Karınca Huzura Varınca
“Paranın gücünü burada biraz irdelemek gerekiyor. Çok para çok güç demek anlamına gelmiş durumda. Çok paranız varsa her şeyi yaptırabilirsiniz, her şeye sahip olabilirsiniz gibi bir algı var. Ama yukarıda biraz değinmeye çalıştığımız gibi amansız bir hastalığa yakalanmanız durumunda paranın âciz kaldığına şâhit oluyoruz. Yine bazı hasbî duyguları; gerçek bir dostu, gerçek bir sevgiyi, saygıyı yine paranızla satın alamazsınız. Paranın kazanma hırsı içerisinde benlik duygusu ön plâna çıkar. Ben daha mutlu olmalıyım, ben daha başarılı olmalıyım, ben daha çok kazanmalıyım gibi düşünceler içerisinde kendimizi paranın alım gücü karşısındaki büyüleyici dünyasına bırakıyoruz.”
Hayatla bir yaşam mücâdelesi verirken kimseye muhtaç olmamak, kendi ayaklarımız üzerinde durmak için bir çaba içindeyiz. İnsan olarak bu haklı bir mücâdele olarak karşımızda aslında. Hayatımızı idame ettirebilmek için bir işe ve kazancımızı sağlamaya ihtiyacımız var. Dolayısıyla bu hayat içerisinde bir mücâdelenin içine sürüklendiğimizin de göstergesi.
Allah bizlere adına anne ve baba dediğimiz iki güzel varlığı bir nevi bizlere koruyucu olarak vermiş. Belli bir yaşa gelene kadar da onların gölgesinde hayata hazırlanmamızı sağlamış bir nevi. Allah yine merhametinin bir tecellîsi olarak özellikle annelere çok güzel bir sabır, merhamet duygusunu vermiş. Baba ne kadar kızsa da anne içinde bulunduğu merhamet duygusu ile çocuklarını her zaman koruyup kollama güdüsü ile hareket etmektedir. Nihayetinde yuvadan uçmaya hazır olan kuşlar elbette kanatlanmaya başlayacak ve hayatın acımasız tokadını da belki tatmış olacaklar. Hayatımızda olan bitenler yine hayata bakışımızla alâkalı aslında. Ona nasıl bir anlam yüklediğimizle alâkalı, neyi ne kadar yerli yerine oturttuğumuzla alâkalı. Kelimelerin mânâlarını dolu dolu mu değerlendirdik yoksa kelimeleri anlamsızlaştırarak mı hayatımıza uyguladık, bunlar çok önemli.
Dünya âleminde iki önemli unsur var artık karşımızda; biri insanlık diğeri para. İnsanlık doğumumuzdan vefâtımıza kadar olan süreçteki insanî ilişkilerin tamamı aslında. Para ise bu süreçte bazı şeylere ulaşabilmemiz için gereken araç. İşte burada hangisine ne görev atfettiğimiz çok önemli. Bizim verdiğimiz değere göre ikisinden birisi ön plâna çıkıyor. Hayatımızda daha fazla değer görüyor ve o değere göre de hayatımız şekilleniyor. İnsanlık dediğimiz kavramın günümüzde hoyratça harcandığını görebiliyoruz. Kimileri insanlık yapan kişileri “enayi, saf” gibi yakıştırmalarla alay edecek duruma dahi getirebiliyorlar. Neyi nerede nasıl konumlandırdığımız çok önemli. Ve nerede durduğumuz da çok önemli. Hayatı sadece başıboş yaşayanlar, rüzgâr nereye eserse oraya doğru yönelip giderler. Ama hayatına bir anlam vermiş insanlar ise rüzgârı hedeflerine doğru esmesi için uğraşırlar ya da rüzgâr nereye esiyorsa hedeflerine ulaşabilmek için ondan yararlanmaya çalışırlar. Eğer kendimizi rüzgârın kollarına bırakırsak bu kontrolsüz olur ki bir kaya parçasına çarpmamak işten bile değildir. O yüzden hayata kontrollü bir şekilde devam etmemiz gerekiyor. Bugün meselâ araçlarda otomatik pilot uygulaması var ve sürücüsüz bir şekilde araç yoluna devam ediyor ama bu teknoloji de daha tam olarak yerleşebilmiş değil, yine insan beynine muhtaç, onun kontrolüne muhtaç. Ve unutmayalım ki sınırlı bir bilgiye sahip olan insan beyninin de anlayamayacağı ve adlandıramayacağı bir sürü olay var kâinatta.
Hayatımızın merkezine parayı koyarsak ne olur diye düşünmek lâzım biraz. Bir şeylere ulaşabilmek için aracı olarak kullandığımız para bize ne zarar verebilir ki? Güzel bir şey işte, para olunca bir şeylere ulaşmak kolay oluyor, istediğimizi alıyoruz. Bu ve buna benzer birçok şey sıralanabilir. Hayatta sahip olduğumuz bazı şeyler var. Allah bunları bizlere bahşetmiş. İnsan olarak vücudumuzda sahip olduğumuz her şey; el, ayak, göz, burun, dudak vb. bir de göremediğimiz ama varlığını bildiğimiz beynimiz var ve bunun içinde dönen adına akıl dediğimiz düşüncelerin yoğrulduğu bir mekanizma var. Günümüzde beyne olan müdâhaleler de çok kısıtlı. Yani Allah muhâfaza beyne bir şey oldu mu tedavisi çok zor durumda. Neredeyse yok gibi. İşte bize bu kadar mükemmel bir aklı veren Yaratan, aklımızı kullanarak bazı şeylere ulaşmamızın yollarını da açmış. Tabiî hayat kurallara bağlı, iyi kötü, güzel çirkin, uzak yakın vb. birçok zıt durumlar, duygular mevcut. Zaten biri olmasa diğerinin varlığından bile haberdâr olamazdık sanırım. Hayatımızın içinde de para kavramı var. Eskilerde para olmadan önce insanlar ne yetiştiriyorsa takas ederek ihtiyaçlarını görüyordu. Zamanla çeşitlenerek bugün para dediğimiz metayı hayatımız içinde kullanıyoruz.
Paranın gücünü burada biraz irdelemek gerekiyor. Çok para çok güç demek anlamına gelmiş durumda. Çok paranız varsa her şeyi yaptırabilirsiniz, her şeye sahip olabilirsiniz gibi bir algı var. Ama yukarıda biraz değinmeye çalıştığımız gibi amansız bir hastalığa yakalanmanız durumunda paranın âciz kaldığına şâhit oluyoruz. Yine bazı hasbî duyguları; gerçek bir dostu, gerçek bir sevgiyi, saygıyı yine paranızla satın alamazsınız. Paranın kazanma hırsı içerisinde benlik duygusu ön plâna çıkar. Ben daha mutlu olmalıyım, ben daha başarılı olmalıyım, ben daha çok kazanmalıyım gibi düşünceler içerisinde kendimizi paranın alım gücü karşısındaki büyüleyici dünyasına bırakıyoruz. Bunun devamında ise bencilce düşünceler silsilesi içinde boğulup gidiyoruz. Sadece kendini düşünen, kendi ihtiyaçlarına odaklanan, etrafında olup bitene tamamen vurdumduymaz, taş kalpli bir insan olarak çıkmış oluyoruz. Bencilliğin had safhaya çıkmasıyla birlikte inanan insanlar için Allah’ın zayıf insanların hakkını vermek olarak koyduğu zekât, sadaka gibi yardımlaşma vecibelerini göz ardı etmiş oluyoruz. İnanmayan insanlar içinse insanî yardımlaşma olarak tanımlanabilecek duygular burada göz ardı edilmiş oluyor. Bugün insanlar sosyal medyada zaman zaman yardım yarışına giriyor ve maalesef büyük çoğunluğu da riyakâr bir şekilde sadece gösteriş olsun diye, adına içerik üretiyoruz dedikleri insanî duygularla oynayan birtakım tavırlar içine giriyorlar. Samîmiyetten uzak, gösterişin had safhada olduğu insaniyetin yakından uzaktan alâkası olmayan davranış biçimlerinin sergilendiğine şâhit oluyoruz. Bunun yanında gerçekten güzel yardım yapan insanlar da yok değil. Her şeyi para üzerine kurduğumuz bir yaşam biçimi içerisinde, kazanayım da nereden gelirse gelsin anlayışı gelişmiş durumda.
Günümüzde para kazanayım da kaynağı ne olursa olsun diyerek kazancımızın nereden geldiğine pek dikkat etmiyoruz gibi. Oysa kazancımızı nasıl elde ettiğimiz önemli, bunu nasıl kazandığımız ve nasıl harcayacağımız gibi konular önemli. Adına hak dediğimiz birçok şey örtbas edilerek ya da başkalarının hakkı gasp edilerek elde edilen paraların bizleri mutluluğa, huzura götürebileceğini mi düşünüyoruz acaba? Elimizde bulunan özel ya da devlete ait imkânları babamızın çiftliği gibi kullanma lüksüne sahip olduğunu mu düşünüyoruz acaba? Hakkı teslim etmek ve hakkı yerine getirmek çok önemlidir ve ağırdır. Bunu yapabilmek ve sürdürebilmek de ağırdır. Ama zaten kolay olan bir şey imtihan olmaz sanırım. Dolayısıyla hakkı teslim etme konusunda akıl ve vicdan terazisi bize birçok şey söyler. Eğer bu teraziler bozulmuşsa dünyadaki adâlet terazilerine takılır, o terazilerden de bir şekilde geçerse, âhiretteki terazilerin bozuk olmadığına olan inancımız ile hakkın elbet bir gün teslim edileceğini biliyoruz. Dolayısıyla bir karıncanın bile hakkının sorgulanacağı günde, birilerinin hakkını çiğneyerek elde ettiğimiz imkânların, kazandığımız paraların ya da başka başka durumların yanımıza kâr kalacağını düşünecek kadar gaflet içinde miyiz, bunu iyi bir şekilde sorgulamak lâzım.
İnsanın nefsine kolay gelen şeyler her zaman doğru olmayabilir, yanıltabilir. Nasihatlerden uzak kalışımız, her şeyi ben bilirim kibri ile gidişimiz bizi bir yere götürmez. Biraz durup kendimizi dinlemek, insan olmanın gereklerini düşünmek kendimizi belki muhâkeme etmeye götürür. Ayağımız bir kayarsa uçurumdan kendimizi nasıl kurtarırız bilemiyorum. İnşallah uçuruma sürüklenen bireyler olmadan hakkı teslim ederek yaşayan insanlar oluruz duâsıyla güzel günleri dileyelim.
Erol AFŞİN
YazarMalumunuz olduğu üzere geçtiğimiz Şubat ayında büyük bir deprem yaşamıştık ve içinde olduğumuz Malatya ile beraber Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman çok şiddetli bir şekilde bundan etkilendi. Diğer şehir...
Yazar: Erol AFŞİN
İnsanlığın dünya ile ünsiyeti günümüzde gittikçe artmış durumda gibi. Tamamen dünyaya odaklanmış hâle geldi insanlık, her şeyi buraya göre ayarlama düşünde. Dünyada sonsuz bir hayat var gibi davranara...
Yazar: Erol AFŞİN
Bitlisli Zaro Ağa, Türkiye’nin en uzun yaşayan insanı unvânıyla tarihe geçmiştir. Kimi kaynaklara göre de, dünyanın en uzun yaşayan birkaç kişisinden biridir. Osmanlı Devleti vatandaşı olarak doğmuş, ...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Öğretmen; velilerle kuracağı sıkı samîmî, etkin bir işbirliği sayesinde istediği sonuca ulaşabilir. Öğrencilerde görülen başarısızlık ve davranış bozukluklarının sebeplerinden en önemlisi aile içi sor...
Yazar: Ali ÖZKANLI