HZ. RUFEYDE EL-ENSÂRİYYE (R. ANHÂ)
İbn Hişâm’ın ifadesine göre, Hz. Rufeyde (r. anhâ) Eslem Kabilesi’ne mensuptur. Rufeyde el-Eslemiyye olarak da bilinir. Hendek Savaşı’nda, çok ilkel ve basit olmakla birlikte çadırı, askerî hastane olarak kullanılmış, yaralılar tedavi edilmek üzere oraya taşınmışlardır. Rufeyde (r. anhâ), tıp bilgisine sahip bir hanım sahabedir. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz ile birlikte çeşitli savaşlara katılıp yaralı askerlerimizi tedavi ederek onlara hizmet ediyordu. Hendek Savaşı’nda Hz. Âişe’nin korunduğu kalede Sa’d b. Muaz’ın annesi de birlikte korunuyordu. Hz. Âişe (r. anhâ) şöyle anlatıyor: “Ben kaleden çıkarak dışarıda dolaşıyordum. Arkamdan bir ayak sesi hissettim. Dönüp baktığımda Sa’d’ın, eline mızrağını almış, heyecanla çok hızlı gittiğini gördüm.” Sa’d’ın annesi onu görünce: “Evlat, koşarak git, geç kaldın!” diye bağırdı. Sa’d’ın zırhı o kadar küçüktü ki iki kolu da zırhın dışında kalıyordu. Hz. Âişe (r. anha), Sa’d’ın annesine: “Keşke Sa’d’ın zırhı büyük olsaydı.” dedi. Tesadüf olacak ya, İbnu’l-Arkâ açık koluna nişan alarak mızrak attı, o da gelip ana damarı kesti. Hendek Savaşı bittikten sonra Peygamberimiz (s.a.v.) Sa’d’ın kavmine: “Yakından ziyaret edebilmem için onu çadırına götürün.” buyurur. Hz. Rufeyde (r. anhâ), bu çadırda hemşirelik vazifesini ifa ediyordu. Hz. Sa’d’ın tedavisiyle de özel olarak ilgileniyordu. Rasûlullah Efendimiz de Sa’d’ın tedavisiyle ilgilenmekteydi. Bir şiş alarak Sa’d’ın yarasını dağlıyor fakat yara tekrar ağırlaşıyor, bir düzelme olmuyordu. Sa’d bin Muâz (r.a.)’ın yarası iyice ağırlaşınca Rabb’ine şöyle dua etti: “Allah'ım! Eğer Kureyş daha savaşa devam edecek olursa beni de hayatta bırak, çünkü senin Peygamber’ine eziyet edip onu yalanlayan kişilere karşı savaşmaktan daha çok hiçbir kimseye karşı savaşmayı sevmiyorum.” Hakikaten de Allah (c.c.) Sa’d’ın duasını kabul buyurdu. Medine’yi kuşatan kabileler, yenilip geri çekilmek zorunda kalmışlardı. Sa’d bin Muâz’ın yaraları iyice ağırlaşmıştı, Rufeyde açılan yaraları tedavi etmeye çalıştı. Çaba göstermesine rağmen kanın akmasını önleyemedi ve Sa’d (r.a.) şehit oldu. Mahmud b. Lebid’den: “Hendek günü Sa’d’ın bilek damarı yaralanınca Sa’d ağırlaştı. Onu Rufeyde’nin yanına götürdüler. Bunu duyan Hz. Peygamber (s.a.v.), ziyaret etmek için onun yanına gitti. Biz de onunla beraber gittik. Hz. Peygamber (s.a.v.) o kadar hızlı yürüyordu ki, ayakkabılarımızın ipleri koptu. Abalarımız omuzlarımızdan düştü. Bazıları: “Ey Allah’ın Rasûlü! Bizi yorgun düşürdün.” dediler. Hz. Peygamber (s.a.v.): ‘Sa’d’ı da Hanzale gibi bizden önce gelip yıkamalarından korktum.’ buyurdu.”
N.Nida DURAN
YazarSıkıntılar karşısında direnç göstermenin bir adı sabırdır. Sabır, iman sahiplerinin bütün hayatları boyunca en çok ihtiyaç duydukları ahlakî erdemlerden biridir. Sabır, iman edebilmenin ve bu imanı ko...
Yazar: Editör
Amr bin Abese, herkesin putlara taptığı bir sırada o, putlardan nefret eder, Yaratıcı’nın birden fazla olamayacağını düşünürdü. Amr, içindeki boşluğu dolduracak bir din arıyordu. Bir gün ehl-i kitapta...
Yazar: N.Nida DURAN
Medine’de İslâm nuruyla şereflenenler günden güne çoğalıyordu. Genç Müslümanlardan birisi de Muaz bin Amr (r.a.) idi. Hazreç Kabilesi’nin Benî Seleme koluna mensuptu. Kendisiyle birlikte, aynı kabiley...
Yazar: N.Nida DURAN
Sultan Abdülmecid’in zevcesi, Sultan V. Murad’ın validesidir. Çerkez asıllı olduğu ve Gürcistan’ın Abhazya sınırlarına yakın olan Poti sahil şehrinde 12 Aralık 1820’de dünyaya geldiği rivayet edilmekt...
Yazar: Zühal ÇOLAK