Osmanlı’da Memur ve Öğretmenlere Ticaret Yasağı
Eğitim ordusunun fedakâr ve cefakâr neferlerinden olan öğretmenlerin, tüm mesai, enerji ve birikimlerini eğitim-öğretime hasretmeleri gerekirken; maaşlarının yetersizliği, geçim sıkıntısı ve bir kısım ihtiyaçlarını karşılama mecburiyeti gibi sebeplerden mütevellit ek iş yapmak zorunda kaldıkları geçmişten günümüze inkâr edilemez bir vâkıadır. Burada, bugünü bir tarafa koyup, “Osmanlı zamanında durum nasıldı; öğretmenler ve genel anlamda memurlar, ihtiyaç hâlinde ticaretle de uğraşabiliyorlar mıydı?” sorusuna cevap aramaya gayret edeceğiz.
Osmanlı dönemindeki uygulamaya baktığımızda, devletten maaş alan memur ve öğretmenlerin, meslekleri dışında ek bir işle, bilhassa ticaretle uğraşmalarının birçok açıdan mahsurlu bulunduğunu ve yasaklandığını müşâhede ediyoruz. Hele de işportacılık, pazarcılık gibi işlerle iştigal etmeleri meslekî itibarları ve toplum nezdindeki saygınlıkları cihetinden sakıncalı görülmüştür. Osmanlı’nın son dönemine ait bazı Osmanlı arşiv belgelerinde yer alan bilgiler bunu teyit etmektedir.
Memurlara Ticaret Yasağı 1917’de Çıktı
1917-1918 yıllarında dönemin İttihat ve Terakki hükümeti, Dâhiliye Nezâreti/İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliği’nin konuyla ilgili görüşünü sormuştur. Müşavirlik, yaptığı değerlendirme neticesinde, yasaklanması gerektiği istikâmetinde kanaat bildirmiş ve meslekî saygınlık/sıfat ile bağdaşmadığına dikkat çekmiştir; “Devlet memurlarının ticaretle uğraşmalarını yasaklayan bir kanun veya nizamnâme olmamakla beraber memurların bu tür işler yapması, taşıdıkları sıfatla uyuşmamaktadır. Dolayısıyla resmî devlet görevlilerinin ticaretle iştigal etmemeleri şu ana kadar bir teâmül hâline gelmiştir. Esas itibariyle de ceza kanununun 89. maddesi vali, mutasarrıf ve kaymakamlar ile bunlar derecesindeki memurların, ahâlinin ihtiyacına yönelik eşya ticaretinde bulunamayacaklarını hükme bağlamıştır. Bunun yanında diğer bazı memur gruplarının da ticaret yapmasını engelleyen özel kanun hükümleri mevcuttur. Bu sebeple yalnız bazı memurları değil bütününü kapsayacak tarzda bir kanun çıkartılıp ticaret yasağı getirilmesi uygun olacaktır.”
Müşavirliğin görüşü hükümet tarafından benimsenmiş ve 2 Ekim 1917’de “memurların ticaretle iştigallerinin yasaklanması hakkında kanun” çıkarılmıştır. Buna göre devletten maaş alan bütün memurların, hâkimler ve belediye memurlarının, kâr etmek gayesiyle doğrudan veya vasıtalı bir biçimde ticaretle uğraşmaları yasaklanmıştır. Yasağa rağmen ticaretle meşgûl olmaya devam eden memurların, bir daha devlet hizmetinde istihdam edilmemek üzere memuriyetten atılmalarına; 5 liradan 10 liraya kadar para cezasına çarptırılmalarına karar verilmiştir.
Öğretmenlerin Ticaret Yasağından Rahatsızlığı
Sultan V. Mehmed Reşad’ın onayıyla yürürlüğe giren kanun, İstanbul’da ek işlerle meşgûl olan kimi öğretmenleri rahatsız etmiştir. Bu kapsamda, Numûne-i Şükran Mektebi öğretmenlerinden Selami Bey’in iki arkadaşıyla birlikte Galata’da ticaretle uğraştığı, polis müdüriyeti tarafından tespit edilmiştir. Mesele Maarif Nezâreti/Eğitim Bakanlığına’na intikal ettirilmiş; 16 Aralık 1917 tarihli tezkireyle, Sadaret/Başbakanlık makamından görüş istenmiştir.
