Hoşgörü Kültürü
Yasadığımız şu fâni hayatta önemli olan, Rabb’imize iyi bir kulluk yapabilmek, insanlarla güzel geçinerek arkamızdan hayırlı dualar almak ve ebedî âleme huzur içinde gidebilmektir. Bizim için en güzel örnek, Peygamberimiz’dir. O nasıl yaşadı ve nasıl davrandıysa biz de onun gibi yaşamak zorundayız.
İyi ahlâkın en güzel özelliklerinden biri, hoşgörülü olmaktır. Hoşgörü, sevgi temeline dayanan ahlâkî bir erdemdir. “Hoş görmek; kolaylık göstermek, iyi karşılamak, ayıplamamak, hatayı görmezden gelmek, kırıcı ve aşağılayıcı olmamak, affedici olmak, kendi anlayışımıza aykırı olan görüşleri sabırla karşılamak” demektir.
Hoş görmek; affedilebilecek hataları düzeltme hususunda insanlara fırsat tanımayı, samimi bir niyetle yardımcı olmayı ve onları anlayışla karşılamayı gerektirir. Dolayısıyla hoşgörü, ne katlanma ve tahammül etme gibi samimiyetsiz bir tavır ne de görmezlikten gelme, aldırış etmeme gibi sorumsuzca bir tutumdur. Hoşgörünün varlığından söz edilebilmesi için hoş görenin, hoş gördüğü şeyi bastırabilecek ya da engelleyebilecek güce sahip olması fakat o gücü kullanmamayı yeğliyor olması gereklidir. Aksi takdirde hoşgörüden bahsedilemez.
Hoşgörü, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber (s.a.v.)'in davranışlarının özüdür. Allah Rasûlü, İslâm'ı yaymadaki başarısını, öncelikle hoşgörüsü ve müsamahası ile elde etmiştir. Zira Kur'an'da Âl-i İmrân Suresi’nin, 159. ayetinde şöyle buyrulmuştur: “Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi…”
Allahu Teâlâ'nın, dinde zorlama olmadığını, eğer dileseydi yeryüzündeki herkesin iman edeceğini, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in zorlayıcı değil ancak öğüt verici ve tebliğci olarak gönderildiğini vurgulaması da insanlarla ilişkilerde asıl olanın hoşgörü ve müsamaha olduğunu göstermektedir.
İnsanlar arasında sevgiyi celbeden, kin ve nefreti ortadan kaldıran hoşgörü erdeminin en güzel örnekleri, Kur'an'da, “yüce bir ahlâk üzere olduğundan” övgüyle bahsedilen Kutlu Nebî'nin hayatında görülmektedir.
Hz. Âişe'ye Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in ahlâkı sorulunca o, şöyle demiştir: “O, kaba ve çirkin söz ve davranışlarda bulunmaz, çarşı pazarda insanlarla uluorta münakaşaya girmez, kötülüğe kötülükle karşılık vermez, bilakis bağışlayıcı ve hoşgörülü davranırdı.” Hoşgörü ortamının oluşması için insanların birbirini sevmesi gerekir. Çünkü hoşgörüyü besleyen, sevgidir. Sevginin olduğu yerde hoşgörü, sevgisizliğin olduğu yerde tahammülsüzlük vardır. Allah Rasûlü, insanları sevmenin imanın bir gereği olduğuna dikkat çekmiştir.
Bir kimse diğer insanların hoşgörüsünü elde etmek için öncelikle kendisi, başkalarına hoşgörülü davranmalıdır. Çünkü kişi, başkalarına hoşgörülü davrandığı ölçüde müsamaha görecek, davranış ve düşünceleri anlayışla karşılanacaktır. Hz. Peygamber tarafından, “Hoş gör ki hoş görülesin.”[i] şeklinde özetlenmiştir.
Aksi hâlde kendimize yapılmasına tahammül etmediğimiz davranışları başkalarına yaparak insanlardan hoşgörü bekleyemeyiz. Tek taraflı olarak hoşgörü beklemek, bu erdemi suiistimal eden bencilce bir davranıştır. Rasûlullah bu gerçeği, “Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi için de istemedikçe (gerçek mânâda) iman etmiş olmaz.” hadisiyle ifade etmiştir.[ii]
İslâm'ın önemli ahlâkî erdemlerinden biri olan hoşgörüye; ailede, mahallede, sokakta, okulda, iş yerinde kısaca insanlarla iletişim kurulan her ortamda ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç, özellikle ticarî ilişkilerde kendini daha çok hissettirmektedir. Çünkü insanlar arasındaki anlaşmazlıkların büyük çoğunluğu, alacak verecek yüzünden ortaya çıkmaktadır.
Bunun için Allah Rasûlü, insanlara ticaret hayatının her safhasında hoşgörülü ve kolaylaştırıcı olmayı öğütlemiş ve şöyle buyurmuştur: “Allah satışın, alışın ve borç ödemenin müsamahalı olanını sever.”[iii]
Hoşgörü, aile hayatının vazgeçilmez unsurlarından biridir. Aile fertleri birbirlerine karşı sevgi, saygı, hoşgörü ve müsamaha prensibine göre hareket ederek huzurlu ve mutlu aile ortamları oluşturabilirler. Huzurlu ailelerden oluşan toplum da huzurlu olur. İslâm ahlâkının en önemli prensiplerinden olan hoşgörü sonsuz olmayıp onun da belli sınırları vardır.
