İslâm’ın Hak Din Olmasının Delilleri
Hak, “mutâbakat ve muvâfakat” anlamına gelir.[1] “Hak”, vâkıaya (realiteye) uygun olan hükümlerdir. Hak ihtivâ etmesi itibâriyle sözlere, inançlara, dinlere, mezheplere de hak adı verilir. Hak söz, hak din, hak mezhep ifadelerinin kullanımı buna örnektir. Hakkın karşıtı, bâtıldır. Hak geldiği zaman bâtıl yok olmaya mahkûmdur. Hüküm vâkıaya uygun ise, sıdk; vâkıa hükme uygun ise, hak adını alır. Aklın, inkâr edemeyeceği derecede sâbitliği ve mutlak varlığı kesin olan sadece Yüce Allah’tır. Bu mânâda, “Allah, haktır.”[2] Ünlü dilbilimci Râgıb el-İsfehânî, Arapçada Yüce Allah’ın bir vasfı olan el-Hakk isminin şu anlamlara geldiğini ifade etmiştir: “Şânı Yüce olan Allah (c.c.), hikmetinin gereğine göre eşyayı yaratmıştır. Allah hakkında, “O’dur hak.” denildiği gibi. “İşte bu durumda velâyet, hak olan Allah’a mahsustur.”[3] Çünkü Allah, varlıkta her şeyi hak ve adâlet dengeleri üzerine inşâ etmiştir. Bütün bir varlık alanında da mutlak tasarruf, çekip çevirme ve yönetme yetkisi O’na aittir. Yaratan, yönetmeye de güç yetirir.[4]
Bir başka açıdan, dinde “hak” kavramı, hem ahlâkî hem de hukûkî anlamları içeren, oldukça geniş ve derin bir kavramdır. İslâm’da “hak”, bir kimseye ait olan, korunması gereken ve ihlâl edilmemesi gereken şey demektir. Hak kavramı, Allah ile kul arasındaki ilişkiyi de, insanlar arasındaki ilişkileri de kapsar. Nihâî hakkın kendisi olan yüce Allah’ın, kullarının dünya ve âhiret saâdetlerini elde etmeleri için gönderdiği dinin adı da “hak”tır. Bir dinin hak din olabilmesi için, vâzıı, Allah olmalıdır. İlâhî vahye dayanan bu dinin; bir peygamberi, Kitabı ve güçlü bir âhiret inancı da olmalıdır. Saydığımız bütün bu vasıflar, ilâhî çevrimin son halkasını oluşturan İslâm’da mevcuttur. “Müşrikler istemese de, bütün dinlerin üzerindeki yerini alsın diye rasûlünü, doğru yol rehberi ve hak din ile gönderen O’dur.”[5] Yüce Allah bütün peygamberleri İslâm ile gönderdi. Onlar, gönderildikleri kavimlerine sadece Allah’ın birliğine inanmalarını, sadece O’na kulluk etmelerini ve O’na hiç kimseyi ortak koşmamalarını emretti. Nitekim bir âyette peygamberlerin gönderiliş amacı şöyle belirtilir: “Andolsun, her ümmete, ‘Allah’a kulluk edin, tağuttan kaçının.’ diyen peygamberler gönderdik.”[6] Peygamberlerin dini birdir; “Allah katında din ancak İslâm’dır.”[7] Sadece aralarında şerîat ve hükümlerde ayrılık vardır; “Sizden her biriniz için bir şerîat ve bir yol koyduk .”[8] Bir rivâyette de şöyle buyrulmuştur: “Peygamberler, anneleri ayrı, babaları bir kardeştirler, dinleri de birdir.”[9] Hz. Muhammed (s.a.v.)’a gönderilen şerîat, önceki bütün şerîatları neshetmiştir. İslâm evrensel ölçekte bütün insanlığa hitap etmesine rağmen Yahudi ve Hıristiyanlardan ihtidâ edenler olduğu gibi, bu ilâhî çağrıyı kulak ardı edenler de olmuştur. Hatta her iki muharref dinin din adamları Tevrat ve İncil üzerinde hem lâfzî ve hem de mânevî tahrîfe ve tahrîbâta gitmişlerdir. Onlar, Tevrat ve İncil’de hak peygamber olarak gelecek olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’ın hak peygamber olduğu gerçeğini gizlemişlerdir.[10]
Öte yandan, Yüce Allah, Kur’ân’ı değiştirilmekten ve tahrif edilmekten korumuştur. “Kur’ân’ı Biz indirdik ve şüphesiz onun koruyucusu da biziz.”[11] Allah Aziz Kur’ân’ı koruduğu için yüzyıllar boyunca kâfirlerin Müslümanlara karşı şiddetli saldırılarına, Haçlıların ve Moğolların istilâlarına ve modern sömürgeciliğin ve oryantalistlerin girişimlerine rağmen tek bir harfi bile değiştirilmemiştir. Ancak onların bütün komploları boşa çıkmıştır ve bu da mûcizelerden biridir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) bütün insanlığa o ebedî mûcize olan Kur’ân ile meydan okumuş ve onlar onun bir benzerini ortaya koyamamışlardır.[12] Bundan sonra da koymaları mümkün değildir.