Maarif Nezâreti’nin tezkiresi, 10 Şubat 1918’de Şura-yı Devlet/Danıştay Tanzimat Dairesinde görüşülmüş ve kanun kapsamına öğretmenlerin de girdiği, dolayısıyla ticaret yapmalarının yasaklanması yönünde karar çıkmıştır. Konu, 17 Nisan 1918’deki Şura-yı Devlet Heyet-i Umûmiyesi’nde de ele alınmıştır. Burada maaşlı öğretmenler ile ücretli/seyyar öğretmenler arasında bir ayırıma gidilmiş ve ücretli çalışanlara ticaret yasağı getirilemeyeceği hükme bağlanmıştır.
Galatasaray Lisesinden İzzed Bey’in Şikâyet Dilekçesi
Heyet-i Umûmiye’nin bu kararına rağmen ticaret yasağı, uygulamada, bütün öğretmenler için geçerli olmuştur. Bu durum ücretli olup, ticaretle de meşgul olan öğretmenlerin şikâyetine ve hak arayışına yol açmıştır. Mekteb-i Sultanî/Galatasaray Lisesi öğretmenlerinden İzzed Mecmeddin Bey ve iki arkadaşı, 17 Haziran 1918 tarihli başvurularında ücretli öğretmenlere yönelik ticaret yasağının yersiz olduğunu ve kaldırılması gerektiğini dile getirmişlerdir. İzzed Bey dilekçesinde, şikâyet ve taleplerini ihtiva eden marûzâtını uzun uzadıya şöyle anlatmıştır:
“Haftada yedi saat ders vermek sûretiyle seyyar muallim olarak vazife yapıyorum. Son olarak yayınlanan bir kanunla memurların ticaret yapması yasaklanmıştı. Bu kanunun ihtiva ettiği alan Şura-yı Devlet’ten sorulduğunda; ücret mukabilinde görev yapanların ticaretten men olunmadıkları, ancak maaş alanlar için ticaret yasağının söz konusu olduğu beyan edilmişti. Karardaki bu açıklığa rağmen yasağın seyyar muallimlere de uygulandığı görülmektedir... Seyyar muallimler günde bir veya iki saat ders verdikten sonra kalan zamanlarını istedikleri gibi değerlendirmede serbesttirler. Bu sebeple, bunların daimî muallimlere veya diğer memurlara kıyasen ticaretten men edilmeleri doğru değildir. Nitekim nezâretinizden, mütâlâa istemek gayesiyle Sadâret’e gönderilen 16 Aralık 1917 tarihli yazıda, ücretli ve maaşlı arasındaki fark beyan edilerek, ücretlilerin eskiden beri ticaret yapabildikleri hatırlatılmıştı... Heyet-i Umûmiye’nin aldığı ikinci kararda seyyar muallimlerin ticaretle meşguliyetlerine cevaz verilmiştir. Seyyar muallimlerin, günde bir veya iki saatlik dersleri için on saatlerini feda ve israf etmeleri doğru değildir. Bu ana değin kusursuz olarak vazifemizi yaptığımız gibi senelerden beri ikinci bir işle de meşgûl olabiliyorduk. Her birimiz namuskârane pek çok muâmelât ve taahhüdât altına girerek birçok iş yapmışızdır ve yapmaya da devam ediyoruz. Bin türlü zahmet ve müşkülle, namusumuzla kazandığımız ve ailemizin nafaka ve iaşesini temin etmeye tahsis ettiğimiz sermayelerimiz, bu defaki yasakla tehlikeye düşmüştür. Bu sebeple, seyyar ve daimî muallimleri birbirinden ayıracak bir kararın alınması hususunda keyfiyetin, tekrar Şura-yı Devlet’e havale buyurulmasını arz ederim.”
Karar: Maaşlılara Yasak, Ücretlilere Serbest!
