Leyla Hanım’ın Rasûlullah’a Münacaatı
İstanbul’da doğan Leyla Hanım, lirik üslûbu ve irticâlen şiir söyleme yeteneğiyle tanınan bir şairdir. İlk eğitimini ailesinden almış, edebiyat ve şiir konusunda dayısı Keçecizade İzzet Molla’dan faydalanmıştır. Mevlevî Tarîkatı’na mensup olan Leyla Hanım, Mevlânâ için methiyeler yazmış, Şeyh Gâlip’ten etkilenmiştir. Sade bir dil kullanan ve rind meşrep bir tavır sergileyen şair, eserlerinde aşkı merkeze almıştır. Hayatının son yıllarında, tek eseri olan Dîvân’ını Mısır’da bastırmıştır. Dîvân şiiri geleneğinin sayılı kadın temsilcilerinden biri olan Leyla Hanım, 1847 yılında İstanbul’da vefât etmiş ve Galata Mevlevîhânesi’nin haziresine defnedilmiştir.[1] Dîvân’ında 5 na‘t-ı şerife yer veren şair, hepsini Yâ Rasûlallah redifi ile kaleme almıştır.
Devâdır hâk-i kûyün hastegâna Yâ Rasûlallah
Şifâ bahşetti nutkun cism ü câna Yâ Rasûlallah
(Yâ Rasûlallah! Köyünün toprağı hastalara şifadır; sözlerin ise hem bedene hem de rûha şifâ verir.)
Dinin gayesi, iki cihan saadetidir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sözleri de hem beden hem de rûh sağlığı açısından insanlara rehberlik etmektedir. Beyitte geçen cism ü cân terkibi, bu düşünceyi çağrıştırmakla birlikte Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)’in uygulama ve telkinlerinin sağlık açısından ne denli önemli olduğu, her geçen gün bilim insanları tarafından ortaya konmaktadır. Pandemi dönemlerinde uygulanan karantina, sosyal mesafe ve hapşırık sırasında ağzın kapatılması gibi hususlar bu bağlamda hatırlanabilir. Bununla birlikte aziz okuyucumuz şu sorulara aklı ve gönlü ile cevap vermelidir: “"Sünnete uygun yaşamak için hayatımızın sonuna kadar bilimin, sünnetlerin hikmetlerini keşfetmesini mi bekleyeceğiz?"[2] Ya da hikmeti bilim tarafından keşfedildiğine sünnete tabi olmak, gerçekten sünnete tabi olmak mıdır?
Kevâkib saymadan isyânımın ta‘dâdı müşküldür
Eğer afv etmesen sığmaz cihâna Yâ Rasûlallah
(Yâ Rasûlallah! İsyanlarımı saymak, yıldızları saymaktan daha zordur. Eğer affetmezsen, günahlarım bu cihana sığmaz.)
Şaire göre günahlarını saymak uçsuz bucaksız gökyüzündeki yıldızları saymaktan daha zordur. Hatta günahları affedilmediği takdirde cihana sığmayacak kadar çoktur. Mübalâğa sanatının kullanıldığı bu beyitte, sığmaz yükleminin öznesi Leyla Hanım olarak düşünülüp ikinci bir yorum yapılacak olursa, anlam şu şekilde değişir: Günahlarım affedilmezse, olanca genişliğine rağmen yeryüzü bana dar gelir; rûhumda yaşadığım sıkıntı, beni hiçbir yere sığmaz hâle getirir.
Buyurdun ümmetim isyân eder âhir zamân olsa
Meseldir afv olur hâl-i zamâna Yâ Rasûlallah
(Yâ Rasûlallah! “Âhir zamanda ümmetin isyan eder.” buyurdun. Rivâyet odur ki zamanın durumuna göre affolunur.)
Birebir beyitte geçen ifadeler olmasa da hadis-i şeriflerde âhir zamanda fitnelerin çoğalacağı, günahların yayılacağı ve insanların helâl-haram ayrımı gözetmeksizin kazanç elde edeceği bir dönemden söz edilmektedir. [3] Dinimize göre, bizzat zamanın kendisinde bir kötülük veya uğursuzluk bulunmamaktadır. Bununla birlikte ilgili hadisler, bir tür sakındırma üslûbu barındırmakta; Müslümanları gaflete ve günaha karşı uyarmaktadır.
Âhir zaman edebiyatı, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in irtihâlinden hemen sonra başlamıştır. Dolayısıyla herkesin, kendi yaşadığı dönemi ahir zaman olarak telâkki ettiği ve geçmişe özlem duyduğu görülmektedir. Esasında herkesin zamanı, kendine âhir zamandır ve herkes, kendisine sunulan imkânlarla imtihan edilmektedir. Şairin, beytin ikinci mısraında vurguladığı da budur. Umulur ki âhir zamanın zorluklarıyla karşı karşıya kalan bir kimsenin, insanların çoğu fesada uğradığında Allah rızası için yaptığı küçük fakat samîmî amelleri, onun kurtuluşuna vesile olur.
