Selimiye’den Darüşşifa’ya Edirne’nin Kadim Değerleri
Selimiye Camii'nden Üç Şerefeli Camii'ye Ülkemizin Serhat Şehirlerindendir Edirne
Selimiye Camii'nden Üç Şerefeli Cami'ye, Gazi Mihal Camii'nden Dârü’l-Hadis Camii'ne, Defterdar Camii'nden Sittişah Sultan Camii'ne, Bedesten Çarşısı'ndan Arasta Çarşısı'na, Decevi Hanı'ndan/Eski Hapishane Rüstempaşa Kervansarayı'na, İlhan Koman Konağı'ndan Ekmekçizâde Kervansarayı'na, Türk İslâm Eserleri Müzesi'nden Arkeoloji ve Etnografya Müzesi'ne ülkemizin kadim eserlerle dolu serhat şehirlerinden biridir Edirne.
Osmanlı'nın ikinci payitahtı olan Edirne, Osmanlı'nın III. padişahı olan II. Murad tarafından 1361 yılında fethedilmiştir. İstanbul'un fethi olan 1453 senesine kadar da 92 sene boyunca Osmanlı'ya başkentlik yapma şerefine nail olmuştur. Bu süreçte camilerden kervansaraylara, çeşmelerden imarethanelere, köprülerden şifâhânelere, saraylardan külliyelere, hanlardan hamamlara, konaklardan istasyonlara, su kemerlerinden gümrük binalarına, çarşılardan kasırlara, saat kulelerinden medreselere kadar şehre çok kıymetli eserler kazandırılmıştır. Bunlar arasında Eski Ziraat Bankası Binası, Ali Paşa Çarşısı, Adâlet Kasrı, Arasta Çarşısı, Buzhâne, Balon/Zeplin Hangârı, Devecihan, Dr. Bahattin Öğütmen Konağı, Edirne Belediye Binası, Eski Ticaret Lisesi Binası, Ekmekçizâde Ahmet Paşa Kervansarayı, Gümrük Karakol Binası, Halk Eğitim Merkezi Binası, Makedonya Saat Kulesi, Karaağaç Koza Fabrikası Binası, Saatli Medrese, Jandarma Karakolu Binası, Küçük Şehir İstasyonu Binası, Peykler Medresesi, İpsala Su Kemeri, Tarihî Gar Binası ilk akla gelenlerdir.
Serhat Boylarında Parlayan Manevî Yıldızlar: Edirne Camileri
Camiler şehirlerin bir nevi manevî tapusu hükmündedir. Ceddimiz Osmanlı gittiği (fethettiği) yerlerde ilk olarak camiler inşâ ederdi. Bazı kiliseleri de camiye döndürürdü. Çünkü camiler şehirlerim bir çeşit kimlik kartlarıdır. Onları varlığı şehri bizim yapar. Şehrin halkı camilerin etrafında birleşir ve kenetlenir. Birlik ve beraberlik camilerin gölgesinde inşâ edilir. Bir yönü dünyaya, bir yönü de ukbaya/âhirete bakan camiler dinî ve millî birliğimizin çimentosudur. Minarelerden yankılanan ezanlar bizi İslâm paydasında birliğe ve beraberliğe götürür. Onu için Osmanlı'da camiler devletin bekâsı için olmazsa olmaz müesseselerdir.
