İMÂM-I RABBÂNÎ (K.S.)’YE GÖRE Kötü Âlimler ve İyi Âlimler
İmâm-ı Rabbânî (k.s.) “kötü âlimler ve iyi âlimler” hakkında şöyle demektedir: “Âlimlerin dünyaya olan düşkünlüğü, güzel yüzleri üzerinde bir lekedir. Bu gibi âlimlerin ilmi halka fayda verse de kendilerine fayda sağlamaz. Her ne kadar dinin güçlenmesi bunların omuzlarına bırakılmışsa da buna itibar edilmez. Zira dini takviye bazen zâlim ve günahkâr kimselerin eliyle de olabilir… Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü insanların en şiddetli azap göreni ilmi kendisine fayda sağlamayan âlimlerdir.”[1] Nasıl bu âlimlerin ilmi kendilerine zarar vermesin ki! Allah katında en değerli şey olan ilim rütbesini alçak dünyanın mal, mevki, eş, dost ve makam gibi gelip geçici menfaat sağlama aracı haline getirmişlerdir. Hâlbuki dünya Allah katında çok değersiz bir şey olup yaratıkların en nefret edilenidir. Allah katında alçak olanı üstün görüp, üstün olanı alçaltmak çok büyük bir kabahattir. Hatta gerçekte Allah’a karşı gelmek anlamı taşır. Ders ve fetva vermek, sadece Allah için yapılır, makam-mevki, mal ve üstünlük şaibesinden uzak olursa fayda sağlar. Ders ve fetva işinin bu maksatlardan uzak olduğunun işareti dünyaya rağbet göstermeyip zühd sahibi olmaktır. Bu musibete müptelâ olan ve dünya sevgisinin eline esir düşen âlimler “dünyacı âlimler”dir. Bunlar aynı zamanda kötü âlimler olup insanların en şerlileri ve din hırsızlarıdır. Oysa onlar kendilerini dinin önderi ve halkın en üstünü kabul ederler. Kendilerini doğru yolda sanırlar; gerçekte onlar yalancıların ta kendileridir… Büyük zâtlardan biri (rüyasında) şeytanı insanları saptırma tasasından uzak, bir kenarda otururken görür. Onun böyle ilgisiz biçimde oturmasının nedenini sorar. Lânetli şeytan cevaben şöyle der: Zamanın kötü âlimleri işimde bana çok büyük destek sağladılar. Ve benim, yerime insanları saptırma işini kendileri üstlendiler. Böylece ben de işime karşı kayıtsız vaziyette oturuyorum! Hakikaten şeriat işlerinde baş gösteren her zaaf ve İslâm milletini üstün kılma konusunda gösterilen her kusur; daima kötü âlimlerin bereketsizliği ve niyetlerinin bozukluğu sebebiyle olmaktadır. Hâlbuki âlimler dünyaya düşkünlük göstermez ve makam, riyâset (liderlik), mal ve üstünlük sevdâsından uzak olurlarsa, işte onlar âhiret âlimleri ve peygamber vârisi olurlar. Ayrıca onlar mahlûkâtın en üstünüdürler. Kıyamet günü mürekkepleri, Allah yolunda şehid olan kimselerin kanlarıyla tartılacak olan tâlihliler bunlardır. “Âlimin uykusu ibadettir.“[2] sözü bunlar için geçerlidir. Onlar âhiretin göz alıcı nimetlerine ve güzelliklerine hoş gözle bakanlardır. Dünyanın çirkin oluşu gözlerinde belirip âhiret yurduna ebediyet, dünya hayatına da yoklukla mühürlenmiş gözüyle bakanlardır. Kuşkusuz bunlar fânî olan dünyadan kaçmış ve ebedî olan âhirete yönelmişlerdir.[3] [1] Buhari, Cihad, 182; Megazi, 39; Kader, 5; Müslim, İman, 46 (111). [2] Deylemi, el-Firdevs, nr. 6731, 6732. [3] Sirhindî, Mektûbât, I, 95-96 (no. 33)
Necdet TOSUN
YazarHac ve zekât zenginlere, oruç da sağlıklı insanlara farz iken, “namaz” bütün Müslümanlara farzdır. Bu sebeple namaz dinin direği olarak kabul edilmiştir. Namazın kılınabilmesi için de önce “abdest” al...
Yazar: Necdet TOSUN
İmâm Rabbânî Ahmed Sirhindî’nin (ö. 1034/1624) yaşadığı dönem olan 16. yüzyılın sonu ile 17. yüzyılın başlarında Hindistan’da Bâbürlüler Devleti hüküm sürüyordu. Bu dönemde devletin başında Ekber Şah ...
Yazar: Necdet TOSUN
Tevbe sözlükte “dönmek, pişmanlık, vazgeçme günahı itiraf, günahı terk edip Allah’a yönelmek, isyandan itaate, günahtan sevâba, bâtıldan Hakk’a rücû etmek, günahından ötürü Allah’tan af dileyerek vazg...
Yazar: Gökhan ÖZBEK
Tasavvufî eğitim, bir mürşide bağlanmakla başlar. Bu bağlanıp mürîd olma işine intisap adı verilir. İmâm-ı Rabbânî Ahmed Sirhindî (k.s.), intisâbın yapılış şekli ve âdâbı konusunda şu bilgileri vermek...
Yazar: Necdet TOSUN