Gazâlî, Mevlânâ ve İbnü’l-Arabî İzinde Bir Sûfî Şemseddîn-i Sivâsî Nâm-ı Diğer Kara Şems (k.s.)
İslâm tarihindeki üç meşhur şemsten biri kabul edilen Şemseddîn-i Sivâsî (k.s), Zile’de dünyaya gelmiş, Tokat ve İstanbul’daki eğitim süreçlerinin ardından Sahn-ı Semân Medreseleri’nden birinde müderris olmuştur.
Kısa bir müderrislik vazifesinin ardından Zile’ye dönen Şemseddîn-i Sivâsî (k.s.), hac vazifesini îfâ için çıktığı yolculukta Şam ve diğer bazı beldelerde ilmî ve irfânî birikimini artırmıştır. Hac vazifesini îfâ ettikten sonra Zile’de talebe yetiştirmekle meşgul olan Hazret, babasının şeyhi ve henüz yedi yaşındayken duâsına nâil olduğu Amasyalı Hacı Hızır Efendi’nin halîfelerinden Muslihuddîn Efendi’ye intisap ederek dördüncü tavra (nefs-i mutmainneye) kadar ilerlemiştir. Üstadının vefâtı üzerine Zile’de ilmî faaliyetlerine devam eden Şemseddîn Efendi, Tokat’ta faaliyet yürüten ve yaşı bir hayli ilerlemiş olan Mustafa Kirbâsî’ye (ö. ?) intisap etmek istemiş, o da yaşının ileri oluşunu bahane ederek intisap etme talebini kabul etmemiştir. Fakat Şemseddîn Efendi’ye altı ay sonra üstadının onu bulacağını müjdelemiştir.
Şemseddîn Efendi, bir müddet sonra Tokat’taki hocası Şemseddîn en-Nahvî’yi (ö. ?) ziyârete gitmiş ve onun yönlendirmesiyle, Tokat’a gelen Abdülmecîd-i Şirvânî’nin (ö. 1564) sohbet meclisine iştirak etmiştir. Sohbetin sonunda Abdülmecîd-i Şirvânî’nin vatanını, malını-mülkünü ve sevdiklerini bırakıp emr-i Rasûl ile Şemseddîn Efendi’yi irşâd için geldiğini söylemesi üzerine ona intisap etmiş ve böylece Mustafa Kirbâsî’nin daha önce verdiği müjdenin tam da zamanında gerçekleştiğine şâhit olmuştur. Şirvânî’nin halîfesi olarak Zile’de görev îfâ ederken dönemin Sivas Valisi Koca Hasan Paşa’nın kendi adına Sivas’ta inşâ ettirdiği (Meydan) camide vaaz vermesi ve tekkede irşâd faaliyetleriyle meşgul olması için Sivas’a davet edilmiştir. Ailesi ve üstâdı Abdülmecîd-i Şirvânî ile yaptığı müşâvereler sonunda ağabeyi İbrahim Efendi ile birlikte Sivas’a göçmüş ve
vefâtına kadar burada ilmî, irfânî, siyâsî ve kültürel faaliyetlerini sürdürmüştür. Ömrünün son demlerinde III. Mehmed Han ile katıldığı Eğri Sefer’indeki tesirleri ile Osmanlı toplumu üzerinde unutulmaz izler bırakan Şemseddîn Efendi 1597’de Sivas’ta vefât etmiştir. Vefâtından üç yıl sonra kabri üzerine yapılan türbede medfûndur. Osmanlı’nın muhteşem yüzyılı olarak adlandırılan, Kanûnî, II. Selim, III. Murâd ve III. Mehmed dönemlerinde ilmî, irfânî, siyâsî, kültürel ve sosyal alanlardaki tesirleri ile döneminde olduğu kadar vefâtından sonra da etkin olmayı başaran Şemseddîn-i Sivâsî, ağırlıklı olarak İmam Gazâlî, Mevlânâ ve İbnü’l-Arabî çizgisindeki düşünce dünyası ve irşâd faaliyetleri ile dikkat çeken bir isimdir. Bu çalışmada Şemseddîn Efendi’nin bu yönü üzerinde durulacaktır.[1]
