İrfân Geleneğinin Işığında Bir Gönül Yolculuğu
Zamanın sessiz sedâsız aktığı bir çağda, kelimelerle dertleşen, mısralarla hakîkatin izini süren bir gönül eri vardı: Es-Seyyid Osman Hulûsi Ateş Efendi (k.s.). Onun adı, sadece bir şairin yahut bir mutasavvıfın değil, aynı zamanda Anadolu irfânının, yüzyıllar boyunca sabırla dokunan manevi atlasının adıydı. Elinde kalem değil, bir gönül kandili vardı; yazdığı her dizede bu kandilin nuru sızar, karanlık gönüllere bir umut kıvılcımı gibi düşerdi.
Osman Hulûsi Ateş Efendi, Malatya’nın Darende ilçesinde dünyaya gelmiş, doğduğu coğrafyanın maneviyatla yoğrulmuş havasını içine çekerek büyümüştü. Gözlerini açtığı bu diyar, yalnızca taşla toprağın değil, aşk ile hikmetin yoğrulduğu bir dergâhtı. Bir yönüyle Dîvân şiirinin zarif çizgilerini taşır, diğer yönüyle ise halkın dilinden düşmeyen o sade ama derin anlamlara uzanırdı.
İrfân geleneği, kuru bir bilgi aktarımından çok ötede, gönülden gönüle akan bir nur, bir hâl ilmidir. Hulûsi Efendi, bu geleneği sadece anlatmakla kalmamış; onu yaşamış, yaşamış olduğu gibi de yaşatmıştır. Kalem onun için sadece yazmak değil, tefekkür etmekti; söz ise bir kemâlât kapısıydı. Öyle ki, şiirlerinde işlediği konular; Allah aşkı, Peygamber sevdası, insan-ı kâmil olma gayreti, fena ve bekâ gibi tasavvufi kavramlarla örülüdür.
Aşkdır deryâya salan nehr eyleyip katreyi
Aşkdır deryâyı cûşa getirip buhâr eder
dizelerinde, aşkı sadece mecâzî bir anlatım değil, varoluşun özü olarak görür. Onun şiirinde aşk, hem yolun başlangıcı hem de sonudur. Bu aşk, beşerî olandan ilâhî olana yönelir; kuldan Hakk’a varan bir yolculuğun pusulası olur.
Hulûsi Efendi'nin irfân anlayışı, mârifetle süslenmiş bir ahlâk öğretisidir. Hikmetli sözlerle donattığı sohbetleri, bir yandan Kur’ân ve sünnet çizgisinde ilim taşırken, diğer yandan da insanı kendisiyle yüzleştiren bir ayna olur. O aynada bakan kişi, hem kendi eksikliğini görür hem de Hakk’a olan vuslatının kapısını aralar.
Bugün, diğer çevrelerde ve genel olarak toplumda irfân geleneği giderek sesini yitirse de, Osman Hulûsi Ateş’in bıraktığı miras hâlâ yaşamaya devam ediyor. Onun eserlerinde bir yandan Mevlânâ’nın sükûnetini, öte yandan Yûnus’un samîmîyetini bulmak mümkündür. Kaleminden dökülen her söz, bir duâ gibidir; okuyanın kalbinde bir serinlik, bir huzur bırakır.
Osman Hulûsi Ateş’in izinde yürümek, yalnızca onun şiirlerini okumak değil, onun yaşadığı gibi yaşamaya talip olmaktır. Onun izin takip etmek; hayatını insanlık için vakfetmektir. Çünkü o, şiiriyle değil, hâliyle konuşmuş; sadece irfânı anlatmamış, irfânı bizzat taşımıştır. Ve belki de bu yüzden, onun adı her anıldığında bir rahmet gibi iner yüreklere; çünkü onun sözleri, kalemle değil, kalple yazılmıştır.
Ecdattan tevarüs eden vakıf anlayışı temelini attığı Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı’yla bugün Anadolu’nun bağrında irfân rüzgârı estirmektedir. Bizzat yaptırdığı, öncülük ettiği, yapımına vesile olduğu ve yapılmasını arzu ettiği eserler vücut buldukça ismi gönüllerde yaşamaya devam edecektir.
Kemal DEMİR
Yazar27 Ekim 1991 tarihinde Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından bağımsızlığını ilan eden Türkmenistan'ı ilk tanıyan ve Aşkabat'ta ilk Büyükelçilik açan ülke Türkiye'dir. Türkiye, kardeş ülke olarak...
Yazar: Kemal DEMİR
Nefs-i emmâre, insanı kötü ve günahkâr işlere yönlendiren, hayvânî ve dünyevî zevklere sevk eden kötü bir içsel güçtür. Sünbül Sinan Efendi’ye göre, bu durumda rûh, nefsin etkisiyle yaralanır ve şeytâ...
Yazar: Kemal DEMİR
Emir Sultan Hazretleri, Şemsettin Muhammed bin Ali el-Hüseynî olarak bilinir, aslen Buharalı olup burada tahsil yapmış ve tarîkat terbiyesi görmüştür. Kendisi Kübreviyye Tarikatı’nın Nurbahşiyye kolun...
Yazar: Resul KESENCELİ
Gündelik hayatta bazı kelimeleri, ne anlama geldiklerini ve ağırlıklarını düşünmeden çok rahat bir şekilde söyleriz. Bunlar dilimizde sıradanlaşmıştır ve mânevî bir ağırlığı kalmamıştır. Meselâ karşım...
Yazar: Enbiya YILDIRIM