İzzed Necmeddin Bey’in başvurusu, 25 Haziran 1918’de Şura-yı Devlet’e sunulmuştur. Bu arada diğer seyyar öğretmenlerden de, gerek Maarif Nezâreti gerekse Şura-yı Devlet’e posta ve telgrafla şikâyetler ve ticaret yasağına ilişkin kanunun düzeltilmesine matuf talepler artmıştı. Yoğun talepler sonucu mevzu, 19 Ağustos 1918’de Şura-yı Devlet Tanzimat Dairesinde tekrar değerlendirilmiş; Maarif Nezâreti’nden, Tedrisât-ı İbtidâiye Şube Müdürü Halid Bey’in görüşlerine mürâcaat edilmesi kararlaştırılmıştır.
Halid Bey yaptığı mütâlâada, ücretli seyyar muallimlerin, öteden beri ikinci işle uğraşmalarına mani olunmadığını vurgulamıştır. Tedrisât-ı İbtidâiye Kanunu’nun 49. maddesinin, öğretmenler ile memurlar arasında fark gözettiğine dikkat çekerek, özel kanundaki bir hükmün, daha sonra neşredilen umûmî bir kanunla bozulamayacağını dile getirmiştir. Dolayısıyla haftanın belirli zamanlarında ders veren seyyar muallimlerin, ister maaşlı, ister ücretli olsun ticaret yasağından muaf tutulmalarını talep etmiştir. Üstelik öğretmen sayısının yetersizliğine ve maaşların da düşüklüğüne parmak basmış ve ticaret yasağının uygulanmasının öğretmen açığını daha da artıracağı uyarısında bulunmuştur.
Öğretmenlerin taleplerini ve Halid Bey’in görüşlerini, 19 Ağustos 1918’deki toplantısında gündeme alan Tanzimat Dairesi, orta yolu bulmuş; bütçeden maaş namıyla para alan öğretmenlerin ister daimî, ister seyyar olsun, ticaret yapamayacakları; ama ücret adı altında para alanların bu yasağın kapsamı dışında kalacakları kararına varmıştır. Karar, 21 Eylül 1918’deki Heyet-i Umûmiye toplantısında da aynen kabul edilmiştir.
Kaynakça:
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Dâhiliye Nezareti Hukuk Müşavirliği (DH.HMŞ), Belge No: 3-1/7-9; Şurayı Devlet (ŞD), Belge No: 232/15, lef 9, 11, 12.
Dâhiliye Nezareti İdare-i Umumiye (DH.İ.UM), Belge No: E-40/3; Düstur, 2. Tertip, c.9.
Vahdettin Engin, “Şerefli Mesleğin Çileli Mensupları: Öğretmenler”, Tarih ve Medeniyet dergisi, Kasım 1998, Sayı: 56.
İsmail ÇOLAK
Yazar
Şerife Bacı, Kastamonu’ya bağlı Seydiler ilçesinin Satılar Köyü’ndendi. Milli Mücadele yıllarında İnebolu’dan Kastamonu’ya kağnısıyla cephane taşırken, sergilediği fedakârlığıyla efsaneleşti. Anadolu’...
Yazar: İsmail ÇOLAK
- Kıymetli hocam öncelikle kısaca özgeçmişinizden bahsedebilir misiniz?- 1954 Elâzığ doğumluyum. Sırasıyla Malatya İmam-Hatip Lisesi, Erzurum Yüksek İslâm Enstitüsü’nden mezun oldum. Görev itibarıyla ...
Yazar: Musa TEKTAŞ
22 Mayıs 1919’da Kadıköy’de düzenlenen mitingde, adından söz ettiren kadın bir öğretmen adayı vardı: Münevver Saime Hanım... “Asker Öğretmen” ya da “Asker Saime” lakabıyla anılıyordu. Saime...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Fatih Ramazan Süer tarafından titizlikle hazırlanan Şemseddîn-i Sivâsî Dîvânı, Osmanlı kültür dünyasının 16. yüzyıldaki ruhunu, edebî inceliklerini ve tasavvufî derinliğini yansıtan son derece kıymetl...
Yazar: Yusuf HALICI