Gazâlî, Mevlânâ ve İbnü’l-Arabî İzinde Bir Ömür:
Şemseddîn-i Sivâsî (k.s.) veya Hz. Kara Şems
Şemseddîn-i Sivâsî üzerinde en büyük tesire sahip isim Gazâlî’dir. Ehl-i sünnet fikrine sadakati, bâtınî gruplarla mücâdelesi, halkın irşadı için gösterdiği gayret, ilmî yetkinliği ve velûd bir müellif olması gibi birçok yönden Gazâlî, Şemseddîn Efendi’yi etkilemiştir. Şemseddîn-i Sivâsî de ehl-i sünnet düşüncesine olan sadakati ve dönemindeki sapkın akımlarla bilfiil mücâdelesi ile dikkat çeken bir âlimdir. Günümüze ulaşan 24 eseri ile Gazâlî gibi velûd bir müelliftir ve üstelik bazı eserlerini Gazâlî’nin eserlerinden aldığı ilham ile telif etmiştir. Başta Gazâlî’nin İhyâ’sı olmak üzere Kimyâ-yı Saâdet, Mükâşefetü’l-kulûb ve Ravdatü’-tâlibîn adlı eserlerinden istîfâde ile eserlerini telif eden Sivâsî’nin bu konuda en dikkat çekici eseri Kimyâ-yı Saâdet adlı eseri bir nevi özetleyerek marifet telakkisini takdim ettiği Menâzilü’l-ârifîn adlı eseridir.[2] Diğer eserlerinde, Gazâlî’nin eserlerinden yaptığı alıntıları zaman zaman isim vererek dile getiren Şemseddîn Efendi,[3] Menâzilü’l-ârifîn’de marfietü’n-nefs, mârifetullah, marifetü’d-dünya ve marifetü’l-âhiret şeklindeki marifet sistemini Gazâlî’nin Kimyâ-yı Saâdet adlı eserinden ilham alarak aktardığını açık bir şekilde dile getirmiştir.[4] Şemseddîn Efendi’nin Gazâlî’nin usûlünü takip ettiğini gösteren bir diğer başlık da onun halkın anlayabileceği bir dil ve yöntemle eserler kaleme alarak ilmî sahada gayret göstermesidir.
Sivâsî’nin 974/1566’da Sivas’ta kaleme aldığı ve Şiî propagandasına bir cevap mâhiyetinde olan İrşâdül-avâm adlı çalışmasında, iki yüz elli beş beyitte sahte şeyhler, sapık tarîkatlar, yanlış inanç ve cehâlet eleştirisi yaptığı görülmektedir. Bu eserinde Sivâsî, Arapça ve Farsça kelimelerden daha ziyâde Türkçe kelime ve kalıpları kullanmış ve bu usûlüyle halk arasında yayılan yanlış inanç ve zararlı akımlarla etkili bir şekilde mücâdele etmeyi hedeflemiştir.[5] Gazâlî’nin Şemseddîn-i Sivâsî üzerindeki tesirini bu örneklerle sınırlandırmak mümkün değildir. Başlı başına makale veya tezlere konu olması gereken bu konuyu çalışmanın sınırlarını düşünerek buradaki örneklerle sonlandırmak istiyoruz.
