Seferden Zafere Doğru
Bizler seferle emr olunmuş inanmışlarız. Bu sefere iyi hazırlandığımızda, ihlâsla, samîmiyetle ve usûlüne uygun hareket ettiğimizde seferin sonu Allah’ın izniyle zaferle neticelenir. Yeter ki biz, rehâvete kapılmadan üstümüze düşen hizmetleri ve aslî vazifelerimizi hakkıyla yerine getirelim.
Anlatacağım hadise, tarihimizin unutulmayan şeref levhalarındandır. Büyük sultanlarımızdan Celâleddin Harizmşah yine bir cenge çıkmak üzeredir. Hazırlıklar tamamlanmış, ordu işaretini bekliyor. Bu esnada yanına yaklaşan veziri “Sultanım, inşallah yine muzaffer olacaksınız.” deyince büyük serdarın verdiği cevap çok düşündürücü ve manidardır; “Benim görevim cenge iyi hazırlanmak ve doğru savaşmaktır. Muvaffak edip etmemek Cenab-ı Allah’ın işidir. Ona ben karışmam.” Muazzam tevekkülün ve imanın emaresi…
Türk ve İslâm tarihi, muhteşem seferler, muazzam zaferlerle taçlanmıştır. Bu müspet neticeler, Celâleddin’in bakış açısıyla elde edilebilmiştir. Zira bizim inancımızda hırs yoktur ama gayret vardır. Gözü kararmışlık yoktur ama dayanışma, istişare ve isabetli kararlar vardır. Bunun için dünya tarihinin en güzel fetihlerine imza atmışızdır.
Zaferler Ayı Ağustos
Tarihimiz boyunca zaferleri farklı aylarda kazanmışız. Ama Ağustos ayı bu bakımdan talihlidir ve galibiyetlerimiz bakımından ayların sultanıdır. En başta hemen hazırladığımız üç büyük zaferimiz; 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Savaşı, 26 Ağustos 1526 Mohaç Meydan Savaşı ve 26 Ağustos1922 Başkomutanlık Meydan Savaşı…
Bu üç büyük zaferin dışında irili ufaklı onlarca galibiyetimiz daha var. Bunlar üzerinde tek tek durmaktansa genel bir değerlendirme yapmakta fayda var. Zira bu zaferleri kazandıran bir iman gücümüz ve ruh kudretimiz var. Bu gönül davamız üzerinde durmakta fayda var. Çünkü biz eski bütün zaferlerimizi olduğu gibi Batılı emperyalist devletlerin desteklediği “15 Temmuz 2016 FETÖ İhaneti ve Darbe Teşebbüsü”nü de aynı iman gücüyle püskürttük ve bir destan yazdık.
Anadolu’daki İlk Zaferimiz
Şanlı tarihimize dönüp baktığımızda Anadolu’daki ilk büyük zaferimiz olan Malazgirt’i yine bu ruhla kazanmışız. Muhammed Alparslan’ın inanmış ordusuyla çok daha kalabalık olan Bizans ordusunu tarumar etmesi bize bazı hikmetleri fısıldıyor. Bu ihtişamı destan şairimiz rahmetli Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu ne güzel anlatıyor:
Aylardan Ağustos günlerden Cuma
Gün doğmadan evvel iklîm-i Rum’a
Bozkurtlar ordusu geçti hücuma…
Yeni bir şevk ile gürledi gökler…
Ya Allah… Bismillah… Allahüekber!
Yedi Düvel’in saldırdığı Anadolu Destanı’nı, İstiklâl Harbi’ni Yahya Kemâl’imiz yüreklere işleyen şu dört mısrada anlatmıyor mu:
Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbî
Senin uğrunda ölen ordu budur yâ Rabbî
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın
Gâlib et çünkü bu son ordusudur İslâm’ın.
Bugün geldiğimiz noktada Türkiye’nin hem İslâm âleminin, hem de Türk dünyasının asıl yetkin gücü ve lokomotifi olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Beyatlı’nın kastettiği “son ordu” vurgusu işte budur. Yani Türkiye var ise, güçlü ise hem İslâm dünyası rahat nefes alabilir, hem de Türk dünyası koruma altındadır. Nitekim son Karabağ Zaferi’nde de Türkiye’nin rolünü bütün dünya gördü. Bizdeki bazı nâdânlar hariç… Ermenistan, 30 yıldır işgal ettiği toprakları çâr nâçar can Azerbaycan’a teslim etmek zorunda kaldı. Adalet yerini buldu.