İslâm’ın hak din olduğunun delillerinden birisi hâlis imandır. Kâinatın tek hâkimi Allah’tır, yaratmada, yönetmede ve rızıkta O’nun ortağı yoktur, Onunla birlikte işleri yöneten kimse yoktur ve O’ndan başka hiç kimse ibâdet edilmeye lâyık değildir. O, bütün mükemmellik ile tavsif edilmiş ve bütün kusurlardan uzaktır. Hıristiyanlıkta ise Tanrı evlenir ve çocuk sahibi olur. (O, onların söylediklerinden yücedir). İslâm, Hıristiyanlar arasındaki teslis öğretisini, Hz. Îsâ ve annesinin ilâhlığını geçersiz kılar. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Meryem oğlu Mesih, ancak bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Annesi de dosdoğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi.”[13] İlâh yemez, içmez, doğurmaz ve doğmaz. Bilâkis, Kendisinden başka hiçbir şeye muhtaç değildir.[14] Öyleyse Hz. Îsâ ve annesi nasıl tanrı olabilir?
İslâm’ın hak din olduğunun delilleri arasında onun gerçekçi hükümleri de vardır. Kadınlarla evlenmeye izin verir ve teşvik eder. Ruhbanlığı ve bekâreti emretmez, ancak zinâyı yasaklar. İslâm, insanlar arasında alışverişe izin verir, ancak fâizi yasaklar. Helâl yollardan para kazanmaya izin verir, ancak zenginlerden, fakirlerin hakkı olan zekâtın alınmasını şart koşar. Helâl olan yiyeceklere izin verir, ancak leş, domuz eti ve benzerlerini hâriç tutar. Ayrıca, insanların ihtiyaçlarına uygun ve onları kısıtlamayan başka gerçekçi hükümleri de içerir.
İslâm’ın hak din olduğunun bir diğer delili de, rûhun ihtiyaçları ile bedenin ihtiyaçları arasındaki dengedir. İslâm, din ve dünya konusunda dengeyi önceleyen bir dindir. İslâm ne mâneviyatı öne çıkararak dünyayı ihmal eder, ne de dini ihmal ederek, dünyayı öne çıkarır. İkisi arasında ayrım yapmaz, her ikisine de ölçülü bir şekilde değer verir.
İslâm’ın hak din olduğunun bir diğer delili de, inanç ve yasalarının insan fıtratı ve aklıyla çelişmemesidir. Aklın gösterdiği hiçbir hayır yoktur ki, İslâm onu emretmesin ve teşvik etmesin; insan fıtratının nefret ettiği ve aklın reddettiği hiçbir kötülük yoktur ki, İslâm onu yasaklamasın.
