Osman Hulûsî Efendi’nin Şiirlerinde Rind ve Zâhid
Osman Hulûsi Efendi (k.s.), 1914-1990 yılları arasında Malatya’nın Darende ilçesinde yaşamış mutasavvıf bir şairdir. 1. Dünya Savaşı’ndan dolayı bu yıllarda; hayat iktisadî açıdan zorlaşmış; ilmî, tasavvufî, edebî ve kültürel faaliyetler tükenmeye yüz tutmuş; İslâmî ilimler tedris geleneği akamete uğramıştır.
Böylesi yoksulluk ve yoksunluk zamanlarında Osman Hulûsi Efendi (k.s.), İslâmî ilimlerde hatırı sayılır bir eğitim almış, İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi’nin gözetiminde seyr u sülûkunu tamamlamış, Nakşî-Hâlidî geleneğin temsilcilerinden olmuş ve hacimli bir dîvân kaleme alabilmiştir. Bunun yanında 1945-1987 yılları arasında sürdüğü imam-hatiplik mesleğinin semeresi olan Şeyh Hâmid-i Velî Minberinden Hutbeler ve Mektûbât adlı eserleri ile sevenlerini ve bağlılarını irşad etmiştir.[1]
Osmanlı’nın son döneminde ortaya çıkan, edebiyatımızı şekil ve muhtevâ açısından farklı mecralara taşıyan akımların güçlü tesiri ve Harf İnkılabı’nın etkisiyle gelenekten tevarüs eden dîvân ve tasavvuf edebiyatında gerilemeler[2] söz konusu olmuş, genç kuşakların ilmî ve kültürel geçmişle bağ kurmaları zorlaşmıştır.[3]
Buna mukabil Osman Hulûsi Efendi (k.s.), “kültürel nesneleri ödünç alan ve taklitçilikle sınırlı”[4] Batılılaşmanın ve edebiyatımızda görülen nevzuhur akımların etkisinde kalmamıştır. Bilakis o, 20. yüzyıl Türk edebiyatında dîvân, tekke ve tasavvuf edebiyatı geleneğini sürdüren önemli sûfî şairlerdendir.[5]
Osman Hulûsî Efendi(k.s.)’yi; Ahmed Gazzâlî (ö. 520/1126) ile başlayan, öğrencisi Aynulkudât Hemedânî (ö. 525/1131) ile devam eden, Fahreddîn-i Irakî (ö. 688/1289) ile gelişen, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (ö. 672/1273) ve Hâfız-ı Şirâzî (ö. 792/1390 [?]) ile güçlenen sûfî aşk şiiri geleneğinin 20. yüzyıldaki temsilcilerinden biri saymak mümkündür.
Zira şiirlerinde aşk ve ilgili duyguları sembolize etmek için şarap, bade, meyhane, mey ve sâkî gibi metaforik kavramlara sıklıkla yer vermiştir. Ona göre “Şarâbdan, bardaktan bahsetmek, Şîrâz’ın bülbül-i sühânı olan Hâfız’a mahsûs bir meşreb-i rind lâubâlî olduğundan bu dâvâyı kılmak, ancak öyle bir katresini deryâya salmış ve o deryâ kendisi olmuşların kârıdır."[6]
Osman Hulûsî Efendi (k.s.) şiirinde aşkı merkeze almasıyla ve nakledilen bu ifadesiyle kendisinin de rind meşrepli biri olduğuna ve tasavvuf düşüncesinde aşkın merkezi konumuna işaret etmektedir.
Doğuran mâderin aşkdır büyüten dâyen aşk ve Aşk olupdur ezelî vü ebedî mâyen aşk[7] dizelerine göre Osman Hulûsî Efendi, metafiziğin temel konusunu “aşk olmak bakımından aşk” düşüncesine dayandırmış, varlığı aşktan ibaret görmüştür. Hulûsî Efendi’nin varlık ve aşka dair şu ifadesi hem varlıkla aşk arasındaki irtibat hem de kendisinin sûfî aşk şiiri geleneğiyle olan bağını göstermesi bakımından dikkati caliptir:[8] “Âşıkın hâdis olan vücûdu aradan kalkarsa külli mevcûd ma’şukun vücûdudur.”[9]
Dîvân şiirinde zâhidin karşısında rind konumlandırılmıştır. Temel ayrışma noktası ise, iki zümrenin[10] dinî tecrübelerinin farklı muharrik kuvveler tarafından zuhur etmesidir. Buna göre zâhidin dindarlığı cennet ümidi veya cehennem korkusundan neşet ederken, rindin dindarlığı ilâhî aşktan kaynaklanmaktadır.