Bir serhat şehri olan ve Osmanlı'nın ikinci başkenti olma bahtiyarlığını taşıyan Edirne; Selimiye Camii'nden Üç Şerefeli Cami'ye, Gazi Mihal Camii'nden Darü’l-Hadis Camii'ne, Defterdar Camii'nden Sittişah Sultan Camii'ne, Akmescid Camii'nden Atik Ali Paşa Camii'ne, Ayşekadın Camii'nden Bademlik Camii'ne, Balaban Paşa Mescidi'nden Bedevizade Ahmet Mescidine, Beylerbeyi Camii'nden Çakır Ağa Camii'ne, Bürüncükçü Molla Mustafa Paşazade Camii'nden Enez Fatih Camii'ne, Gazi Hoca Camii'nden Eski Ulu Cami'ye, Hıdır Ağa Camii'nden Kadı Bedrettin Camii'ne, İsmail Ağa Camii'nden Kasım Paşa Camii'ne, Kazzaz Salih Camii'nden Karaağaç Eski Cami'ye, Medrese Ali Bey Camii'nden Muradiye Camii'ne, Kuşçu Doğan Camii'nden Selçuk Hatun Camii'ne, Sarı Selim Camii'nden Sarıca Paşa Camii'ne, Sultan II. Bayezid Camii'nden Süleyman Paşa Camii'ne, Süle Çelebi Camii'nden Şah Melek Camii'ne, Şehabettin Paşa Camii'den Şeyh Çelebi Camii'ne, Tamburacılar Camii'nden Timurtaş Paşa Camii'ne, Taşlık/Mahmut Paşa Camii'nden Yeşilce/Mezit Bey Camii'ne, Yahya Bey Camii'nden Yıldırım Bayezid Camii'ne, Zehr-i Mar Camii'nden Şeyh Şüca Camii'ne kadar birbirinden güzel camileriyle yanı başındaki Avrupa'ya ilâhî mesajlar vermiştir. Edirne bu camiler sayesinde serhat boylarında Türk kimliğiyle tutunabilmiştir.
Mimar Sinan Demek, En Çok da Onun Ustalık Eseri Selimiye Camii Demektir
Dünyaya huzur ve sükûn bahşeden Osmanlı Devleti'ne kazandırdığı birbirinden özgün ve kıymetli mimarî eserleriyle tanınan ve bilinen Mimar Sinan'ın en çok bilinen eserlerinden biridir Sultan II. Selim tarafından yaptırılan Selimiye Camii. Mimar Sinan "ustalık eserim" dediği bu kutlu mâbedi 80 yaşlarında inşâ etmiştir. Osmanlı klâsik dönem mimarîsinin zirvesi kabul edilen bu kadim cami, Osmanlı-Türk mimarlık tarihinin olduğu kadar, dünya mimarlık tarihinin de şaheserleri arasında âdeta parmakla gösterilmektedir.
Osmanlı sanatının zirvesi sayılan Selimiye Camii, aslında bir camiden öte, bir külliyedir. Külliye büyük dikdörtgen bir avlu içinde ortada cami, güneydoğuda ve güneybatıda birer medrese ile batıda arasta ve sıbyan mektebinden meydana gelmektedir. Cami, medreseler ve arastanın doğu yönündeki dükkânlar Mimar Sinan tarafından 976-982 (1568-1574) yılları arasında inşâ edilmiş olup arastanın batı yönündeki dükkânları, tonozlu üst örtüsü, duâ kubbesi ve sıbyan mektebinin II. Selim’in vefâtından sonra III. Murad döneminde Mimar Davut Ağa tarafından tamamlanmış olduğu kabul edilmektedir.
Kesme taştan yapılan Selimiye Camii iç bölümüyle 1620 metrekare, tümüyle ise toplam 2475 metrekarelik bir alanı kaplamaktadır. Mimar Sinan'ın bu ustalık eserinin yerden yüksekliği 43.28 metre olan 31.30 metre çapındaki kubbesiyle ilgi çeker.
Kubbe, 6 metre genişliğindeki kemerlerle birbirine bağlanan 8 büyük payeye oturur. Mimar Sinan’ın inşâ ettiği 8 dayanaklı cami plânının en başarılı örneğidir. Caminin 3.80 cm çapında, 70,89 m yüksekliğindeki üçer şerefeli dört zarif minaresi vardır. Giriş yönündeki her şerefeye ayrı ayrı yollardan, diğer ikisine ise tek yolla çıkılmaktadır.
Selimiye Camii, mimarî özelliklerinin harikulâdeliği yanında taş, mermer, çini, ahşap ve sedef gibi süsleme özellikleriyle de son derece mühimdir. Mihrap ve minberi mermer işçiliğinin en güzel örneğidir. Ortasındaki 12 mermer sütuna oturan müezzin mahfili, altın varaklı edirnekari kalem işleriyle klasik dönemin en güzel örneklerindendir. Yapının çini süslemelerinin, Osmanlı ve dünya sanatında ayrı bir yeri ve önemi vardır. 16. yüzyıl çiniciliğinin en güzel örnekleri olan bu çiniler, sıratlı tekniğinde olup İznik’te yapılmıştır.
Taşın emsalsiz bir sanata dönüştürüldüğü Selimiye Camii’nin taş duvarlarla çevrili geniş dış avlusunda, Darü’l-Sübyan, Darü’l-Kurra ve Darü’l-Hadis yapıları bulunmaktadır. Bu yapılardan Darü’l-Hadis bölümü Türk-İslâm Eserleri Müzesi olarak kullanılmaktadır. Darü’l Kurra bölümü ise Vakıf Eserleri Müzesi'dir. Cami terasının altında yer alan Arasta Çarşısı, III. Murat zamanında Selimiye’ye gelir sağlaması amacıyla yaptırılmıştır. İlk sırası Mimar Sinan tarafından yapılmış, daha sonra Mimar Davut Ağa tamamlamıştır.
Tek kubbesi Allah'ın birliğini, pencerelerin 5 kademeli oluşu İslâm'ın beş şartını, 4 vaaz kürsüsünün 4 mezhebi, külliyedeki 32 kapının 32 farzı, arka minaredeki 6 yolun imanın 6 şartını temsil ettiği söylenen Selimiye Camii'nin yapımı 6 yıl sürmüş, 1575'te ibadete açılmıştır. İznik çinileri ile süslenen caminin kubbesinin desteksiz ayakta durması ve depremlere karşı dayanaklı oluşu bugünkü mimar ve mühendislere örnek teşkil eder.
Birbirinden kıymetli eserleriyle dünyayı güzelleştiren Osmanlı'nın serhat şehrimiz Edirne'deki mührü olan Selimiye Camii, 2011 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınmıştır. Bu eser sadece ülkemizin değil, bütün dünyanın bir çeşit medâr-ı iftihârıdır.
Üç Şerefeli Cami, Edirne'nin Mümtaz Mimarî Eserlerinden Biridir
Edirne deyince evvelâ Mimar Sinan'ın ustalık eseri olan Selimiye Camii akla gelse de, bu şehrin mümtaz mimarî eserlerinden biri olan Üç Şerefeli Cami'yi de unutmamak lâzım.
Sultan II. Murad tarafından inşâ ettirilen cami, aslında saatli medrese, mektep, sebil, çeşme ve hazîreden meydana gelen küçük bir külliyedir. Söz konusu camiyi 841-851 (1437-1447) yılları arasında Mimar Muslihuddin ve Şehâbeddin Usta’nın yaptığı kabul edilmektedir. XV. yüzyılın ikinci yarısında Peykler Medresesi külliyeye eklenmiştir. 1176 (1762) depreminde hasar gören cami 1177’de (1763-64) III. Mustafa tarafından tamir edilmiştir. Camiye adını veren üç şerefeli minare harimin kuzeybatısında yer almaktadır.
Üç Şerefeli Cami, Osmanlı sanatının erken ve klâsik dönem üslûbu arasında yer alır. Burada ilk kez uygulanan bir plânla karşılaşılmaktadır. 24 m. çapındaki büyük merkezi kubbe, ikisi paye, dördü duvar paye olmak üzere altı dayanağa oturur. Yanında daha küçük ikişer kubbe ile örtülü kare bölümler vardır. Yapı, bir yenilik olarak enine dikdörtgen bir yapıdır. Böylece enine gelişen mekâna ulaşılmak istenmiştir. Bu plânı Mimar, Sinan İstanbul camilerinde daha gelişmiş biçimiyle uygulamıştır. Ayrıca, Osmanlı mimarisinde revaklı avlu ilk kez bu camide kullanılmıştır. Avlunun dört köşesine minareler yerleştirilmiştir. Üç Şerefeli Cami, bu özellikleriyle sonraki camilere öncü olan anıtsal bir yapıdır. Revak kubbelerindeki özgün kalem işleri Osmanlı camilerindeki en eski örneklerdendir. Camiye adını veren üç şerefeli anıtsal minare, 67,62 m. yüksekliğindedir. Her şerefeye ayrı yollardan çıkılması enteresan özelliğidir. Minare kırmızı taştan zikzaklar ve ak karelerle devinim kazanmıştır.
Üç Şerefeli Cami, bir külliye şeklinde düşünülmüştür. Üç Şerefeli Cami'nin doğusunda iki medrese yer almaktadır. II. Murad tarafından yaptırılan ilk medrese Saatli Medrese'dir. Fâtih Sultan Mehmed’in yaptırdığı ikinci medrese Peykler Medresesi adıyla bilinir.
Edirne Deyince Aklımıza Gelen Önemli Yerlerden Biri de Edirne Darüşşifası'dır
Edirne deyince aklımıza gelen yerlerden biri de bir zamanlar hastaların umudu olan ve birçok insana şifâ dağıtan Edirne Darüşşifası'dır. Burası, insan merkezli bir devlet olan Osmanlı'nın şifâ merkeziydi. Edirne Darüşşifası, II. Bâyezîd Külliyesi içerisinde yer alan, Osmanlı'nın önemli sağlık merkezlerinden biriydi. Burası dünyada ilk olma özelliği taşıyordu. Bugünkü insanların yere göğe sığdıramadıkları Avrupa'da bu gibi sağlık merkezlerinin benzeri ancak 200 sene sonra yapılabilmiştir. Batıda akıl hastaları toplumdan dışlanırken burada akıl hastaları büyük bir saygı ve hoşgörü ortamında su ve musiki ile tedavi edilirdi.
İnsanî bir anlayışla hastalara hizmet veren Edirne Dârüşşifâsı 1876 harbine kadar çalışmış, sonra bir ara boşaltılmış, geçen yüzyılın sonlarında tekrar kullanılırken Balkan Harbi sırasında kapanarak yalnızlığa terk edilmiştir. Ancak son yıllarda ciddi sûrette tamir edilip Trakya Üniversitesi’ne verilmiştir. 1997 yılında Sağlık Müzesi'ne dönüştürülen Edirne Darüşşifası, dünyanın en prestijli müzecilik ödüllerinden olan Avrupa Konseyi 2004 Yılı Avrupa Müze Ödülü’nü almıştır. Bu müze, Edirne merkez Yeniimaret semtinde bulunan Sultan II. Bâyezîd Külliyesi Darüşşifası bünyesinde hayata geçirilmiş olup, Trakya Üniversitesi’nin, kültürel miras ve korumacılık alanında gerçekleştirdiği en büyük projelerden biridir. Burada 500 yıl öncesinin bir “Osmanlı bimarhânesi” modern bir teknolojiyle canlandırılmıştır. Müzeyi ziyâret edenler bundan asırlar evveline yolculuk yapmaktadır. Edirne gerek bu müzeyle gerekse geçmişe ait diğer eserleriyle dünü bugünde yaşatmaktadır.
SELİMİYE'DEN DARÜŞŞİFA'YA EDİRNE'NİN KADİM DEĞERLERİ
Selimiye Camii'nden Üç Şerefeli Camii'ye Ülkemizin Serhat Şehirlerindendir Edirne
Selimiye Camii'nden Üç Şerefeli Cami'ye, Gazi Mihal Camii'nden Dârü’l-Hadis Camii'ne, Defterdar Camii'nden Sittişah Sultan Camii'ne, Bedesten Çarşısı'ndan Arasta Çarşısı'na, Decevi Hanı'ndan/Eski Hapishane Rüstempaşa Kervansarayı'na, İlhan Koman Konağı'ndan Ekmekçizâde Kervansarayı'na, Türk İslâm Eserleri Müzesi'nden Arkeoloji ve Etnografya Müzesi'ne ülkemizin kadim eserlerle dolu serhat şehirlerinden biridir Edirne.
