Serçeler
Otobüs, durakta durmuş yolcularını indiriyor, binmek için sırada bekleyenleri yavaş yavaş içerisine alıyordu. Ömer ve annesi de bu otobüsün içindeydiler. Ömer kafasını otobüsün penceresine dayamış dışarısını seyrediyordu. Gözlerine sağdaki çimenlikte; sağa sola hızlı hareket eden, yere inip kalkan iki serçe takıldı. Onlara dikkatlice bakmaya başladı. Serçeler koca bir sineğin peşindeydiler.
- Anneciğim, serçeler ne yapıyorlar?
- Avlanıyorlar galiba…
Otobüs kalkınca serçeler arkada kaldılar. Ömer’in, evine gidene kadar serçeler hiç aklından çıkmadı. Evde annesine;
- O tatlı serçeleri unutamadım anneciğim. Gözümün önünden gitmiyorlar.
- Serçeler hakkında benimde unutamadığım bir yazı var, okuduğumda hayretler içinde kalmıştım. Allah hiçbir canlıyı sebepsiz yaratmadı, her canlının doğaya ve insanlığa faydası vardır yavrum.
- Serçelerinde mi?
- Elbette. Okuduğum yazıda bir çevre felaketinden söz ediliyordu. 1958 de Çin’de, üretim faaliyetlerini düşürdükleri için dört canlıya karşı savaş ilan edilmiş. Bunlar, sıçanlar, sivrisinekler, sinekler ve serçelermiş. Serçeleri pirinç tarlalarına zarar veriyor diye yok etmeyi düşünmüşler. Düşündükleri, kuşlar tohumları yemeyecek ve daha fazla yiyecek insanların olacakmış. Ne yazık ki sonuç tam tersi olmuş. Serçeler öldürülüp kuş türlerinin de kimisi yok olunca Çin’de büyük bir kıtlık baş göstermiş.
Hale Hanım’ın sesi üzüntülü çıkıyordu.
- Çekirge ve diğer kontrol altında tutulan böcekler çoğalıp kontrolden çıkmış ve açlıktan milyonlarca insanın ölmesine sebep olmuş. Doğadaki bozulan dengeyi düzeltmek için O devletin başka devletlerden serçe istediği söyleniyor. Serçelerden bahsedilince bu yazı aklıma geliverdi. İnsanoğlu hatasını anlıyor ama bazen geç olabiliyor. İnsanoğlu sevmeli, yaşatmalı, her canlıya merhamet etmeli. Yüce Rabb’imiz bize nice nice güzel rızıklar vermiş, israf etmesek, bencilce davranmasak, elimizdekini paylaşsak bu dünya çok güzel olurdu.
Ömer de hüzünlenmişti. Pencereyi açıp dut ağacında ötmekte olan serçelere seslendi;
- Sizi seviyoruz. Bizim ülkemizde daima, güven içinde sevinçle, huzurla ötün, hep ötün. Cik cik cik diye.
- Cik cik cik!
Emine Yılmaz DERECİ
YazarEsen ılık rüzgâr kendini saran dış yapraklarına değiyor açması için onu teşvik ediyordu.- Aç küçük tomurcuk, korkma!Yapraklarını sıkı sıkı kapatmış rüzgârı dinliyordu. İçinde ki korkuyu atamıyor, bir ...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Bayram tatilinde köye dedemlerin yanına gittik.Köy çok güzeldi. Çiçeklenmiş meyve ağaçları, yeşil çayırların kenarlarında ve ortalarında kocaman bir çiçek buketi gibi görünüyorlardı.Derenin suyu yaz a...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Köy evinin kileri oldukça büyük olmasına rağmen içi tıkış tıkıştı. Bir köşeye un çuvalları, yağ tenekeleri, bir köşeye pirinç, şeker, tuz paketleri dizilmişti. Kilerin duvarındaki raflarda tencereler,...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Beyaz Balina yavrusuyla beraber gün boyu yüzmüştü. Yavrusunun yorulduğunu hissediyordu. Dinlenecekleri adayı görünce yavrusuna;-Geldik işte bak İnci! Sana dediğim güvenli sular burası. Birkaç gün bura...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