Dünyaya Meydan Okuduğumuz Çanakkale
Dört yıl devam eden, dolayısıyla dört Ağustos ayının da yaşandığı Çanakkale Muharebeleri’nde biz yedi düvele Mehmetçiklerimizle meydan okumuş şanlı, şerefli bir milletiz. O ruhu en iyi anlatan şairimiz düşmana kurşun gibi sıkılan şiirinde ne diyordu:
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz,
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz;
Düşer mi tek taşı sandın harimi namusun,
Meğerki harbe giden son nefer şehit olsun.
Dünyanın dört bir yanından getirilen hasımlarımız, cesetlerini bu topraklara bırakıp gittiler. Vatan sevgisi belki bütün dünyada vardır ama bu kavramın en çok mukaddes ve anlamlı olduğu ülke Türkiye’dir. Bizler “Vatan sevgisi imandandır.” buyruğuna uygun olarak vatanını canından çok seven mübarek bir milletin çocuklarıyız. Mehter Marşımız olarak gümbür gümbür ilerleyen şu manevî coşkuya ve ulvî ruha bir an bile bakmak ve huşu içinde bu mısraları dinlemek kâfidir:
Vur!... Pençe-i Âli’deki şemşîr aşkına
Gülbangi âsmânı tutan pîr aşkına
Son savletinle vur ki açılsın bu surlar
Fecr-i hücum içindeki tekbir aşkına.
Vatan sevgisini birçok şairimiz anlatmıştır. Sanatkârlarımız, zaferleri hangi iman gücü ve üstün ruhla kazandığımızı dillendirmiştir. Onlardan biri de Cumhuriyet Devri’nin büyük ismi Orhan Şaik Gökyay’dır. Şöyle der: “Bu vatan toprağın kara bağrında/Sıra dağlar gibi duranlarındır/Bir tarih boyunca onun uğrunda/ Kendini tarihe verenlerindir.”
Bedir’de başlayan, Karabağ’da şimdilik sona eren büyük zaferler zincirini kuran bir milletiz/ümmetiz. İstanbul’un fethi hâlâ Batılı tarihçileri şaşırtmaya devam etmektedir. “O ne biçim bir kudret, o nasıl bir kuvvet?” diyerek şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar. Her şeyi maddede arayanlar ve dolayısıyla maneviyata gözleri kapalı olanlar, elbette bu üstün galibiyetlerin sırlarını asla anlayamayacaklardır.
Kut’ül-Amare’ye “Osmanlı’nın Son Zaferi” diyenler yanılıyor. Zaferlerimiz asla son bulmuyor, bulmayacak elbet. Çünkü bizim seferlerimiz Hak üzerine, zaferlerimiz Allah içindir. Hep mazlumların, mağdurların, masumların yanında saf tutan Türkiye, Osmanlı’nın devamı değil midir? Osmanlı devam ediyor olsaydı o da Karabağ’ın kurtuluşu için uğraşırdı. Bu haksızlığı Türkiye giderdi şükürler olsun.
Mavi Vatan’daki Zaferlerimiz
Akdeniz’e kulak versek hâlâ leventlerin “Ya Hak!” seslerini duyarız. Barbaros Hayreddin’in cenk sadasını işitiriz. Karada da denizde de muzaffer olabilmişsek, bundaki en büyük sır ve tılsım, zalimlerin karşısında, mazlumların yanında oluşumuzdandır. Cenab-ı Allah bunun için bizimle birlikte olmuş, bize güç kuvvet vermiştir. “Tekbir ve Cenk Marşı”nda savaş türkümüz âdeta ilâhîleşir ve uhrevîleşir; “Deryada olsa her şey muzaffer,/Dillerde tekbir Allahu ekber/Allahu ekber Allahu ekber/Ordumuz olsun daim muzaffer,/Rahim Allah, Kerim Allah”
Toplum olarak aklımıza yeni geldi ve biz tarihteki büyük kahramanlarımızı, zaferlerimizi filmler ve diziler hâlinde yeni nesillere tanıtmaya, aktarmaya başladık. Onlardan biri de Barbaros Hayreddin dizisiydi. TRT’nin bu hizmetlerine her zaman teşekkür edilmelidir. Zira nesiller arasında köprü kuruyor, çocuklarımıza ve gençlerimize ecdat sevgisi aşılıyor. Kutlu hizmetleri devam etsin.