Şemseddîn-i Sivâsî’nin ilmî ve irfânî şahsiyetinin inşasında etkin olan ikinci büyük isim Hz. Mevlânâ’dır. Sivâsî, her Ramazan, Mevlânâ’nın Mesnevî’sini müridlerine okutmak gibi bir âdet edinmiş ve bu tavrıyla Mevlânâ’ya olan saygısını ve onun fikirlerine verdiği değeri gözler önüne sermiştir. Şemseddîn Efendi, Mevlânâ gibi Farsçaya hâkimiyeti[6] ve mesnevî tarzında kaleme aldığı eserlerindeki usûl ve içerik olarak Hz. Mevlânâ’nıın şâheseri Mesnevî-i Ma’nevî ile aynı içerik, amaç ve hedefle eserlerini kaleme aldığını deklare etmiştir.[7] Sivâsî’nin mesnevî tarzında kaleme aldığı eserlerin ilki Süleymâniyye veya Süleymân-nâme olarak bilinen eserdir. Hz. Süleymân ve Sebe Melikesi Belkıs arasında yaşanan hâdiseleri konu edinen eserde Sivâsî’nin aruz veznini kullanarak bin altı yüz seksen dört beyitle eserini meydana getirdiği görülmektedir. Sivâsî’nin bu eseri, konusuyla orijinalliğini muhafaza eden, Türk edebiyatında Hz. Süleymân ve Sebe Melikesi Belkıs’ın hikâyesini ele alan ve günümüze ulaşan yegâne eser olması bakımından önem arz eden bir eserdir.[8]
Yine onun Sivas’ta 984/1576’da telif ettiği İbret-nümâ adlı eserinde, dört bin sekiz yüz doksan beyitte genel olarak dünyanın geçiciliği ve âhiretin kalıcılığı üzerinde durmuştur. Bu fikir etrafında muhatabına mesajlar vermek gayesiyle sade bir dille ve aruz veznini başarılı bir şekilde kullanarak yazdığı eserinde, ömrünün son demlerini ibâdetle geçirmek isteyen bir padişahın altı oğlundan birine işleyişi devretmek için çeşitli yollara başvurma hikâyesini anlatmıştır.[9] Feridüddîn-i Attâr’ın (ö. 618/1221) İlâhî-nâme adlı eserini, İbret-nümâ adıyla, büyük ölçüde, manzûm olarak ilk defa Anadolu Türkçesine aktaran kişi Şemseddîn-i Sivâsî’dir.[10] Bu veri de Attâr ve Mevlânâ’nın Sivâsî üzerindeki tesirini gösteren en net işaretlerdendir. 986/1578 yılında kaleme aldığı Gülşen-âbâd adlı mesnevîsinde ise Sivâsî, beş yüz elli yedi beyitle kâinattaki her şeyin insanı asıl varlığa götüren bir vâsıta olduğuna dikkat çekmiştir. O, müridlere seyrüsülûk süreciyle ilgili olarak bazı tavsiyelerde bulunmuş, çiçekleri karşılıklı konuşturarak klâsik Türk edebiyatı ve dinî-tasavvufî edebiyatta benzerine rastlanmayan bir tarzda bu eserini şekillendirmiştir.[11] Sivâsî’nin Mevlânâ çizgisindeki edebî neşvesini yansıtan bir başka eser de 996/1588’de kaleme aldığı ve Sultan III. Murad’a ithaf ettiği Mir’âtü’l-ahlâk isimli eseridir.