Çünkü sonsuz hoşgörü, hoşgörünün sonu olur. Bu nedenle mutlak mânâda hoşgörü yoktur ve hoşgörülü olmak, her şeyi hoş görmek demek değildir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.), Allah'ın yasakladığı bir fiilin işlenmesine, insanların İslâm'dan uzaklaştırılmasına, aile mahremiyetinin ihlâl edilmesine, haksızlığa, zulme ve iftiraya hiçbir zaman müsamaha göstermemiştir.
Çünkü hoşgörü kapsamı dışında tutulan bu tür davranışlara müsamaha gösterilmesi, toplumsal düzenin bozulmasına yol açmaktadır. Bireye ve topluma karşı işlenen bazı suçlar; yasalara uymamak, inançlara hakaret ve kişilerin maddî ve mânevî şahsiyetlerine karşı işlenen suçlar, hoşgörü kapsamı dışındadır.
Hoşgörüde esas prensip, ötekinin maddî ve mânevî varlığına zarar vermeyen davranış ve düşüncelere saygı göstermektir. Allah'tan korkmaz, kuldan utanmaz birine gösterilecek müsamaha, binlerce masum insanın hukukuna tecavüz demektir. Dengeli davranılmadığı takdirde hoşgörü ve müsamaha, fayda yerine zarar verebilir.
Hoşgörünün amaçlarından biri de yapılan hatanın bir daha tekrar etmemesi ve kişiyi eğitmesidir. Eğer hoşgörü, kişiyi aynı hatayı bir daha yapmaya cesaretlendiriyor veya vurdumduymazlığa götürüyorsa bu durumda hoşgörülü olunamaz.
Hoşgörü, önemli bir ruh disiplinidir. Hoşgörü, kişinin her türlü haksızlığa, zulme, ahlâksızlığa, tecavüze ve kötülüğe boyun eğmesi ve rıza göstermesi ya da kendi inançlarından, kendi öz benliğinden feragat etmesi demek değildir. Bilakis farklı düşüncelere, farklı kimliklere, farklı tabiatlara ve farklı davranışlara anlayış ve saygıyla bakabilme; bu farklılıklarla birlikte bir arada yaşamaya alışabilmedir. Bu nedenle farklılıkları düşmanlık ve nefret sebebi olarak görmek yerine zenginlik olarak kabul etmek gerekir.
Hoşgörü, günümüzde sıkça gündeme getirilmekle beraber, uygulamaya geçirilmesi oldukça zor bir erdemdir. Bununla birlikte, giderek küreselleşen dünyada hoşgörüye olan ihtiyaç artık kendini daha da çok hissettirmektedir. Gün geçtikçe artan katliamlar, şiddet ve terör olayları, hoşgörüsüzlüğün, tahammülsüzlüğün ne kadar ciddi bir problem olduğunu gözler önüne sermektedir. Yaşanan bütün din, ırk ve mezhep düşmanlıklarının temelinde de aynı şekilde hoşgörüsüzlük söz konusudur.
Hâlbuki hoşgörü erdemi, hakkıyla yerine getirildiği takdirde gerçek anlamda ilerleme ve medenîleşmenin en önemli etkenlerinden biridir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Allah, bir milletin devamını ya da gelişmesini dilerse onları hoşgörü ve iffetle rızıklandırır.”[iv] Hoşgörü, insanın canlı cansız bütün varlıklara sevgi, şefkat, merhamet ve anlayışla yaklaşmasıdır. Yunus Emre'nin dediği gibi; “Yaratılanı hoş göreceğiz Yaratan'dan ötürü.”
[i] İbn Hanbel, I, 249.
[ii] Buhârî, Îmân, 7.
[iii] Tirmizî, Büyû’, 75.
[iv] Taberânî, Müsnedü’ş-Şâmiyyîn, 1/34.
Sümeyye Büşra YILDIZ
YazarHz. Peygamber (s.a.v.)’in amacı ise sadece insanların davranışlarını düzeltmek değil, kalplerine hitap ederek onları içten değiştirmekti. O; çıkarcılığa, kabileciliğe ve kana dayalı güvensizlik üzerin...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Gazze’de yaşanan zulüm ve katliamı ne yazık ki tüm dünya seyrediyor. Filistin’de öteden beri devam edegelen ve özellikle de son günlerde Gazze’de gerçekleştirilen sivillere yönelik insanlık dışı katli...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Günümüzde en çok değerini kaybeden konulardan biridir mahremiyet. Toplumu ifsat eden, zihinleri bulandıran, hayatı zehir eden davranışların başında mahremiyete uyulmaması gelmektedir. Aile mahremiyeti...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Dergimizin bir önceki sayısında yayınlanan yazımda küreselleşmenin aile üzerindeki etkileri ve ailenin değişiminden bahsetmiştim. Bazı okuyucularım bana dönüş sağlayarak çok karamsar bir tablo çizdiği...
Yazar: Eşref BOLUKÇU