Dolayısıyla rind; aşk ve etrafında örgülenen mey, sâkî, bâde ve zülf, hatt, hâl, leb, kaş gibi güzellik unsurlarını remzeden sembolik kelimeleri kullanmaktaki rahatlığı ile tanınır. Bu tespitlerin de ötesinde Osman Hulûsî Efendi (k.s.), kendisini tanıtan iki ayrı beytinde rindâne meşreb bir sûfî şair olduğunu açıkça ifade etmektedir:
Çün Hulûsî söylemiş yazmış kalem bu nükteyi
Kim şarâb-âlûde-dil rindâne-meşreb mest-hâl
Biz bir rind meşrebiz ki meyhâne-i âlemde
Şarâbdan gayrıya el uzatmayız[11]
Rindi öven bu ve benzeri beyitlere mukabil Osman Hulûsî Efendi’nin şiirlerinde zühd ve zâhide dair olumsuz kanaatler dile gelmektedir. Zira divan şiiri geleneğine de yansıdığı şekliyle zühd muhabbetsizlik, zâhid ise muhabbetin manasını bilmeyen kimsedir. Zâhid, âşığın zıddıdır:
Ma’nâ-yı muhabbetden uşşâka sor ey Muhyî
Zâhidler o ma’nâdan bî-behre imiş ancak[12]
Osman Hulûsî Efendi (k.s.), zâhidi neden eleştirir? Çünkü zâhid, ilimle, ibadet ve taatla, cennet ümidi ve cehennem korkusuyla Allah’tan perdelenmiş, gönlünden mâsivâyı silememiş, rızâya erişmek isterken riyâya düşmüş, zahiri-maddi-sathi bir dindarlıkla aldanmıştır.
Âşık ise zühd, taat, amel, fikir, zâhirî işler ve âdetler ile meşgul olurken asla Allah’ı unutmamış, ameline güvenmemiş, ağyârın takdir ve tenkidinden etkilenmemiş, kınayıcının kınamasından korkmamış, dini sırtında bir yük gibi değil kalbinde bir sevda çiçeği gibi görmüş, batıni-manevi-deruni bir dindarlıkla adanmıştır.
Özetle ifade edilecek olursa Osman Hulûsî Efendi (k.s.), mâsiva sevgisi ve mâlâyânî ilgisi ile Allah’tan gafil kalan zâhide karşı, dünya ve nimetlerine karşı müstağni olan rindi tercih eder. O rind ki sevgilinin nefesi ile mana aleminde can bulur ve feyizlenir, sevgilinin dudağından dökülen söze itaat eder, her ne öğrenecekse sevgilisinden öğrenir:
Senin meyhâne-i ma‘nâda rind sermestlerin var kim
Leb-i la‘linden özge ekl ü şurbü âdet etmezler[13]
[1] Hamit Demir, Osman Hulûsî Efendi’nin Hayatı, Eserleri ve Tasavvuf Anlayışı (Sivas: Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2023), 21-25, 36-41, 50-61.
[2] Tahir Olgun, Divan Edebiyatı Yazıları (İstanbul: Büyüyenay Yayınları, 2020), 1/41.
[3] Ahmet Oktay, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı 1923-1950 (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1993), 7.
[4] Halil İnalcık, İmparatorluktan Cumhuriyete (İstanbul: Kronik Yayınları, 2022), 199-210.
[5] Yasin Tüzen, 20. Yüzyıl Siyasetinin Klasik Tarzda Şiir Yazan Şairlere Etkileri (Kütahya: Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2019), 64-65; Recep Ayık, Divan-ı Hulûsî-i Darendevî’de Dînî Tasavvufî Muhteva (Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2019), 2.
[6] Osman Hulûsî Ateş, Mektûbât-ı Hulûsî-i Dârendevî (İstanbul: Nasihat Yayınları, 2016), 121.
[7] Osman Hulûsî Ateş, Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî (İstanbul: Nasihat Yayınları, 2016), 131.
[8] Osman Hulûsî Efendi’nin aşka dair görüşleri için bk. Demir, Osman Hulûsî Efendi’nin Hayatı, Eserleri ve Tasavvuf Anlayışı, 384-390.
[9] Şeyhzâdeoğlu Yazma Vesikalar Arşivi, “Şiirler”, 730.
[10] Konu ile ilgili müstakil bir doktora tezi ve mütalaalar için bk. Gülay Durmaz, Divan Şiirinde Rind ve Zahid Çekişmesi (Bursa: Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2003); Mustafa Yunus Gümüş, “‘Rindin Dini’ Rint-Zahit Çatışmasının Dinî Yönü”, Gaziantep University Journal of Social Sciences 22/1 (2023), 85-103.
[11] Ateş, Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî, 168, 103.
[12] Ateş, Mektûbât, 218.
[13] Ateş, Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî, 74.
Hamit DEMİR
YazarYüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de geçen her bir cümleye âyet dendiği gibi Cenâb-ı Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerinden olan bazı eşya ve hadiselere de âyet denmektedir. Söz konusu ontolojik ...
Yazar: Hamit DEMİR
Dede Ömer Rûşenî, 15. yüzyılın ilk yıllardan Aydın’da dünyaya gelmiştir. Ailesi hakkında net bilgiler bulunmasa da soyu, Osmanlı’dan önce bölgede hüküm süren Aydınoğulları’na dayanmaktadır. Şiirlerind...
Yazar: Hamit DEMİR
Bu gökyüzü, bu dağ, deniz, bu toprak zemin,Ay yıldızlı, nazlı bayrak, bu vatan kimin?Yıllar yılı bölünmedik fırka kalmadı,Kimse dirlik yollarında kapı çalmadı,Bu kavgalar hangimizden bir can almadı,Ak...
Şair: Halil GÖKKAYA
Elbistan, Yapalak, Yeniköy derkenPalanga’dan geçer yolun Darende’mGeç kalma vuslata çık yola erkenMest eder bir katre dolun Darende’mAl yeşil Darende’m giymiş allarıYaz bahar açılır gonca gülleriHoş e...
Şair: Ramazan PAMUK