Ramazanda Yardımlaşma Kültürü
Ramazan ayı bereketiyle gelmekte ve bizlere de birçok manevî değer kazandırmaktadır. Bu ayda Allah’ın rızası için yapılan bütün hayırlı işlerin sevabı, diğer aylarda yapılandan daha fazla olduğundan Müslümanlar ramazan ayında adeta hayırda yarışırlar. Bu mübarek ayın manevî ikliminde Müslümanlar agâh olma, yardımlaşma ve iş birliği gibi birçok manevî kazanım elde ederler. Bu kazanımlar da insanlar arasındaki beşerî ilişkileri geliştir yeni dostluklara kapı açar.
Ramazan ayında aile bireyleri, komşu, akraba, iş arkadaşları ve ihtiyaç sahibi kimselerle yapılan iftar buluşmaları, modern çağda bireyselleşerek yalnızlaşan insanlara aynı zamanda sosyalleşme imkânı da sağlamaktadır. İftar davetlerinde yatılı Kur’an kurslarında okuyan hafızlık öğrencilerini, Sosyal Hizmetler Müdürlüğü bünyesinde barınan çocukları ve huzurevinde yaşayan yaşlıları da unutmamak, mümkünse eve iftara davet etmek, ev müsait değilse ziyaret ederek ikramda bulunmak bu ayın ruhuna uygun güzel bir davranıştır.
Bu ay vesileyle daha çok ikram edenler, Allah’ın nimetlerini başkalarıyla paylaşanlar hem sevap kazanmakta hem paylaşmanın huzurunu ve sevincini yaşamaktadır. İftar sofralarının gösterişe dönüşmemesine, zenginlerin zenginleri ağırladığı ve güç gösterisine dönüştüğü ortamlar olmamasına dikkat etmek gerekir; zira bu tür etkinlikler, bu ayın gerçekleştirmek istediği gayeye uygun değildir.
Beden sağlığının sadakası olan fitre, bayram sabahına kadar yapılması gereken vacip bir mali ibadettir. Fitre sadece zenginlerin değil, muhtaç durumda olmayan orta halli kimselerin de mükellef olduğu bir ibadettir. Peygamberimiz (s.a.v.), “Az sadaka çok belayı def eder.” buyurmaktadır.
Başımızdan geçen kritik anları, saniye farkıyla atlattığımız tehlikeleri hatırladığımızda sadakanın önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Sadakalar bir nevi manevi sigorta işlevi görmekte, hem kazancımızı korumakta hem de hanemize bereket getirmektedir.
Mülkün gerçek sahibi Allah’tır, insan zimmetinde bulundurduğu malın emanetçisi durumundadır. Zekât, Allah’ın zenginin malından fakire ayırdığı hissedir. Dolayısıyla zekât, fakirin hakkıdır. Zekât, bir lütuf değil; dinî bir mecburiyettir, yani farzdır.
Zengin Müslümanlar, fakirin hakkını hak sahiplerine ulaştırmakla yükümlüdürler. Zekât vermeyenler ise fakirin hakkının ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını engellemiş olmaktadırlar. Unutmamak gerekir ki, ahirete sadece kazancımızdan önden gönderdiklerimizi, yani hayır olarak verdiklerimizi (zekât, fitre, sadaka, infak) götürebilmek mümkündür. Cami, Kur’an kursu vb. hayır kurumlarına yapılan bağışları fitre ve zekâtın dışında tutmak gerekir. Zira fitre ve zekât fakirin hakkıdır.
Yardım yapılacağı zaman, hayrın gerçek ihtiyaç sahibine ulaşması için yakın komşu ve akrabalardan başlamak üzere muhtaç durumda olanları araştırmak ve doğru tespit yapmak gerekir. Özellikle yakın akrabalar arasında çeşitli sebeplerden kaynaklanan kırgınlıkları da davetler ve karşılıklı ziyaretlerle ortadan kaldırmak mümkündür. Yardım yaparken de ihtiyaç sahibini incitmemeye, kendini ezik hissettirmemeye azami gayret gösterilmelidir. Aksi hâlde, yapılan yardımın bir kıymeti kalmaz.