Osmanlı'nın ikinci payitahtı olan Edirne, Osmanlı'nın III. padişahı olan II. Murad tarafından 1361 yılında fethedilmiştir. İstanbul'un fethi olan 1453 senesine kadar da 92 sene boyunca Osmanlı'ya başkentlik yapma şerefine nail olmuştur. Bu süreçte camilerden kervansaraylara, çeşmelerden imarethanelere, köprülerden şifâhânelere, saraylardan külliyelere, hanlardan hamamlara, konaklardan istasyonlara, su kemerlerinden gümrük binalarına, çarşılardan kasırlara, saat kulelerinden medreselere kadar şehre çok kıymetli eserler kazandırılmıştır. Bunlar arasında Eski Ziraat Bankası Binası, Ali Paşa Çarşısı, Adâlet Kasrı, Arasta Çarşısı, Buzhâne, Balon/Zeplin Hangârı, Devecihan, Dr. Bahattin Öğütmen Konağı, Edirne Belediye Binası, Eski Ticaret Lisesi Binası, Ekmekçizâde Ahmet Paşa Kervansarayı, Gümrük Karakol Binası, Halk Eğitim Merkezi Binası, Makedonya Saat Kulesi, Karaağaç Koza Fabrikası Binası, Saatli Medrese, Jandarma Karakolu Binası, Küçük Şehir İstasyonu Binası, Peykler Medresesi, İpsala Su Kemeri, Tarihî Gar Binası ilk akla gelenlerdir.
Serhat Boylarında Parlayan Manevî Yıldızlar: Edirne Camileri
Camiler şehirlerin bir nevi manevî tapusu hükmündedir. Ceddimiz Osmanlı gittiği (fethettiği) yerlerde ilk olarak camiler inşâ ederdi. Bazı kiliseleri de camiye döndürürdü. Çünkü camiler şehirlerim bir çeşit kimlik kartlarıdır. Onları varlığı şehri bizim yapar. Şehrin halkı camilerin etrafında birleşir ve kenetlenir. Birlik ve beraberlik camilerin gölgesinde inşâ edilir. Bir yönü dünyaya, bir yönü de ukbaya/âhirete bakan camiler dinî ve millî birliğimizin çimentosudur. Minarelerden yankılanan ezanlar bizi İslâm paydasında birliğe ve beraberliğe götürür. Onu için Osmanlı'da camiler devletin bekâsı için olmazsa olmaz müesseselerdir.
Bir serhat şehri olan ve Osmanlı'nın ikinci başkenti olma bahtiyarlığını taşıyan Edirne; Selimiye Camii'nden Üç Şerefeli Cami'ye, Gazi Mihal Camii'nden Darü’l-Hadis Camii'ne, Defterdar Camii'nden Sittişah Sultan Camii'ne, Akmescid Camii'nden Atik Ali Paşa Camii'ne, Ayşekadın Camii'nden Bademlik Camii'ne, Balaban Paşa Mescidi'nden Bedevizade Ahmet Mescidine, Beylerbeyi Camii'nden Çakır Ağa Camii'ne, Bürüncükçü Molla Mustafa Paşazade Camii'nden Enez Fatih Camii'ne, Gazi Hoca Camii'nden Eski Ulu Cami'ye, Hıdır Ağa Camii'nden Kadı Bedrettin Camii'ne, İsmail Ağa Camii'nden Kasım Paşa Camii'ne, Kazzaz Salih Camii'nden Karaağaç Eski Cami'ye, Medrese Ali Bey Camii'nden Muradiye Camii'ne, Kuşçu Doğan Camii'nden Selçuk Hatun Camii'ne, Sarı Selim Camii'nden Sarıca Paşa Camii'ne, Sultan II. Bayezid Camii'nden Süleyman Paşa Camii'ne, Süle Çelebi Camii'nden Şah Melek Camii'ne, Şehabettin Paşa Camii'den Şeyh Çelebi Camii'ne, Tamburacılar Camii'nden Timurtaş Paşa Camii'ne, Taşlık/Mahmut Paşa Camii'nden Yeşilce/Mezit Bey Camii'ne, Yahya Bey Camii'nden Yıldırım Bayezid Camii'ne, Zehr-i Mar Camii'nden Şeyh Şüca Camii'ne kadar birbirinden güzel camileriyle yanı başındaki Avrupa'ya ilâhî mesajlar vermiştir. Edirne bu camiler sayesinde serhat boylarında Türk kimliğiyle tutunabilmiştir.