İslâm’ın hak din olduğunun delillerinden biri de Kur’ân’ın mûcizevî yapısıdır. Altı binden fazla âyet içermesine ve çeşitli konulara değinmesine rağmen, ifadeleri arasında hiçbir çelişki, birbirine zıt bir anlam veya birbirini çürüten bir hüküm bulamazsınız. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Eğer o, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı, içinde birçok çelişki bulurlardı.”[15] Kur’ân’ın mûcizevî yapısının bir diğer yönü de âyetlerinin bilimin ortaya koyduğu bilimsel teorilere uygunluğudur. “Biz onlara âyetlerimizi hem ufuklarda, hem de kendi nefislerinde göstereceğiz; ta ki şüphesiz o, onlara hak olduğu açıkça belli olsun.”[16] Kur’ân’ın en açık delillerinden biri ceninin ana rahminde aşama aşama yaratılmasıdır; “Bir damla su, sonra bir alaka, sonra bir çiğnem et parçası” vb.[17] Kur’ân, bunu on dört asır önce ortaya koymuş olmasına rağmen, modern bilim, bugün hâlâ bu gerçeği tam olarak kanıtlayamamıştır.
Sonuç olarak, her din veya mezhep mensubu kendinin haklı olduğunu iddia eder, ancak şüphe götürmeyen gerçek, Allah’ın bizim için seçtiği tek din İslâm’dır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Bugün sizin için dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim.”[18] O hâlde: “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, o aslâ ondan kabul edilmeyecek ve o, âhirette kaybedenlerden olacaktır.”[19] Bütün insanlığa evrensel ölçekte gönderilen evrensel dinin evrensel mü’minlerine düşen sorumluluk bu dini hem teorik anlamda doğru bir şekilde ortaya koymak ve hem de pratik anlamda doğru bir şekilde temsil edip yaşamaktır. Bu iki özellik Müslümanlarda var olduğu sürece “Hak Din” olan İslâm dünyanın merkezine tam olarak oturacak ve İslâm her renkten, her dilden ve her ırktan insanların kalbini aydınlatmaya ve ısıtmaya kıyâmet sabahına kadar devam edecektir.
[1] Râgıb el-İsfehânî, el-Müfredât, İstanbul: Kahraman Yayınları, 1986, s. 179.
[2] 22/Hac, 6.
[3] 18/Kehf, 44.
[4] Ramazan Altıntaş, Esmâ-i Hüsnâ, Ankara: Nasihat Yayınevi,2016, s. 239.
[5] 61/Saf, 9.
[6] 16/Nahl, 36.
[7] 3/Âl-i İmrân, 19.
[8] 5/Maide, 48.
[9] Buhârî “Enbiyâ” 48.
[10] 5/Mâide, 13.
[11] 15/Hicr, 9.
[12] 2/Bakara, 23-24.
[13] 5/Mâide 75.
[14] İhlâs Sûresi.
[15] 4/Nisa, 82.
[16] 41/Fussilet, 53.
[17]40/ Mü’minûn, 14; 39/Zümer, 6.
[18] 5/Maâde, 3.
[19] 3/Âl-i İmrân, 85.
Ramazan ALTINTAŞ
Yazar-LeMan dergisinin 26 Haziran 2025 tarihli sayısında Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed ile Hazreti Musa’yı aşağılayan bir karikatür yayınlandı.-Gül Resul’e kin kusandaTükürecek surat mı var?Çirkef...
Şair: Yusuf DURSUN
Âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah, yeryüzünü maddî-mânevî anlamda imar etme ve yönetme ehliyetiyle insanı ‘halîfe’ makamına getirirken, ruhlar âleminde verdikleri söze sâdık kalmalarını hatırlatıcı peyg...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ
Ali Ekrem Bolayır (1867-1937)Yâ Muhammed, büyük Peygamberimiz,Biz seni tâ cân evinden severiz!Her çocuğun küçük kalbi senindir,Mâsum olan Rasûlullah’ı bilir.Biz mâsumuz, kalbimizle anlarız,Senin dünya...
Yazar: Vedat Ali TOK
Bu makalemizde tezkiye kavramı ve bu kavramın mâhiyeti üzerinde duracağız. Sözlükte tezkiye; “, temizlemek, geliştirmek, feyizlendirip büyütmek, arıtmak, temize çıkarmak” gibi anlamlara gelir.[1] Dinî...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