Seksen bir âyet, altmış iki hadîs ve yetmiş yedi hikâyeden oluşan eser dört bin beş yüz beyittir. Eserde anlaşılır ve sade bir dil kullanan Sivâsî, kaynaklardan istifadesi, insan psikolojisi ve eğitimine dâir dile getirdiği görüşleri ile eserde önemli tespitlerde bulunmuştur.[12] Sivâsî’nin klâsik mesnevî tertibine uygun, iki bin sekiz yüz beyitten oluşan ve 998/1590 yılında Sivas’ta telif ettiği Heşt-Bihişt[13] adlı eserinde ve iki bin dokuz yüz on üç beyitten müteşekkil 1001/1593 yılında yine Sivas’ta kaleme aldığı Menâkıb-ı İmâm-ı A’zam başlığını taşıyan eserinde de Sivâsî’nin Mevlânâ eksenli ilmî ve edebî yönünü yakından müşâhede etme imkânı söz konusudur.[14]
Hz. Mevlânâ’nın Sivâsî üzerindeki etkisi sadece eserlerini mesnevî tarzında kaleme alması noktasında değildir. Sivâsî, aynı zamanda, birçok eserinde Mevlânâ’nın adını açıkça zikrederek, onun şiir ve hikâyelerinden yaptığı alıntıların altını çizerek Mevlânâ’nın izini süren bir sûfî olduğunu göstermiştir. Bu konuda Şemseddîn-i Sivâsî’nin Menâzilü’l-ârifîn, Şerh-i Gazeliyyâti’s-Sultân Murâdü’s-sâlis ve Gülşen-âbâd adlı eserlerine bakmak yeterli olacaktır.[15]
Şemseddîn Efendi’nin fikir ve gönül dünyasında İbnü’l-Arabî ve takipçilerinin de büyük bir tesiri söz konusudur. Her şeyden önce Şemseddîn Efendi, İbnü’l-Arabî’nin vahdet-i vücûd fikrini benimseyen bir sûfîdir. Molla Câmî’nin (ö. 898/1492) Levâyih adlı eserine yazdığı es-Safâyih fî tercümeti’l-Levâyih adlı şerhte İbnü’l-Arabî düşüncesinin izini süren bir sûfî olduğunu açıkça gözler önüne sermiştir. Şemseddîn Efendi’nin Molla Câmî’nin bu eserini ilk defa Türkçeye tercüme eden kişi olması da bu noktada dikkat çekici bir husustur.[16] Sivâsî’nin Molla Câmî’den yaptığı şu beytin tercümesi, onun vahdet-i vücûd kabulünü yansıtan en net îfâdelerdendir: “Ne zamana kadar cisimle, boyutlarla ve yönlerle meşgul olacaksın? Ne zamana kadar madenle, hayvanatla ve nebatatla vakit geçireceksin? Gerçek şu ki; her yerde yalnızca bir zat vardır, zatlar yoktur. Bu görünen vehmî kesret ise Allah’ın sıfatlarından ve şuûnundandır.”[17]
Gülşen-âbâd’da Sivâsî’nin yer verdiği ve vahdet-i vücûd düşüncesinin önemli bir boyutunu oluşturan nüzûl sürecine dair naklettiği şu mısralar da bu konuda dikkat çekici niteliktedir:
“Cemâl-i Hak verirdi reng ü bûyu/ Saçardı dest-i lutfu âb-ı rûyu
Olurdum feyz-i akdesle murabbâ/ İçerdim âb-ı lutfun bî-ser ü pâ
Hevâ-yı kuds ile ra’nâ idim ben/ Tecerrüd birle bî-hemtâ idim ben
Be-nâgâh emr edip ol Rabb-i Cebbâr/ Beni bu gurbete gönderdi nâ-çâr
Ayırdılar makam u menzilimden/ Çıkardılar mekânımdan ilimden
Budur benzim sarı çeşmimde nem var/ Bu hâletden derûnum içre gam var
Ayağım kildedir başımda toprak/ Bu gurbetde bana dar oldu âfâk.”[18]
es-Safâyih’da Sivâsî’nin, Sadreddîn-i Konevî (ö.673/1274), Müeyyidüddîn-i Cendî (ö.691/1292), Saîdüddîn-i Fergânî (ö.699/1300) gibi isimlerin özellikle kelam ve felsefecilere yönelttikleri ortak eleştirileri sıralaması İbnü’l-Arabî ve takipçilerinin Sivâsî üzerindeki tesirini gösteren en bariz örnektir.[19]