Huzura varmağa bâr-ı günâhdan yok mecâlim vâh
Şebâbette dönüp kaddim kemâna Yâ Rasûlallah
(Yâ Rasûlallah! Vah bana ki günah yükümün ağırlığından dolayı huzuruna varmaya takatim yok. Gençlikte boyum, kemana dönmüştür.)
Be-hakkı Hazret-i Zehrâ terahhum eyle bir kerre
Yanıp yakıldığım dem âşıkâna Yâ Rasûlallah
(Yâ Rasûlallah! Yanıp yakıldığım an Zehra hakkı için aşıklara bir kere merhamet eyle.)
İlk beyitte gençliğine rağmen belinin günah yükünden dolayı büküldüğünü ifade eden şair, ikinci beyitte merhamet dilenmektedir. Özellikle bu ikinci beyit, sıklıkla tartışılan tevessül kavramına işaret etmektedir. Zira şair Be-hakkı Hazret-i Zehrâ ifadesiyle, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den kızı Fatıma’nın (r.anhâ) hatırı için kendisini bağışlamasını dilemektedir. Tabi burada Allah’a tevessül edilmediği açıktır ve konu tartışmanın dışındadır. Beyitte dikkat çekici bir diğer husus ise hanım bir şair olan Leyla Hanım’ın Hz. Peygamber (s.a.v.)’in aile efradından hanım bir ismi vesile edinmesidir. Leyla Hanım’ın günahlarını ön plâna çıkarması ve Rasûlullah Efendimiz’e yalvarması, şiirin na‘t niteliğini bir ölçüde gölgede bırakmaktadır. Adeta şair, Rasûlullah’a bir münâcaatta bulunmaktadır.
Ne rütbe ağlasam isyânımın bir zerresi olmaz
Boyansa ağlamaktan dîde kâna Yâ Rasûlallah
(Yâ Rasûlallah! Ne kadar ağlasam ve hatta ağlamaktan gözlerim kana dönse de gözyaşlarım isyanımın bir zerresi bile olmaz.)
Bu kara yüzle dûzahdan dahî şerm eylerim billâh
Değil Leylâ kulun lâyık cinâna Yâ Rasûlallah[4]
(Yâ Rasûlallah! Allah’a yemin olsun ki bu kara yüzümle cehennemden bile utanırım. Leyla kulun cennete lâyık değildir.)
Na‘t-ı şerifin son iki beytinde şair, günahlarının çokluğundan söz etmektedir. Öyle ki pişmanlığı, gözyaşları ve ağlamaktan gözlerinin kan çanağına dönmesi bile, isyanının büyüklüğü karşısında anlam ifade etmemektedir. Bir önceki beyitte merhamet uman şair, bu iki beyitte ümidini yitirmiştir. Zira yüzünün karalığı, yalnızca cenneti ümit etmesine engel olmakla kalmamakta, onu cehennemden bile utanır hâle getirmektedir.
Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke Yâ şefî‘a’l-müznibîn.
[1] İsmail Ünver, “Leyla Hanım”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, (Erişim 13 Ağustos 2025).
[2] Bedri Gencer, Modernliğin Hikmetinden Sual (Ankara: Kadim Yayınları, 2016), 135.
[3] Konu ile ilgili hadisler için bk. Muhammed b. İsmâil Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî (Şam: Dâru İbn Kesîr, 1993), “Fiten”, 6; “İstiskâ”, 27; “Büyû'”, 7.
[4] Leyla Hanım, Leylâ Hanım Dîvânı, haz. Mehmet Arslan (Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü, 2018), 198.
Hamit DEMİR
YazarSiyahîlerin beldesi anlamına gelen kadim bir ülke Sudan. Tarihin bir döneminde Kızıldeniz’den Atlas Okyanusu’na kadar uzanırmış sınırları. Beyaz Nil ve Mavi Nil’in Hartum’da birleşmesi ile Büyük Nil o...
Yazar: Hamit DEMİR
Asıl adı Mustafa olan ve doğum tarihi net olarak bilinmeyen Ruhsâtî, hayatını âşık edebiyatının yaygın olarak yaşatıldığı ve âşıklar yatağı olarak nitelenen Sivas’ta[1] sürdüren XIX. yüzyıl âşıklarınd...
Yazar: Hamit DEMİR
Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de geçen her bir cümleye âyet dendiği gibi Cenâb-ı Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerinden olan bazı eşya ve hadiselere de âyet denmektedir. Söz konusu ontolojik ...
Yazar: Hamit DEMİR
Tam künyesi Ebû Abdillâh Şerefüddîn Muhammed b. Saîd b. Hammâd b. Muhsin olan Bûsîrî, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e yazdığı kasidelerle meşhur olmuş Mısırlı bir şairdir. Eğitim hayatının detayları tam bili...
Yazar: Hamit DEMİR