Sabah Yıldızı
Kudüs'te, sabahın ilk ışıkları eski taş döşeli sokakları usulca selamlıyordu. Hava serindi, sessizliği yalnızca uzaklardan gelen ezan sesi delip geçiyordu. Rıza, her zamanki gibi, bu çağrıyı duyduğunda yatağından kalktı. Yüzünü yıkadı, temiz elbiselerini giydi ve bir an duraksadı. Kalbinde Mescid-i Aksa'ya olan sevgisiyle çocuklarının huzurlu uykularına bir kez daha baktı. Sonra, kararlı adımlarla yola koyuldu.
Dar sokaklarda ilerlerken, taş evlerden süzülen ışıklar yolu hafifçe aydınlatıyordu. Rıza'nın yüreği, ezan sesiyle dolup taşmış, her adımı onu daha da heyecanlandırmıştı. Cemaate yetişmek istiyordu. Ayaklarını hızlandırdı. Taşlardan yankılanan ayak sesleri melodiyi andırıyordu.
Fakat sokağın köşesine geldiğinde, üç İsrail askeri önünde belirdi. Silahlı ve üniformalıydılar. Gözleri sert, sesleri emir doluydu. “Dur orada. Kimlik kontrolü!” dedi askerlerden biri. Rıza, cebinden kimliğini çıkarıp uzattı. Askerler kimliğe göz ucuyla baktılar ve birisi dalga geçer ses tonuyla, “Camiye mi gidiyorsun?” diye sordu. Rıza sakin bir şekilde, “Evet.” dedi. Bu kez başka bir asker, dudaklarında alaycı bir gülümsemeyle “Sabahın köründe ne işin var Tanrı ile? Uyusan daha iyi olmaz mıydı?”
Rıza bir an duraksadı. Yutkundu. Aklına evde bıraktığı çocukları, hanımı ve yaşlı annesi geldi. Onları düşündü, onları korumak için susmayı seçti. Çünkü bilir ki, bir kelime bile olayları büyütebilir. Sessizliğiyle sabrını kuşandı.
Askerler onunla alay etmeye devam ederken, ansızın bir köpeğin hırlama sesi duyuldu. Sokakta dolaşan bir köpek, beklenmedik bir şekilde askerlere doğru atıldı. Dişlerini göstererek saldıran köpek, askerlerden birini bacağından ısırdı. Kaos aniden patlak verdi. Askerlerin bağrışları sokağı doldurdu. Köpek kaçarken, askerler acıyla bir sağa bir sola seğirttiler. Bu, Rıza için bir fırsattı. Sessizce oradan uzaklaştı, ayakları onu hızla Mescid-i Aksa'ya taşıdı.
Kapıya ulaştığında kalbi korkudan değil, Allah’a kavuşmanın heyecanından çarpıyordu. Sabah namazı başlamıştı. Rıza hemen saf tuttu, ellerini bağladı ve Rabbine yöneldi. Kâinatı yaratanın huzurunda, o an her şeyden arındı. Namaz bitip dua için ellerini kaldırdığında, kalbinden şükran dolu “Allah’ım, bizleri koruduğun gibi çocuklarımızı da koru. Kudüs'ü barışla buluştur.”
O sabah, Rıza yalnızca Mescid-i Aksa’da namazını eda etmekle kalmadı. Aynı zamanda sabrın, teslimiyetin ve Allah’a olan sarsılmaz imanın en güzel örneğini yaşadı. O gün, Kudüs'ün taş sokaklarında bir yıldız gibi parladı. Ve bu yıldız, Mescid-i Aksa’nın semalarında sonsuza kadar ışıldamaya devam etti.
Erbay KÜCET
YazarNisan’la birlikte “bahar” gelir. Bahar canlılık mevsimidir. Tabiatın kış uykusundan uyanmasıdır. Bahar denilince uçuşan kuşlar, çiçekler, kırmızı, pembe uğur böcekleri ve renklerin kırmızı,...
Yazar: Naciye BEYZA
Bir zamanlar, Halep’in düzlüklerinde oynayan Ammar adında bir çocuk vardı. Ammar’ın dünyası, annesinin pişirdiği mis kokulu ekmekler, babasının akşam sohbetleri ve mahalledeki dostlarıyla doluydu. Anc...
Yazar: Erbay KÜCET
Bir bahar sabahı, Ankara'nın huzur dolu sokaklarında yaşayan Ahmet Yasir, Beyza ve Meryem Sena ailelerinin sıcak kucaklarında büyümenin sağladığı güvenle hayata sımsıkı tutunuyorlardı. Dedeleri Mustaf...
Yazar: Erbay KÜCET
Birinci İnönü Savaşı’nın yaşandığı, 1921 yılı Ocak ayı başlarıydı. Anadolu’da ve Ankara’da sancılı günler olanca şiddetiyle sürüyordu. Ankara Öğretmen Okulu’nun konferans salonu, bu defa kadınlarla hı...
Yazar: İsmail ÇOLAK