SONUÇ
Biraz esmerce oluşundan dolayı Kara Şems lâkabıyla anılan Şemseddîn-i Sivâsî, ilmî birikimi, Halvetiyye Tarîkatı’nın Şemsiyye şubesinin kurucusu olması hasebiyle irfânî tesiri, Sivas ve İstanbul başta olmak üzere birçok merkezde faaliyet yürüten tekkeleri kanalıyla sosyal sahadaki etkisi, Osmanlı padişahları ile olan yakın münâsebeti ve özellikle III. Mehmed Hân ile birlikte katıldığı Eğri Seferi’ndeki katkıları vesilesiyle askerî alandaki katkıları, şiirleri, edebî zevki ve bestelenen ilahileri gibi adımlarıyla kültürel sahadaki izleri ile dönemine damga vuran ve kendinden sonraki süreçte etkisini yitirmeyen bir gönül eridir. Onun düşünce dünyasına ve irşâd faaliyetlerine etki eden Ebü’l-leys es-Semerkandî (ö. 373/983), Kelâbâzî (ö. 380/990), Begavî (ö. 516/1122), Hemedânî (ö. 525/1131), Zemahşerî (ö. 538/1144), Muhammed b. Abdullah el-Harranî (ö. 560/1165), Fahreddîn-i Râzî (ö. 606/1210), Necmeddîn-i Kübrâ (ö. 618/1221), Beydâvî (ö. 685/1286), İbn Cüzey (ö. 741/1340) ve İbn Kemâl (ö. 940/1534) gibi birçok âlim ve gönül ehli kimseler vardır. Ancak Sivâsî’nin düşünce dünyasında, hizmet usûlü ve irşâd faaliyetlerinde ağırlıklı olarak Gazâlî, Mevlânâ ve İbnü’l-Arabî’nin etkili olduğu görülmektedir. Çalışmanın sınırları düşünülerek Şemseddîn-i Sivâsî üzerinde en büyük etkiye sahip olan üç isim özelinde Sivâsî’nin usûl ve düşünce bakımından bu üç isimden etkilenişi resmedilmeye çalışılmıştır. Şemseddîn-i Sivâsî üzerinde etkin olan diğer isimler ve Sivâsî’nin gerek düşünce dünyası gerekse irşâd adımlarına dair kuşatıcı ve nitelikli çalışmalar yapılarak onun gönül dünyası bütüncül bir gözle ele alınmalıdır.
[1] Şemseddîn-i Sivâsî’nin hayatı, eserleri, mânevî kişiliği ve tasavvufî görüşleri ile ilgili bkz., Fatih Çınar, Şemseddîn-i Sivâsî ve Tasavvufî Görüşleri (Konya: Kitap Dünyası, 2024), 13-500.
[2] Sivâsî, Menâzilü’l-ârifîn, hzl. Yüksek Göztepe – Yusuf Yıldırım (Sivas: Sivas Belediyesi Yayınları, 2017), 31-34.
[3] Bu konuda şu iki esere bakılabilir: Şemseddîn Sivasî, Mir’âtü’l-ahlâk, hzl. Birgül Toker (Sivas: Sivas Belediyesi Yayınları, 2015), 55, 122, 141, 174-175; Sivâsî, Nakdü’l-hâtır, hzl. Recep Toparlı - Durmuş Arslan (Sivas: Sivas Belediyesi Yayınları, 2015), 33.
[4] Sivâsî, Menâzilü’l-ârifîn, (Göztepe-Yıldırım), 38-39.
[5] Şemseddîn-i Sivâsî, İrşâdül-avâm, haz. Hüseyin Akkaya (Sivas: Sivas Belediyesi Yayınları, Sivas 2015), 52.
[6] Sivâsî’nin Farsçaya hâkimiyeti ve Farsça şiirlerle münasebeti konusunda şu iki eserine bakmak yeterlidir:
Sivâsî, es-Safâyih fî tercümeti’l-Levâyih, hzl. Yusuf Yıldırım (Sivas: Sivas Belediyesi Yayınları, 2017), 70; Sivâsî, Şerh-i Gazeliyyâti’s-Sultân Murâdü’s-sâlis, hzl. Fatih Ramazan Süer (Sivas: Sivas Belediyesi Yayınları, 2017), 50-51.
