Fetih Ruhuna Çok İhtiyacımız Var
Fetih ruhu, nizam-ı âlem rüyasının Osmanlı gök kubbesi altında herkesin kendi hayatını yaşamasını, rüyasını gerçekleştirmesini mümkün kılan tek evrensel ve aşılamamış, benzersiz bir ruhtur. Bunu Fatih’te görüyoruz. Fatih, daha çocuk denecek yaşlardayken fetih ruhuyla nefes alıp veriyor, Konstantinopol’ü fethetme rüyaları görüyordu.
Elinde kalem, defter; önünde yerküre; zihninde İstanbul’un fetih haritasıyla yatıp kalkıyordu... Uykuları kaçıyordu! Rüyaları sınır tanımıyordu! Hop oturup hop kalkıyordu! Yerinde duramıyordu! Çocuk denecek yaştayken! Fetih ruhuyla yetiştiriliyor, fetih ruhuyla nefes alıp veriyor, fetih rüyaları görüyordu her dem Fatih. Bir yerde fetih ruhu çocuk denecek yaşta sizi yakalamışsa rüyalarınız olup çıkardı, rüyalarınız fetihlerle dolup taşar, fetihlerle renklenir, canlanırdı.
Yunus’taki, Sinan’daki, Fatih’teki fetih ruhu ve rüyası, Alp Arslan’ı Alp Arslan yapan, Anadolu’yu, Balkanlar’ı, Afrika’nın içlerine kadar üç kıtayı İslâm’a açan tevazunun kanatlarında yükselen Müslüman olma coşkusuydu. Alp Arslan’a “Biz, temiz Müslümanlarız. Bid’at nedir, bilmeyiz. Bu sebepledir ki Allah hâlis Türkleri aziz kıldı.” dedirten bu diriltici ruhtu. İşte dünya bu ruha gebe.
Kılıcın fetihlerdeki payı sadece vasıta olmaktan ibarettir. Asıl fetih, gönüllerde gerçekleşen fetihtir ki buna fetih ruhu diyoruz. II. Mehmed işte bu ruh ile Fatih unvanını almıştır. Fatih sıfatını verdiren, onun fetihle dolu gönül âlemidir.
Tarihe baktığımızda bu gönül âleminden mahrum şahısların yaptığı seferler ve kazandığı zahirî zaferler kendilerine hiçbir zaman böyle bir mertebe kazandırmamıştır. Meselâ Atilla’ya, Cengiz’e ve Hülagu’ya hiç kimse Fatih dememiştir. Onların yaptıklarına da asla fetih denmemiştir. Dolayısıyla Fatih Han’ın fethi kadar, hatta bundan daha mühim olarak onun gönül âlemindeki fetih ruhu muhteşem, muazzam ve kıymetlidir.
Fatih’teki o yüce fetih ruhunda ilim ve medeniyet var. Öyle bir ilim ve medeniyet hamlesi ki daima yapıcı, imar edici, inşa edici; asla yıkıcı değil. Bunun için de Bizans medeniyetini dahi tahrip etmiyor, yakıp yıkmıyor; bilâkis, kendi içinde eritiyor… Neticede bambaşka, kendine mahsus, öz ve muhteşem bir medeniyet teşekkül ettiriyor. Ali Kuşçu ve talebeleri gibi nice ilim adamları Orta Asya’dan ve muhtelif beldelerden İstanbul’a getiriliyor. İstanbul bir ilim merkezi oluyor. Kurulan vakıflarla da İstanbul, dünyanın maddeten olduğu kadar manen de gözbebeği hâline geliyor.
Fetih ruhunda adalet, iffet ve namus hassasiyeti var. Fatih Sultan Mehmet devri; bütünüyle İslâm’ın emanete, insana, mahlûkata bakış tarzının hassas, ince ve en mükemmel örneğidir. Nesline ve bütün insanlığa bir istikamet mirasıdır. Bugünün insanının da nice zamandır kaybetmiş olduğu ve bir türlü elde edemediği büyük bir haslettir. İşte bunlar, Fatih ve etrafındakilerin gönüllerindeki fetih ruhunun cemiyetteki yansımalarıdır. Herkes ona Fatih demiştir. Hatta Bizans asillerinden Notaras’ın, fetih öncesi sarf ettiği şu söz pek meşhurdur: “İstanbul’da kardinal şapkası görmektense Türklerin sarığını görmeyi tercih ederim!..”
Fatih, arkasında yetişmiş bir nesil bıraktı. Kurduğu medeniyet, oğlu II. Bayezid Han ile bambaşka zirvelere ulaştı. İslâm’ın ruhu sanata aksetti. Fetih ruhu devam etti. Bu ruh sayesinde torunu Yavuz Sultan Selim Han; Çaldıran’da bir arslan, Sina’da Peygamber izinde yürüyen âşık bir velî, Mısır’da mütevazı bir nefer idi. Büyük zaferlerle İstanbul’a girerken nefsinin şahlanmasından korkan içi titrek bir derviş idi. Yine fetih ruhu sayesinde torunu Kanunî Süleyman, bir yanda dünyayı avucunda tutan bir cihangir, yani Muhteşem Süleyman idi; diğer yanda bir karıncayı incitmekten korkan merhamet âbidesi ve yaptığı icraatların fetvaları ile gömülmek isteyerek ilâhî huzura yüz akıyla gidebilme gayretinde bir Hak âşığı, müttakî kuldu.
Şimdi bu ruhun vârisi, bizleriz!.. Bu fetih ruhu ki onu liyâkatle taşıyan gönüllerde nice hidayetlere vesile olmuştur. Fatih’in fetih ruhuyla aşılanmış temiz aileleri Balkanlara yerleştirmesi neticesinde oralarda fevc fevc hidayet ırmakları akmıştır. Bu çerçevede Bosna, kendiliğinden Müslüman olmuştur.
Şimdi bugünlerdeyiz… Aynı ruh ile aynı neticeleri kazanma zamanıdır… Cenâb-ı Hak, cümlemize fetih ruhuna sahip çıkmayı ve bu özellikte nesiller yetiştirmeyi nasip eylesin! Âmîn!..
Sümeyye Büşra YILDIZ
YazarYüce Rabb’imiz insana; gurur, kibir ve kendini beğenmeyi yasakladığı gibi, bencil bir hayatı da istemiyor. İnsanların diğerkâm olmasını arzu ediyor ve hizmet eden mü’minlere büyük mükâfatlar vaat ediy...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Âşıka İstanbul’u gurbet ettin sevdiğimGül yüzüne dâimâ hasret ettin sevdiğimDeğmedi müjgân oku sîneme âh doyuncaNeden bunca uzağa hicret ettin sevdiğimHayâlinin visâli kandırmaz yanan gönlüVerdiğin bu...
Şair: Ekrem KAFTAN
Sevgimiz Allah için değilse o sevgi gelip geçicidir. Hakikî sevgi fâni olan değil bâki olandır. Gönül toprağımıza ekeceğimiz Hak sevgisinin tohumları büyüyüp dal budak sardıkça tüm güzel yürekli insan...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
İçinde bulunduğumuz ayda, 29 Mayıs 1453, İstanbul’un fethini kutluyoruz. İstanbul’un fethi, son zamanlarda bazı çevrelerce basitleştirilmeye çalışılsa da insanlık tarihindeki en önemli olaylardan biri...
Yazar: Raziye SAĞLAM