Herkese Saygı Gösterip Herkesi Sevebilmek
İdeal tasavvuf önderleri, ilâhî hükümleri insanlara duyuran peygamberlerin mirasçısı, temsilcisi ve Allah’ın kullarını hoşnut edecek yolu gösteren görevlilerdir. Onların sorumluluğu, mânevî ve ahlâkî bir düzen oluşturarak, insan haklarına saygı bilincini kalplere nakşetmek, insanları düzeltmek ve terbiye etmek, aralarında kardeşlik ve dostluk bağlarını güçlendirmektir.
Büyüklerin sohbetine katılanlara şefkat ve samîmîyetle davranılmayı öğrenirler. Sohbet katılımcıları mânevî rehberlerine ve diğer dostlarına saygı gösterip hizmet etmelidirler. İnsanlar arasında karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı bir dostluk olmalıdır. Tasavvufun temelini sevgi ve teslîmiyet oluşturur.
Mânevî ilerleme, tam bir teslîmiyetle ve bu teslîmiyetin getirdiği sevgi ile sağlanır. Gerçek sevgi olmadan tam bir teslîmiyet olmaz, tam bir teslîmiyet olmadan da ilerleme mümkün değildir. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.) “Nasihat” şiirinin bir beytinde şöyle buyurur:
Allah için herkese hürmet et de sev sevil
Her göze diken olma sünbülü ol gülü ol
(Herkese olan hürmetin Allah için olmalı. Hak için sevip ve sevilmeyi öncele. Her göze diken olma gözlerin sümbülü ol, gülü ol.)
Hulûsi Efendi (k.s.)’ye göre, insan sevgiden güzel kokular yayarak sümbül ve gül gibi olmalıdır; zarar verici, acı verici veya gönle dokunaklı diken gibi olmamalıdır. Gözün hoşuna giden her şey, kalbe de güzel gelir. İnsan, çevresiyle, davranışlarıyla ve yaratılışındaki özelliklerle özgün olmalıdır.
İnsan olmak özen ve çaba gerektirir. İnsanlık, terbiye ile yaşamakla gerçekleşir. İnsanlıktan nasibi olmayanlar başkalarına iyilik yapamazlar. İnsanlık krizi, insanlığın farkında olmayanlar için hayvanlık seviyesine düşmelerinden kaynaklanır. İnsanlığını bir menfaate satanlar, her duruma uyum sağlayanlar, sadece kendi çıkarlarını düşünenler ve birbirine zarar verenler Hulûsi Efendi’nin üzüldüğü ve endişelendiği kişilerdir.
İnsan olma sanatı, hassas bir denge gerektirir. İnsanlık, paha biçilemez bir değere sahiptir. İnsanlık bilincine ulaşanlar, incelik ve nezâket kazanmaya başlarlar. İnsanlık saâdetine ulaşanlar, son derece dikkatli ve bir insân-ı kâmilin izinden gitmeye başladıkları için olgunlaşırlar. Dervişin en önemli uğraşı, kendi kusurlarını düzeltmektir.
Onun için başkalarının hatalarıyla ilgilenmeye ne zamanı ne de imkânı vardır. Derviş her zaman alçakgönüllüdür ve hiçbir zaman kendisini başkalarından üstün görmez. Herkese karşı güler yüzlü, nazik ve samîmî davranır. Çekişme, tartışma, kavga, çekişme ve başkalarını suçlama gibi kötü huyların dervişin dünyasında yeri yoktur.
Hayatını Kur’ân’a hizmet etmeye adamış, bir Peygamber sevdalısı olarak yaşayan, İslâm’ın prensiplerini hayata geçirmek için çaba sarf eden Hulûsi Efendi (k.s.), aynı zamanda takipçilerine tasavvufî eğitim veriyordu. Takvâ sahibi olmanın, şüpheli durumlardan kaçınmanın, dürüst ve âdil olmanın, herkese adâletle bakmanın, dünyevî endişelerden arınmanın anahtarı olan tasavvufî terbiyeyi öne çıkarıyordu.
Yardımı sadece Allah’ın rızası için yapmak gerektiğine inanıyordu çünkü başka bir niyetle yapılan yardımın değeri yoktur ve nefsi daha da gururlandırır. Aynı şekilde, herkesle sevgi ve saygıyla ilişki kurmak, güzel davranışlar sergilemek ve başkalarını incitecek her türlü şeyden kaçınmak insana yakışan temel niteliklerdir.
Mü’minin gönlü ve kapısı kardeşlerine açıktır ve cömert bir anlayışa sahiptir. Ancak gerçek dost bulmak zordur ve bu nedenle mü’min dertlerini sadece Allah’a açmalıdır. Hulûsi Efendi (k.s.), insanların dünyayı kendi hizmetçileri ve köleleri gibi görmemesini öğütlemektedir.
Onun yerine, insanların Allah için dünyanın hizmetçisi olmalarını, nefsin hevâsına kapılarak gururlanmamalarını, herkesin yürüyeceği yolda olmalarını, koşulsuz ve karşılıksız olarak her canlıya hizmet etmelerini tavsiye etmektedir. İnsanların yardıma muhtaçların elleri ve ayakları olmalarını, Allah için herkese saygı göstermeleri, sevmeyi ve sevilmeyi, hiçbirine zarar vermemeyi, onlara güzellik ve neşe getirmeyi teşvik eden nasihatleriyle şiirinde örnek ve ideal bir model çizmektedir.
Oğuzhan AYDIN
YazarAnadolu, Bizanslıların “Güneşin doğduğu yer” anlamında kullandıkları Grekçe “Anatoli” kelimesinden türemiştir. Ama Elhamdülillah necip Türk milleti İslâm’ın güneşiyle bu toprakları ebedî vatan yapmışt...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
Doğu’nun bilgelik metinleri, genellikle “hakîkat” düşüncesinde buluşan ortak duyguları, teknikleri, durumları ve estetik yaklaşımları içerir. Bu metinler, Doğu’nun birikimini estetik ve biçimsel bir g...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
Yahya Kemâl Beyatlı, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en önemli isimlerinden biridir. Eski Türk şiirini ve Divan edebiyatını derinlemesine bilen, ancak şiiri sade bir dille ve yeni bir biçimde sürdürme...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
İnsanların ilk yerleştiği kıtalardan birisi olarak bilinen Afrika, gündüzleri güneşin kavurduğu, geceleri çöl rüzgârlarının savurduğu bir coğrafya olmasından ötürü müdür “tarihî itibari ile de “kara/k...
Yazar: Oğuzhan AYDIN