Mimar Sinan Demek, En Çok da Onun Ustalık Eseri Selimiye Camii Demektir
Dünyaya huzur ve sükûn bahşeden Osmanlı Devleti'ne kazandırdığı birbirinden özgün ve kıymetli mimarî eserleriyle tanınan ve bilinen Mimar Sinan'ın en çok bilinen eserlerinden biridir Sultan II. Selim tarafından yaptırılan Selimiye Camii. Mimar Sinan "ustalık eserim" dediği bu kutlu mâbedi 80 yaşlarında inşâ etmiştir. Osmanlı klâsik dönem mimarîsinin zirvesi kabul edilen bu kadim cami, Osmanlı-Türk mimarlık tarihinin olduğu kadar, dünya mimarlık tarihinin de şaheserleri arasında âdeta parmakla gösterilmektedir.
Osmanlı sanatının zirvesi sayılan Selimiye Camii, aslında bir camiden öte, bir külliyedir. Külliye büyük dikdörtgen bir avlu içinde ortada cami, güneydoğuda ve güneybatıda birer medrese ile batıda arasta ve sıbyan mektebinden meydana gelmektedir. Cami, medreseler ve arastanın doğu yönündeki dükkânlar Mimar Sinan tarafından 976-982 (1568-1574) yılları arasında inşâ edilmiş olup arastanın batı yönündeki dükkânları, tonozlu üst örtüsü, duâ kubbesi ve sıbyan mektebinin II. Selim’in vefâtından sonra III. Murad döneminde Mimar Davut Ağa tarafından tamamlanmış olduğu kabul edilmektedir.
Kesme taştan yapılan Selimiye Camii iç bölümüyle 1620 metrekare, tümüyle ise toplam 2475 metrekarelik bir alanı kaplamaktadır. Mimar Sinan'ın bu ustalık eserinin yerden yüksekliği 43.28 metre olan 31.30 metre çapındaki kubbesiyle ilgi çeker.
Kubbe, 6 metre genişliğindeki kemerlerle birbirine bağlanan 8 büyük payeye oturur. Mimar Sinan’ın inşâ ettiği 8 dayanaklı cami plânının en başarılı örneğidir. Caminin 3.80 cm çapında, 70,89 m yüksekliğindeki üçer şerefeli dört zarif minaresi vardır. Giriş yönündeki her şerefeye ayrı ayrı yollardan, diğer ikisine ise tek yolla çıkılmaktadır.
Selimiye Camii, mimarî özelliklerinin harikulâdeliği yanında taş, mermer, çini, ahşap ve sedef gibi süsleme özellikleriyle de son derece mühimdir. Mihrap ve minberi mermer işçiliğinin en güzel örneğidir. Ortasındaki 12 mermer sütuna oturan müezzin mahfili, altın varaklı edirnekari kalem işleriyle klasik dönemin en güzel örneklerindendir. Yapının çini süslemelerinin, Osmanlı ve dünya sanatında ayrı bir yeri ve önemi vardır. 16. yüzyıl çiniciliğinin en güzel örnekleri olan bu çiniler, sıratlı tekniğinde olup İznik’te yapılmıştır.