[7] Ahmet Kartal, “Şemseddîn-i Sivâsî’nin Mesnevîcliği”, Şemseddîn Sivâsî Sempozyum Bildirileri, ed. Ahmet Dağüstü (Sivas: Sivas Belediyesi Yayınları, 2015), 54-55.
[8] Şemseddîn-i Sivâsî, Süleymâniyye, hzl. Hüseyin Akkaya (Sivas: Sivas Belediyesi Yayınları, 2015), 27-30.
[9] Erol Çöm, Şemseddîn-i Sivâsî’nin İbret-Nümâ Adlı Mesnevîsi (Ankara: TDV Yayınları, 2010), 43-145.
[10] M. Nazif Şahinoğlu, “Ferîdüddîn Attâr”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1991), 4/97.
[11] Şemseddîn Sivâsî, Gülşen-âbâd, hzl. Hasan Aksoy (Sivas: Sivas Belediyesi Yayınları, 2015), 24-27.
[12] Şemseddîn Sivâsî, Mir’âtü’l-ahlâk, hzl. Birgül Toker (Sivas: Sivas Belediyesi Yayınları, 2015), 24-28.
[13] Şemseddîn Sivâsî, Heşt-Bihişt, hzl. Âlim Yıldız (Sivas: Sivas Belediyesi Yayınları, 2015), 24-30.
[14] Şemseddîn Sivâsî, Menâkıb-ı İmâm-ı A’zam, hzl. Mehmet Arslan (Sivas: Sivas Belediyesi Yayınları, 2015), 54-57.
[15] Sivâsî, Menâzilü’l-Ârifîn, (Göztepe-Yıldırım), 62-63; Sivâsî, Şerh-i Gazeliyyâti’s-Sultân Murâdü’s-sâlis, 65, 84; Sivâsî, Gülşen-âbâd, 44-45.
[16] Sadık Yazar, Anadolu Sahası Klasik Türk Edebiyatında Tercüme ve Şerh Geleneği (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2011), 857; Abdurrahman Câmî, Levâyih, trc. Şemseddin Sivâsî, hzl. Melek Gündüz Karacan (İstanbul: Litera Yayıncılık, 2016), 26-125.
[17] Sivâsî, es-Safâyih fî tercümeti’l-Levâyih, 99.
[18] Sivâsî, Gülşen-âbâd, 38.
[19] Sivâsî, es-Safâyih fî tercümeti’l-Levâyih, 112-114, 124-125.
Fatih ÇINAR
Yazar
Darendeli Osman Hulûsi Efendi’nin Ağabeyi Ahmet Nûri Efendi’nin Kültürel MuhîtiAnadolu’nun yakın tarihinde ilmî gayretleri, vakıf hizmetleri ve gönüller ihyâ eden adımları ile derin izler bırakan isim...
Yazar: Fatih ÇINAR
“Anadolu İrfânı” tabiri Anadolu coğrafyasını yüzyıllardır rengine boyayan mânevî bir neşvenin en kısa ve özlü ifadesidir. Gönül dünyasını şekillendirdiği insanları, Hak ve halk nezdinde saygın bir kon...
Yazar: Fatih ÇINAR
Müslümanı Müslüman yapan özellikler vardır. Hepsi bir araya geldiğinde kişi çok iyi bir mü’min olur. Bunlardan ne kadar eksiği varsa Müslümanlığı da o oranda zayıftır. Bu husûsiyetlerin bir kısmı yapı...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
Yasaklamış Resulü HakDedikodu yapma gardaşİstiyorsan kitaba bakDedikodu yapma gardaşAdem’den gardaş olmuşuzKur’an da birlik kılmışızBoş laftan geri kalmışızDedikodu yapma gardaş  ...
Şair: Ramazan PAMUK