Eski Şehrin Misafiri
Kudüs’ün tarih kokan, daracık kesme taş döşeli sokakları arasında, asırlık bir zeytin ağacının gölgesinde, küçük bir evde huzur dolu bir aile yaşardı. Baba Yusuf, mahallenin çocuklarına bilgi ve ahlak öğreten bir öğretmendi. Onun öğrencileri, hikmetle yazılmış kitapların satırları gibi parlıyordu. Anne Zeynep ise maharetli elleriyle kadınlara hem yardım eder hem de dostluk örerdi. Evlerinin cıvıltısı ise 7 yaşındaki ikizler Esma ve Esra’dan gelirdi. Onlar, sabahın ilk ışıkları gibi neşeliydiler. Ağabeyleri Harun ve Hasan ise cesur ve yardımsever gençlerdi; aile olarak mahallede herkesin takdirini kazanmışlardı.
Bir akşamüstü, güneş Mescid-i Aksa’nın taş duvarlarında yankılanırken kapılarının zili çaldı. Esra, koşarak merakla kapıyı açtı. Karşısında yüzleri yorgun ama gözlerinde bir umut ışığı taşıyan bir kadın ve bir adam duruyordu. Kadının kollarında iki yaşlarında bir bebek vardı. Esra bir anda karşısında yabancıları görüp irkildi ve “Anneee!” diye bağırdı.
Anne Zeynep kapıya geldiğinde, misafirlerin durumu hemen dikkatini çekti. “Buyurun, içeri gelin.” diyerek misafirlerini içeri aldı. Baba Yusuf da telaşla yanlarına gelmişti. Kadın ve adam Gazzeli bir aileydi. Köyleri baskına uğramış, evlerini terk etmek zorunda kalmışlardı. Sokakta sığınacak bir yer ararken mahalledeki bakkal, Yusuf Hoca’nın kapısını işaret etmişti.
Zeynep, hiç düşünmeden “Burası sizin de eviniz...” diyerek aileyi ağırlamaya karar verdi. Misafirler, birkaç cılız eşya ve yorgun bakışlarla geldikleri bu evde, bir süreliğine huzur bulacaklardı.
Esma ve Esra, ilk başta anlam veremedikleri bu misafirlerin hikâyesini dinlerken gözyaşlarını tutamadılar. O gece Gazzeli aileyle tanıştılar ve kısa sürede küçük bebekle de kaynaştılar. Onların kahkahaları, evin içindeki kederi dağıtmıştı. Harun ve Hasan ise Baba Yusuf’la birlikte misafir ailenin ihtiyaçlarını gidermek için çalıştı. Evlerine gelenleri duyan mahalledeki diğer komşular da bu dayanışmaya katıldılar.
Günler geçti, Gazzeli aile daha güvenli bir yere gitmek üzere yola çıkmaya hazırlandı. Esma ve Esra, vedalaşırken küçük bebeğe sarıldılar. Esra, “Bizi unutmayın!” dediğinde, küçük çocuk yüzündeki tatlı gülümsemeyle sadece “Teşekkür!” diyebildi. Bu kelime, aileye yapılan iyiliklerin en büyük karşılığıydı.
O gün, Esma ve Esra, Kudüs’ün yalnızca taş binalardan değil, insan yüreklerinden inşa edildiğini öğrendiler. Ve bir gün mutlaka, tıpkı anne ve babaları gibi umudu ve sevgiyi taşıyan insanlar olacaklarına dair söz verdiler.
Erbay KÜCET
YazarKudüs'te, sabahın ilk ışıkları eski taş döşeli sokakları usulca selamlıyordu. Hava serindi, sessizliği yalnızca uzaklardan gelen ezan sesi delip geçiyordu. Rıza, her zamanki gibi, bu çağrıyı duyduğund...
Yazar: Erbay KÜCET
Gazze'nin dar sokaklarında koşup oynayan Muhsin, yaşıtlarından biraz farklıydı. Kıvırcık saçları ve güler yüzüyle dikkat çekerdi. Ancak savaşın getirdiği bir patlama, onun çocukluk hayallerini yarıda ...
Yazar: Erbay KÜCET
Adı Gül Muhammed idiGül kokulu Peygamberimİnsanlığa düzen verdiGül kokulu PeygamberimDoğmadan öldü babasıAltı yaşında anasıYetimlerin Mustafa’sıGül kokulu PeygamberimOldu âlemlere rahmetHak yolunda çe...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Sevgili arkadaşlar bugün sizlerle sevgi üzerine biraz hasbihal etmek istiyorum.Sevgi, bir bahar sabahı açan çiçekler gibidir. Her yaprağında umut ve mutluluk gizlidir.Sevgi, kalbimizin derinliklerinde...
Yazar: Esra Elif ŞAHİN