Taşın emsalsiz bir sanata dönüştürüldüğü Selimiye Camii’nin taş duvarlarla çevrili geniş dış avlusunda, Darü’l-Sübyan, Darü’l-Kurra ve Darü’l-Hadis yapıları bulunmaktadır. Bu yapılardan Darü’l-Hadis bölümü Türk-İslâm Eserleri Müzesi olarak kullanılmaktadır. Darü’l Kurra bölümü ise Vakıf Eserleri Müzesi'dir. Cami terasının altında yer alan Arasta Çarşısı, III. Murat zamanında Selimiye’ye gelir sağlaması amacıyla yaptırılmıştır. İlk sırası Mimar Sinan tarafından yapılmış, daha sonra Mimar Davut Ağa tamamlamıştır.
Tek kubbesi Allah'ın birliğini, pencerelerin 5 kademeli oluşu İslâm'ın beş şartını, 4 vaaz kürsüsünün 4 mezhebi, külliyedeki 32 kapının 32 farzı, arka minaredeki 6 yolun imanın 6 şartını temsil ettiği söylenen Selimiye Camii'nin yapımı 6 yıl sürmüş, 1575'te ibadete açılmıştır. İznik çinileri ile süslenen caminin kubbesinin desteksiz ayakta durması ve depremlere karşı dayanaklı oluşu bugünkü mimar ve mühendislere örnek teşkil eder.
Birbirinden kıymetli eserleriyle dünyayı güzelleştiren Osmanlı'nın serhat şehrimiz Edirne'deki mührü olan Selimiye Camii, 2011 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınmıştır. Bu eser sadece ülkemizin değil, bütün dünyanın bir çeşit medâr-ı iftihârıdır.
Üç Şerefeli Cami, Edirne'nin Mümtaz Mimarî Eserlerinden Biridir
Edirne deyince evvelâ Mimar Sinan'ın ustalık eseri olan Selimiye Camii akla gelse de, bu şehrin mümtaz mimarî eserlerinden biri olan Üç Şerefeli Cami'yi de unutmamak lâzım.
Sultan II. Murad tarafından inşâ ettirilen cami, aslında saatli medrese, mektep, sebil, çeşme ve hazîreden meydana gelen küçük bir külliyedir. Söz konusu camiyi 841-851 (1437-1447) yılları arasında Mimar Muslihuddin ve Şehâbeddin Usta’nın yaptığı kabul edilmektedir. XV. yüzyılın ikinci yarısında Peykler Medresesi külliyeye eklenmiştir. 1176 (1762) depreminde hasar gören cami 1177’de (1763-64) III. Mustafa tarafından tamir edilmiştir. Camiye adını veren üç şerefeli minare harimin kuzeybatısında yer almaktadır.
Üç Şerefeli Cami, Osmanlı sanatının erken ve klâsik dönem üslûbu arasında yer alır. Burada ilk kez uygulanan bir plânla karşılaşılmaktadır. 24 m. çapındaki büyük merkezi kubbe, ikisi paye, dördü duvar paye olmak üzere altı dayanağa oturur. Yanında daha küçük ikişer kubbe ile örtülü kare bölümler vardır. Yapı, bir yenilik olarak enine dikdörtgen bir yapıdır. Böylece enine gelişen mekâna ulaşılmak istenmiştir. Bu plânı Mimar, Sinan İstanbul camilerinde daha gelişmiş biçimiyle uygulamıştır. Ayrıca, Osmanlı mimarisinde revaklı avlu ilk kez bu camide kullanılmıştır. Avlunun dört köşesine minareler yerleştirilmiştir. Üç Şerefeli Cami, bu özellikleriyle sonraki camilere öncü olan anıtsal bir yapıdır. Revak kubbelerindeki özgün kalem işleri Osmanlı camilerindeki en eski örneklerdendir. Camiye adını veren üç şerefeli anıtsal minare, 67,62 m. yüksekliğindedir. Her şerefeye ayrı yollardan çıkılması enteresan özelliğidir. Minare kırmızı taştan zikzaklar ve ak karelerle devinim kazanmıştır.
Üç Şerefeli Cami, bir külliye şeklinde düşünülmüştür. Üç Şerefeli Cami'nin doğusunda iki medrese yer almaktadır. II. Murad tarafından yaptırılan ilk medrese Saatli Medrese'dir. Fâtih Sultan Mehmed’in yaptırdığı ikinci medrese Peykler Medresesi adıyla bilinir.
Edirne Deyince Aklımıza Gelen Önemli Yerlerden Biri de Edirne Darüşşifası'dır
Edirne deyince aklımıza gelen yerlerden biri de bir zamanlar hastaların umudu olan ve birçok insana şifâ dağıtan Edirne Darüşşifası'dır. Burası, insan merkezli bir devlet olan Osmanlı'nın şifâ merkeziydi. Edirne Darüşşifası, II. Bâyezîd Külliyesi içerisinde yer alan, Osmanlı'nın önemli sağlık merkezlerinden biriydi. Burası dünyada ilk olma özelliği taşıyordu. Bugünkü insanların yere göğe sığdıramadıkları Avrupa'da bu gibi sağlık merkezlerinin benzeri ancak 200 sene sonra yapılabilmiştir. Batıda akıl hastaları toplumdan dışlanırken burada akıl hastaları büyük bir saygı ve hoşgörü ortamında su ve musiki ile tedavi edilirdi.
İnsanî bir anlayışla hastalara hizmet veren Edirne Dârüşşifâsı 1876 harbine kadar çalışmış, sonra bir ara boşaltılmış, geçen yüzyılın sonlarında tekrar kullanılırken Balkan Harbi sırasında kapanarak yalnızlığa terk edilmiştir. Ancak son yıllarda ciddi sûrette tamir edilip Trakya Üniversitesi’ne verilmiştir. 1997 yılında Sağlık Müzesi'ne dönüştürülen Edirne Darüşşifası, dünyanın en prestijli müzecilik ödüllerinden olan Avrupa Konseyi 2004 Yılı Avrupa Müze Ödülü’nü almıştır. Bu müze, Edirne merkez Yeniimaret semtinde bulunan Sultan II. Bâyezîd Külliyesi Darüşşifası bünyesinde hayata geçirilmiş olup, Trakya Üniversitesi’nin, kültürel miras ve korumacılık alanında gerçekleştirdiği en büyük projelerden biridir. Burada 500 yıl öncesinin bir “Osmanlı bimarhânesi” modern bir teknolojiyle canlandırılmıştır. Müzeyi ziyâret edenler bundan asırlar evveline yolculuk yapmaktadır. Edirne gerek bu müzeyle gerekse geçmişe ait diğer eserleriyle dünü bugünde yaşatmaktadır.
M.Nihat MALKOÇ
YazarOsmanlının başşehriydim şan ile,Şehzade ocağı Edirne’yim ben.Hizmet verdim cennet yurda can ile,Türk’ün al bayrağı Edirne’yim ben.Sınırda düşmana göğsümü gerdim,Yiğitlik postunu çayıra serdim.Kırkpına...
Şair: Yusuf DURSUN
7 Ekim'de başlayan Aksa Tufanı sonrası neler yaşandı? 07 Ekim 2023 tarihinde HAMAS öncülüğünde başlayan Aksa Tufanı sonrasında Evanjelistlerin emrindeki ABD ve Avrupa destekli İsrail ordusunun yaptığı...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Bursa deyince Emir Sultan, Emir Sultan deyince de Bursa gelir akıllara. Bursa'yla Emir Sultan o derece etle tırnak gibidir. Bursalı m...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Türkiye, Türkiye'den ibâret değildir. Bizim Türkiye dışında kalan Türk Dünyası coğrafyamız da var. Bu hüzünlü coğrafyanın önemli duraklarından biri de Batı Trakya'dır. Osmanlı ruhunun sindiği bu kadim...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