Şu mısralarda o destansı Preveze Zaferi’nin deniz hışırtılarını duyar gibi oluyoruz; “Deniz üstünde yürürüz/Düşmanı arar buluruz./Öcümüz komaz alırız/Bize Hayreddinli derler.”
Karadeniz, sınırı olan ülkelere farklı çağrışımlar yaptırabilir. Ama bana hep Türk bayrağını hatırlatmıştır bu deniz. Onu düşündükçe şu mısralar dilimin ucuna gelir ve terennüm etmeye başlarım: “Çırpınırdın Karadeniz/Bakıp Türk’ün bayrağına/Ah ölmeden bir görseydim/Düşebilsem toprağına/Sırmalar sarsam koluna/İnciler dizsem yoluna/Fırtınalar dursun yana/Yol ver Türk’ün bayrağına.”
Tarihin Yüz Akı
İnsanlık tarihinden İslâm ve Türk tarihini çıkardığımızda geriye ne kalır? Dünya tarihi kan, revan içinde. Zulüm ve vahşet ortasında. Geçmişten günümüze yeryüzüne huzur getiren bizim ecdadımız olmuştur. Nizam-ı Âlem kurulurken, Kızıl Elma hedeflenirken sadece Müslümanların ve Türklerin refahı ve huzuru değil, bütün insanlığın iyiliği de amaçlanmıştır. Bundan dolayı eskiden Hıristiyan teb’a, Bizans zulmü ve baskısı altında yaşamaktansa Osmanlı idaresini tercih etmişlerdir.
Seferler sürecek, zaferler devam edecektir. Bizim destanlarımızı da gelecek nesillere elbette şairlerimiz aktaracaklardır. Onlardan biri de merhum Dilâver Cebeci’ydi. Bugün yediden yetmişe bütün halkımızın ezberlediği ve söylediği şu mısralar ne soylu bir düşüncenin mahsulüdür, değil mi; “Baş koymuşum Türkiye’min yoluna/Düzlüğüne yokuşuna ölürüm/Asırlardır kıratımı suladım/Irmağının akışına ölürüm/Ölürüm Türkiye’m, ölürüm Türkiye’m/Ölürüm Türkiye’m hey hey hey hey”
Rahmetli şair ve yazar büyüğümüz Ömer Öztürkmen’in kaleme aldığı “Malazgirt Marşı” çok sevilmiş, bestelenmiş ve yıllarca Mehter Marşı olarak söylenegelmiştir. İşte şairimizin o ölümsüz şiiri; “Bir Cuma sabahı Allah’a karşı/Malazgirt’te elli dört bin er/Bestelediler en güzel marşı/Allahü ekber, Allahü ekber.”
Çok güzel ve tarih boyunca bize ışık tutan bir söz de, “Men sabera, zafera.” ulu kelâmıdır. Yani “Sabreden zafere ulaşır.” Öyleyse biz de bütün seferlerimiz esnasında sabırlı, temkinli ve dirayetli olmalıyız. Acele etmemeli, telaş göstermemeliyiz. Cümle seferlerimiz kutlu, niyetlerimiz umutlu, bakışlarımız kararlı, cenklerimiz dualı, zaferlerimiz hayırlı uğurlu olsun. Rabb’im yâr ve yardımcımız olsun.
Mehmet Nuri YARDIM
YazarBazı şahsiyetler vardır ki, yüzlerce isim arasından öne çıkar, size gülümser, kendilerini hatırlatırlar. O şahsın çehresi gözünüzün önünde beliriverir, sîmâsı ayan beyân olur. Yüreğinizde yer etmiştir...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Bir nevi irfan seyyahı olarak nitelendirebileceğimiz İbnü’l-Arabî’nin Anadolu seyahatini de ilim ve irfan seyahati olarak nitelendirmek mümkündür. Çünkü ömrünü, çeşitli hocalardan ders alıp sürekli ol...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
- İsterseniz öncelikle Selçukluların Malazgirt’e hazırlık sürecinden başlayalım. Anadolu’yu vatan yapan o süreç nasıl başladı ve Selçuklular Malazgirt önlerine nasıl geldiler?Malumunuz, Anadolu kapıla...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ
Cumhuriyet Devri Türk şiirinde çok farklı anlayışlara, dünya görüşlerine, türlü huy ve karaktere sahip şairler vardır. Diyebilirim ki onlar arasında en orijinal simalardan biri Ziya Osman Saba’dır.Ziy...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM