Erkam’ın İzinde

Dergimizin çocuk eki yazarlarından Erbay Kücet, Erkam’ın İzinde adlı romanında okuyucuyu asırlar öncesinin Mekke’sine götürüyor. Beyan Yayınları tarafından yayımlanan ve 216 sayfadan oluşan bu eser; inancın nasıl filizlendiğini, genç bir yüreğin nasıl bir medeniyetin doğuşuna tanıklık ettiğini çarpıcı bir dille aktarıyor.

Roman, tarihî bir atmosfer içinde hem bireysel hem de toplumsal bir dirilişin öyküsünü sunuyor. Erbay Kücet, sade ve akıcı diliyle, okuyucuyu olayların içine çekiyor; kimi zaman Safa Tepesi’nin tozlu sokaklarında, kimi zaman imanla çarpan kalplerin en mahrem odalarında gezdiriyor.

Hikâye, genç bir delikanlı olan Erkam’ın hayatına odaklanır. Erkam, kendi inanç yolculuğunda hakikatin sesini duymaya davet edilir. Mekke’nin Safa Tepesi’nde bulunan mütevazı bir evde yaşadıkları, dönemin karanlık atmosferine düşen ilk aydınlık kıvılcım hâline gelir.

Bu ev, yalnızca taş duvarlardan ibaret değildir. Burada eğitim verilir, iman güçlenir, cesaret beslenir. Köleler, yoksullar ve toplumun görmezden geldiği insanlar, bu kapıda bir sığınak bulur. Evin sıcaklığı ve güveni, misafirlerine yalnızca barınak değil, aynı zamanda ruhlarına ferahlık verir.

O ev, Mekke’nin sessizliğinde yükselen bir başkaldırıdır. Zincirlerin çözüldüğü, unutulmuşların adının yeniden izzetle anıldığı bir diriliş mahfili… Hz. Peygamber (s.a.v.)’in çağrısının yankısı, Mekke sokaklarına ulaşmadan önce, o dört duvar arasında çınlamıştır.

Erkam, genç yaşına rağmen inancın gücüne sarılır. Hikâye, küçük bir inanç kıvılcımının çağlar boyu sürecek bir medeniyeti nasıl doğurabileceğini gösterir. Safa Tepesi’ndeki ev, toplumun dışladığı insanların güvenle sığınabileceği bir yer olur. Köleler, yoksullar ve yetimler, burada eşit ve değerli bir birey olarak kabul edilir.

Roman, ilmin ve bilginin insanları nasıl özgürleştirebileceğini, karanlığı nasıl aydınlığa çevirebileceğini anlatır. O dönemde imanını açıkça yaşamak cesaret ister. Erkam ve ev halkı, inançlarını korumak uğruna her türlü zorluğu göze alır.

Safa Tepesi’ndeki ev, romanın kalbidir. Bu ev, yalnızca fiziksel bir mekân değil; bir ruhun, bir davanın ve bir ümmetin doğuşunu temsil eder. Roman boyunca bu ev, güven, eğitim, diriliş ve umutla özdeşleşir. Küçük bir mekânın dünyayı değiştirebilecek kadar güçlü bir etki yaratabileceğini sembolik bir dille ortaya koyar.

Erbay Kücet’in dili, sade ama derinliklidir. Kısa cümlelerle güçlü imgeler kurar, okuyucunun zihninde sahneler canlandırır. Karakterlerin duyguları, olayların gerilimi ve tarihî atmosfer öyle ustalıkla aktarılır ki, okuyucu satır aralarında dönemin ruhunu hisseder. Yazar, roman boyunca hem tarihî gerçekliğe sadık kalır hem de edebî bir estetik sunar.

Roman, “Bir ev dünyayı değiştirebilir mi?” sorusuyla başlar ve “İnancın varsa, kapını aç…” çağrısıyla noktalanır. Bu davet, yalnızca Erkam’a değil; tüm insanlığa yöneliktir. Küçük bir inanç kıvılcımı, doğru ortamda büyüyerek çağları aydınlatan bir meşaleye dönüşebilir.

Romanın, gençliğin potansiyelini ve idealizm gücünü anlamak, inanç, cesaret ve dayanışmanın tarihî bir örneğini görmek, sembolik anlatımla bezenmiş güçlü bir kurgu deneyimlemek, kendi çağımızda da geçerli evrensel mesajlar bulmak için okunması gerektiğini düşünüyoruz.

Erkam’ın İzinde, yalnızca bir tarihî roman değil; aynı zamanda bir çağrıdır. İnancın, sabrın ve cesaretin birleştiğinde neleri değiştirebileceğini gösteren bu eser, hem bireysel hem de toplumsal bir diriliş hikâyesi sunar. Her satırı düşündüren, her sayfası umut veren bir roman…