Şehit Kızı ve Yaşlı Nine
Yazar Ağaoğlu Ahmet, 1921 yılında Vakit gazetesinde yayınlanan bir yazısında, Ankara ile Çankırı arasında gerçekleştirdiği gezi sırasında, birbirinden çarpıcı, ibret ve duygu dolu olaylara tanıklık eder.
Bir grup arkadaşıyla, kağnı üzerinde yaptığı gezide yazarın yolu, Kızılkaya Köyü’ne düşer. Köyün girişinde, kendilerini bir grup çocuk karşılar ve etraflarına toplanırlar. Çocukların bazılarının ayakları çıplak; bazılarının elbiseleri de yırtık ve yamalıdır. Fakat kıyafetlerinin aksine, çocukların yüzleri temiz ve sevimlidir.
Ağaoğlu Ahmet’in, mavi gözlü bir kız dikkatini çeker. Sekiz yaşında, Fatma isminde bir şehit kızıdır bu. Yazar, kızla ilgilenir ve onu yakından tanımaya çalışır. Aralarında geçen konuşma, onu oldukça duygulandırır:
- Kızım adın nedir?
- Adım Fatma’dır.
- Baban var mıdır?
- Hayır, şehit oldu.
- Kim sana bakıyor?
- Annem.
- Annen nerede?
- Tarlada buğday biçmeye gitti?
- Kardeşlerin var mıdır?
- İşte bu? Buna da ben bakıyorum!
Yazar Ağaoğlu, etrafına toplanan bütün çocuklara babalarını sorduğunda, hemen hepsinin ya şehit olduklarını ya da cepheye gittiklerini, hayretle tespit eder.
Altı-yedi yaşlarındaki bir erkek çocuğun, babasının cephede şehit düştüğünü, annesinin ise vefat ettiğini üzülerek öğrenir. Çocuğa, köydeki bir ihtiyar kadının baktığı bildirilir.
Yazar, çocuklarla sohbet ederken, yetmişlik bir ihtiyar kadın yanlarına gelir. Ağaoğlu, onunla da bir süre sohbet eder. Misafirlerin, Ankara’dan geldiklerini öğrenen yaşlı kadının gözleri, birden bire özlemle parlar. Dudaklarından şu sözler dökülür:
- Ah! Ordudan ne haber? Ordumuz demir gibi, inşallah yakında düşmanı kahredecektir!
Sohbetin bundan sonrasındaki kısmında, ihtiyar nine ile yazar arasında şu ibret verici konuşma geçer:
- Evladın var mı anne?
- Dört oğlum vardı; üçü şehit oldu, biri de cephededir. Onun yolunu bekliyorum.
Bu sırada kadının gözlerinden yaşlar akar. Ağaoğlu, kadını teselli eder. Şu sözüyle onu rahatlatmaya çalışır:
- İnşallah yakında gazi olarak döner, mesut olursunuz!
- Ah evladım, tek memleket kurtulsun, gâvur gelmesin de biz her şeye razıyız. Yeter ki bu topraklar çiğnenmesin!
İhtiyar köylünün bu onurlu duruşu ve yürek yakıcı sözleri karşısında Yazar Ağaoğlu çok duygulanır. İhtiyar nineye hayran kalır.
Yüreği ferahlayıp umutla dolan, yüzünde tebessüm gülleri açan mübarek nine, misafirlerle vedalaştıktan sonra değneğine dayanarak yoluna devam eder.
İsmail ÇOLAK
Yazar
“Geçmişten günümüze birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Karaman, çok kültürlü ve dönüştürülmüş yapısıyla eşsiz bir şehir. Her köşesi görülmeye değer olan bu kadim şehrin, tarihi ve doğal güzell...
Yazar: Editör
Kurtuluş Savaşı’nın o zorlu ve sıkıntılı zamanlarında Ankara’daki Cebeci Hastanesi’nde, her gün ayrı bir can pazarı yaşanıyordu. Bu can pazarında, bitmek tükenmek bilmeyen bir hayatta kalma mücadelesi...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Bilindiği gibi içki (hamr), İslâm’da kesin bir hükümle haram kılınmıştır (5/Maide, 90-91). Osmanlı idarecileri ve hukukçuları da İslâm’ın haram kıldığı ve insana zarar veren bu maddeyi, kuruluş yıllar...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Kore’deki Türk Tugayı, moral ve mâneviyatını diri tutmak için olağanüstü gayret gösteriyordu. Özellikle General Tahsin Yazıcı’nın çabaları takdire değerdi. General Yazıcı, millî ve mânevî değerlere bü...
Yazar: İsmail ÇOLAK