GÜNEŞİ GÖRMEDEN GÖLGELERLE OYALANMAK
"Güneşi görmeden gölgelerle oyalanmak mı Platon'un
söylediği gibi¸ Her şey bir oyun mu ya da¸ yoksa uyku
mu?' Veya Peygamberimizin buyurduğu gibi; İnsanlar
uykudadırlar¸ ölünce uyanırlar."
Nice günler¸ gecelerle¸ nice yazlar ve kışlarla
Geçen koskoca bir yaşam¸ doğrularla¸ yanlışlarla
Tiradın bitti oyuncu! Yum gözlerini¸ suş dinle
Son perde iniyor artık yuhalarla alkışlarla
Ümit Yaşar Oğuzcan
40 yılı aşkın bir zaman karmaşası ömür diyerek yaşadığım¸ geriye ne kaldı bilmeden. Çoktan saymayı bıraktığım yıllar¸ pek de önemsemediğim kalan meçhul süre
Ömür dediğin ne ki? Belki dönüşü olmayan bir tren bileti¸ ya da sonsuz sayıda farklı soru kitapçığının dağıtıldığı bir sınav salonu.
Ömür dediğin ne ki? Belki esip geçen bir rüzgâr¸ ya da uzun bir yolculukta verilmiş kısa bir mola. Belki bir hiç¸ belki varlığın içinde yokluk¸ belki ummanda fuzuli bir damla.
Ne ki ömür dediğin? Bir avuç umut¸ bir yudum mutluluk¸ kucaklar dolusu aldanış belki
En çok da gülümsemeyi bilmeyen insafsız öğretmen. Ama tartışmasız iyi bir öğretici!
Ne çok şey öğrendim¸ ne dersler çıkardım defterler dolusu. Önce bilmeden yazdım¸ sonra silmek istedim olmadı. Şunu anladım ki¸ çok iyi anladım ki¸ her şeyin bir bedeli varmış ömrümde.
Yaşanan her güzel şeyin¸ elde edilen her başarının¸ maddî mânevî kazançların¸ önünde sonunda ödenmesi gereken bir bedeli olduğunu bedeller ödeyerek öğrendim. Ve fark ettim ki¸ hayatta hiçbir şey¸ tam anlamıyla "iyi"¸ "mükemmel"¸ "harika" olmuyor.
Her tercih bir vazgeçişi içinde barındırıyor çünkü. Her tercih yıllar içinde "acaba"lara ¸ "keşke"lere kapı aralarken nelerden vazgeçtiğimiz sorusunun cevap sayılarını artırıyor.
Gençlik harcanıp zaman tükenirken¸ her tercih bir vazgeçişe dönüşüyor aklın ücra köşelerinde. Arkamızda bıraktığımız yaşanmışlıklar¸ biriktirdiğimiz pişmanlıklar¸ çöp kutusuna atılan ama hiçbir zaman boşaltılamayan acılar¸ görmemezlikten gelmeye çalışırken yüz yüze geldiğimiz hatalar¸ geçmişin kilitli karanlık odalarında unutulması için terk edilmiş başarısızlıklar¸ mekânını kaybetmiş hayaletler gibi dikiliveriyorlar karşımıza akıllarına esince.
Her tercih bir vazgeçişken¸ ödenmesi gereken bir bedel aynı zamanda. Her bedel karşılığında elde edilmiş olanı sorgularken¸ çiğ süt emmiş âdemoğlu¸ sükût-u hayallerini¸ pişmanlıklarını¸ zayıflıklarını zincire vuruyor ömrünün kısalığına bakmadan.
Ömür dediğin ne ki¸ kendini beyhude hırpalıyor insan. Karma felsefesindeki gibi yeniden dünyaya gelmek yok. Olsaydı¸ vazgeçtiklerimizi başka bir gelişte tercih etmek¸ biri olmazsa diğerinde başarmak¸ hiç pişman olmamak¸ bedel ödemekten korkmamak güzel olurdu.
Ama ne ki ömür dediğin tek seferlik macera? Güneşi görmeden gölgelerle oyalanmak mı Platon'un söylediği gibi¸ "Her şey bir oyun mu ya da¸ yoksa uyku mu?" Veya Peygamberimizin buyurduğu gibi; "İnsanlar uykudadırlar¸ ölünce uyanırlar."
Neşe KOÇAK
Yazar“Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek” mefhumu, insanlara genel manada güzellikleri telkin eder. Yaratılmışların en şereflisi olan insan elbette ki, “ahsen-i takvim” olduğu için fıtrî olarak da, cismî o...
Yazar: Musa TEKTAŞ
“Hazret-i Peygamber (s.a.v) Efendimiz, muhtaç, zayıf ve fakirlere yardımı sever, nerede yardıma muhtaç kimse olursa onun yardımına koşar, ashabına bu hususta emirler verirdi. İyiliksever ve cömertti. ...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
Gerçek isminin "Martine" olduğunu çok sonra öğrendiğim Ayşegül'ün kitaplarını tanıdım önce¸ evimden başka dünyaların varlığından haberdar oldum. Görmediğim güzellikte tabiat manzar...
Yazar: Neşe KOÇAK
Kanûnî’nin küçük oğlu Selim, 28 Mayıs 1524’te İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi Hürrem Sultan, saray içinde sözü geçen, etkili bir kadındı. Saray kadınlarına ve hizmetkârlara, Şehzade Selim’in terbiye...
Yazar: İsmail ÇOLAK