Tavşan Sevgisi
Çocukluğumda ve lise yıllarında tavşanlara karşı ilgim pek fazlaydı. Şu yaşımdayım; hâlâ da öyle…
İlk anımsadığım, amcamla birlikte otomobille Sivas’tan dönüyorduk yaşadığımız ilçeye… Vakit akşamdı, bir siyahlık çökmüştü ortalığa. Farları yakmış, yavaş yavaş ekin tarlalarının yanından geçiyorduk. Uzaktan, ot yiyen bir dağ tavşanı iki ayağı üzerine kalkmış, otomobilin farına gözünü dikmiş, hareketsiz öyle duruyordu. Arabayı durdurdu şoför. Tavşana baktık bir zaman. Sonra tavşan hareket etti aniden ok gibi, fırladı gitti. İlk dağ tavşanını görüşüm böyle oldu.
Liseye yeni başlamıştım. Okuldan gelmiş, bahçeye çıkmıştım. Yan komşumuz Rabia Teyze’nin bahçesinde iki beyaz ev tavşanı gezinip ot yiyordu. Duvara yanaşıp, hayranlıkla onlara baktım bir müddet. O anda bir tavşanımın olmasını çok arzu ettim.
Okul arkadaşımın babası Mustafa Amcalar, çarşıya yakın bir yerde oturuyorlardı ve uzunca bir süredir rahatsızdı. Aylardan sonra iyileşti. Babaannem, küçük kardeşim ve babam bir araba tutup onlara “geçmiş olsun”a gittiler. Oturduklarında kız kardeşime yakınlık gösteren arkadaşım, avludaki birkaç tavşanı göstererek “Niye bizde kalmıyorsun, bizim tavşanlarımız var.” demiş. Eve gelen kardeşim, “Ağabey, bizde tavşan alalım, ne olur.” dedi bana ısrarla.
İlçe pazarı Cuma günleri kurulur, her şey alınır-satılırdı. Pazara gittim okul çıkışı. Bir çift tavşan aldım, eve getirdim. Kardeşim tavşanların eve gelişine pek sevindi. Hepimizin ilgi odağı olmuştu. Ahırdaki bir odayı onlara vermiştik. Yonca kurusu, lahana yaprağı, patates kabukları, havuç, yemek artıkları veriyorduk akşamları. Gündüzleri bahçede ot yiyor, yayılıyorlardı.
Günler geçiyordu. Dişi tavşanın pek çok yavrusu oldu. Bir sabah odaya girdiğimizde mini mini, sevimli mi sevimli yavruları görünce nasıl mutlu olduk. Öyle ki, tavşanları sevmeye doyamıyorduk ailecek.
Aradan yıllar geçti. Liseyi bitirdiğim yıl tavşanların sayısı pek fazlaydı. Sürekli ürüyorlardı. Artık arkadaşlarımın doğum günlerinde tavşan hediye ediyordum. Komşularımıza, yakınlarımıza veriyorduk bir bir tavşanları.
Yüksekokulu okumak için ilçeden ayrıldığımda tavşanların bakımı ile annem ve kardeşim ilgilendi. Babam Karayollarında çalıştığı için ilçeye haftada iki gün geliyordu. Yıllar içinde yüksekokulu bitirdim. Artık bir işe girmem, çalışmam gerekiyordu. Babamda emekli olmuştu. Tavşanların sayısı yüze yaklaşmıştı; odaya sığmıyordu; annemin birçoğunu komşulara vermesine rağmen.
İstanbul’a taşınacaktık. Tavşanları etrafımıza dağıttık üçer-beşer… Ve ilçeden ayrıldık.
Aradan uzun yıllar geçti. Şimdi emekliyim. Balkonum ufak, bir tavşanda alamıyorum eve… Eski günleri anıyorum zaman zaman ve ilçedeki tavşanlarımı arıyorum özlemle…
Erdal KARASU
Yazarİki bin yılının Ocak ayında hayata gözlerini yumdu kayınbabam. Öldüğünde doksan yaşındaydı. Ben o zaman kırk beş yaşlarındaydım. Kayınpederimi çok severdim. Eski topraktı; evleri İstanbul'da bir apart...
Yazar: Erdal KARASU
Adam çalar saatin tiz sesiyle yataktan fırladı. Yüzüne buz gibi bir su çarptı. Aynaya baktı. Birilerini mutlu etmek için harika bir gün, dedi.Dilini yakacak kadar kaynamış olan sütü içerken, yapılacak...
Yazar: Seda BAYRAK DURGUT
Otobüs yolculuğundan sıkılan Mehmet annesine arada bir;-Anne köyde yavru kediler, köpekler var dimi?-Olmaz mı?Evcil hayvanların hepsi var.On beş yıldır köyüne uğramamış olan Meryem Hanım, oğluna kısa ...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Mahallemizdeki marangoz Rasim Usta'nın oğlunun yaşı ilerleyip de ortaokulu bitiremeyince, "Tevfik, sen treni kaçırdın evladım. Öğrenim hayatın bitti. Artık askerden de istiyorlar..." dedi dayısı, aske...
Yazar: Erdal KARASU