmak veya hacca gitmek değildir. Yoldan karşıya geçmekte zorlanan yaşlıya yardım etmek, otobüste engelli,...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
Sayın Vekilim, Malatyalı ve siyasetle uğraşmış birisi olarak, Malatya'nın yetiştirdiği mümtâz şahsîyetlerden Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri’ni nasıl tanıdınız ve değerlendirmeniz nedir?- Osm...
Yazar: Musa TEKTAŞ