Ramazan ayında birçok alanda görülen yardımlaşma, Müslümanlar arasında insanca dayanışma kültürünü de geliştirmektedir. Yardımlaşma kültürü, milletimizin çok kıymetli değerlerinden olduğu için özenle korunması ve yaşatılması gerekmektedir. Fakat yardımlaşma ve dayanışma kültürel bir etkinlik olarak değil, Allah rızası için yapılmalıdır.
Ramazan ayı vesilesiyle bazı belediyelerin çeşitli eğlenceli etkinlikler düzenledikleri, teravih namazı esnasında meydanlarda sanatçılara konser verdirdikleri görülmektedir. Eğlencelere katılan vatandaşlar da ramazan ayının ruhuyla bağdaşmayacak şekilde eğlenmektedirler.
Bu tür etkinliklerin, ramazan ayının manevî atmosferini zayıflatma amacı taşımıyorsa bile- şuursuzca yapılmış programlar olduğunu üzülerek ifade etmek durumundayız. Şair Necip Fazıl da ramazan ayında yapılan eğlence programlarını eleştirerek şöyle demiştir:
Karagöz seyri değil, gözyaşı dökme ayı,
Bilinmezi bilirler bilseler ağlamayı.
Peygamberimiz (s.a.v.), “Mü’minler bir bina gibidir. Birine bir acı isabet etse bütün beden bunu hisseder.” buyurmaktadır. Filistin’de 80 yıldır devam eden ve son dört ayda da soykırıma dönüşen vahşeti, şehit olan kardeşlerimizi ve şehitlerin yakını olan mağdur ve mazlum Müslümanları da düşünmek gerekir.
Filistin’de ve dünyanın çeşitli Müslüman bölgelerinde mağdur ve mazlum Müslümanlara sadece dua etmekle yetinmemek, bu bölgelere yardım ulaştırmaya çalışan vakıf ve derneklere imkânlar ölçüsünde destek olmayı insani ve İslâmî bir görev olarak görmek gerekir.
Bir atasözümüzde “Biri yer, biri bakar; kıyamet ondan kopar.” denilmektedir. Yardımlaşma kültürü, zenginlerin fakirlere merhametle yaklaşmasını ve insanî duyguların canlı kalmasını sağlamakta, fakirlerin de zenginlere hasetle bakmasına engel olmakta ve toplumsal barışa da önemli katkılar yapmaktadır.
Müslümanlar arasında dayanışma çok değerli bir erdemdir, gayrimüslimlere el açmak ise zillettir. Bu ikisini birbirine benzetmek ise çarpık bir kıyasın ürünüdür ve mantıklı düşünebilen birinin yapabileceği bir kıyaslama değildir.
Ramazan ayınız mübarek, kazancınız bereketli, hayırlarınız makbul olsun.
Emine Büşra YÜKSEL
Yazarİslam dini, insanların hem aklına hem de gönlüne hitap eder. Davette, gönül dilini kullanır. İslam’ın mesajı gönüllere hitap eder, zira imanın mahalli kalptir. İnsanlar, dinini dili ile ikrar ederler,...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Kâinatta her şeyin yaratıcısı, sahibi ve yöneticisi Allah’tır. “Allah” lafzı, O’nun özel adıdır. Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak aklî ve ahlakî bir mecburiyettir. Çünkü akıl, zaman ve mekânı b...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Ufacık bir çocukken tanıdık ilk öğretmenimizi. Toplum içinde nasıl hareket edilir, nerede durulur, nasıl oturulur, kalem nasıl tutulur; hepsini sabırla birer birer öğretti öğretmenimiz. O, gözümüzde b...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Medeniyet; bir milletin ya da milletlerin, kendi bilgi ve kültürleri yanında diğer milletlerin bilgi ve kültürlerinden de istifade ederek, bilgi ve düşüncede, hayatın her alanında, sanat, edebiyat, za...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL