Elifnâme Tarzıyla Yazılmış Bir Na‘t-ı Şerif
Adı Ahmed olan şair, Maraşlı bir ailenin çocuğu olup Niğde’nin Bor ilçesinde dünyaya gelmiştir. Babası İbrahim Efendi, Nakşbendiyye meşâyıhından âlim bir zâttır. İlim ve irfan yolculuğuna babasının riyâsetinde başlayan Kuddûsî, Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde, Şam, Mısır ve Hicaz’da bulunmuştur. 17 yıl Mekke’de kalan şair, 1807 ve 1810 yıllarında Osmanlı-Rus Savaşına katılmış, Balkan Cephesinde bulunmuş mücâhid bir sûfîdir. İlerleyen yıllarda Kâdiriyye Tarîkatı’na intisap eden Kuddûsî, Halvetiyye ve Celvetiyye Tarîkatından da istifâde etmiştir. Cenâb-ı Allah’ın Kuddûs ismine mazhar olduğu için Kuddûsî mahlâsını kullandığını belirtmektedir. Nasâih-i Kuddûsî, Hazînetü’l-Esrâr ve Ganîmetü’l-Ebrâr, Pendâme ve Vasiyetnâme’nin yanında şiirlerini topladığı Dîvân’ı mevcuttur.[1]
Şairin yazımıza konu olan 15 beyitlik na‘t-ı şerifi, edebî bakımdan çok güçlü görünmese de elifnâme tarzında kaleme alınmış olmasıyla özgünlük arz etmektedir. Şair, na‘t-ı şerifini ilk beyitten son beyite kadar dizelerin başında Arap alfabesindeki harfleri sıralı olarak kullanarak inşâ etmiştir. Dili sade olan bu na‘t, ayet ve hadislerden yapılan mânevî iktibaslar ve telmihler yönünden oldukça zengindir. Tamamı nesre çevrilen beyitlerin bazıları, aşağıda kısaca şerh edilecektir.
Allah’ın Habîbi’dir Muhammed Mustafa
Beni dûr etmesin aşkından ol şâhın Hüdâ
(Muhammed Mustafa, Allah’ın habibidir. Allah (c.c.), beni o şahın aşkından uzak etmesin.)
Teşerrüf eylerim ism-i şerîfin yâd ile
Sevâb olur onu yâd edene bî-had şehâ
(Şerefli ismini anmakla şeref bulurum, onu anan kişiye sınırsız sevab olur.)
Hz. Peygamber (s.a.v.)’e salavât getirmek, hem Cenâb-ı Hakk’ın hem de meleklerin ahlâkıyla ahlâklanmak demektir[2] ve başlı başına büyük bir fazîlettir. Allah’ın salavâtı rahmet, mü’minlerin salavâtı ise duâ mahiyetindedir.[3] Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü insanların bana en yakını, bana en çok salavât getirendir.”[4] Bu itibarla ümmet-i Muhammed’in Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e salât u selâm getirmeleri, beyitte de ifade olunduğu üzere, mü’minler için hem bir şeref hem de tükenmez bir sevap kaynağıdır.
Cemâli nûrunun bir zerresidir âfitâb
Hayât-ı câvidân bulur olan âşık ona
(Güneş, onun güzellik nurunun bir zerresidir. Ona âşık olan, ebedî bir hayata erişir.)
Halîl’dir Hüdâ’nın hem Resûlü bî-gümân
Dedi peygamberimdir ol habîb-i bâ-safâ
(Şüphe yok ki Allah’ın hem dostu hem de elçisidir. Allah “O temiz sevgili, Peygamberimdir.” dedi.)
Zelil olmaz ona her kim ki eyler ittibâ
Risâlet tahtının sultânı fahr-i enbiyâ
(Ona tabi olan zelil olmaz; o peygamber tahtının sultanı ve peygamberlerin övüncüdür.)
Zevâl yok şer‘ine onun ilâ yevmi’l-kıyâm
Saâdet bulusar ol şâha eden iktidâ
(Onun şeriatı kıyamete kadar yok olmayacaktır; o şâha uyan, saadet bulur.)
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in kıyamete dek zevâl bulmayacak olan şeriatine tâbî olmak ve onun yolunu takip etmek, mü’min için izzet ve saadetin en yüce kaynağıdır. Ancak bu saadet, yalnızca dünyaya yahut yalnızca âhirete mahsus değildir; bilâkis iki cihan saadetidir. İki cihan saadeti ise, fıkıh ve tasavvuf ilminin nihâî gayesi olup[5] ancak ilimle yoğrulmuş bir amel ile mümkün hâle gelir.[6]
Şefaat tâcını başına giydirdi Hüdâ
Salât ile selâm olsun ona bî-inkizâ
(Allah, onun başına saadet tacını giydirdi; ona sonsuz salât ve selâm olsun.)
Dalâlet üzre etmez ümmeti hiç ictimâ
Taparlar Hakk’a ancak dileyip vasl u likâ
(Ümmeti, sapıklıkta birleşmez; Allah ile kavuşmayı ve görüşmeyi dileyerek sadece ona taparlar.)
Bu beytin ilk mısraında, “Ümmetim asla sapıklıkta birleşmez. Bundan dolayı (Müslümanlar arasında) ihtilâf gördüğünüzde çoğunluğa uyun.”[7] hadis-i şerifinin ilk kısmının mânevî bir iktibasla aktarıldığı görülmektedir. Bu hadis, özellikle sosyal ayrışma ve tefrika dönemlerinde mü’minlerin hangi safta yer almaları gerektiğini öğretir. Beytin ikinci mısraında ise Fâtiha Sûresi’nin “Ancak Sana kulluk ederiz…” mealindeki altıncı âyeti yine mânevî iktibas yoluyla işlenmiştir. Beytin sonunda zikredilen ibâdetin gayesi olarak vasl u likâ terkibi ise Kur’ânî bir ifade olup, Cenâb-ı Hakk’a kavuşmayı ve O’nun cemâlini müşâhede etmeyi anlatır. Âhirette mü’minlerin salih amellerine karşılık sadece mükâfat değil, aynı zamanda fazladan bir nimet olarak Allah’ın cemâlini görme şerefi verilecektir. Nitekim “İyilik yapanlara daha iyisi ve bir de fazlası vardır.”[8] âyetinde geçen fazlası, birçok müfessire göre rü’yetullah, yani Allah’ın cemâlini temaşa etme nimetidir. [9]
Zuhûr ettikte nûru gitti küfrün zulmeti
Alemlere rahmet geldi ol hayru’l-verâ
(Nuru, zuhûr edince küfrün karanlığı gitti; yaratılmışların en hayırlısı, âlemlere rahmet olarak geldi.)
Gârât eyledi aşkı bu gönlüm şehrini
Firâkıyla tutuşup yanarım subh u mesâ
(Onun aşkı, gönül şehrimi yağmaladı; sabah akşam onun ayrılığıyla tutuşur yanarım.)
Kudûmüyle teşerrüf eyledi halk-ı cihân
Kerîmdir sâiline bî-hesâb eyler atâ
(Dünya halkı, onun gelişiyle şeref buldu; cömerttir, sâillere hesapsız ihsan eyler.)
Livâü’l-hamdi ihsân etti Yezdân hem ona
Muhabbet eyleyen bulur o sultâna alâ
(Yezdân ona hamd sancağını ihsan etti; o sultanı seven, yüceliklere erişir.)
Nebîler hâtemidir hem kamunun efdali
Vücûda geldi anınçün bu arz ile semâ
(Yaratılmışların en fazîletlisi, peygamberlerin hâtemidir. Bu yeryüzü ve gökyüzü onun için var olmuştur.)
Hidâyet bulmuşuz biz onunla Hak râhına
Lâ yezâlin dostudur ol Tâ ve Hâ
(Biz Hak yoluna onunla hidayet bulmuşuz. O Tâ ve Hâ, zevâl bulmayan Allah’ın dostudur.)
Yaraşır Hâlik u mahlûk onu medh etmeye
Sen de Kuddûsî onun meddâhı olgil dâimâ[10]
(Yaratan ve yaratılanların onu medhetmesi yakışık alır. Sen de Kuddûsî daima onu medhet.)
[1] Hayatı ve eserleri hakkında detaylı bilgi için bk. Süleyman Uludağ - M. Asım Köksal, “Kuddûsî Ahmed Efendi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (Erişim 10 Eylül 2025); Pervin Ergun, Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü (Erişim 10 Eylül 2025), “KUDDÛSÎ, Ahmed”.
[2] Zira Ahzâb Sûresi 56. âyette şöyle buyrulmaktadır: “Allah ve melekler peygambere salât ediyorlar; ey iman edenler, siz de ona salât ve selâm okuyun.”
[3] Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât fî garîbi’l-Kur’ân, thk. Adnân Safvân Dâvûdî (Beyrut: Dâru‘ş-Şâmiyye, 1997), 491.
[4] Muhammed b. İsâ b. Sevre b. Musâ b. Dahhâk et-Tirmizî, Sünen-i Tirmizî (Beyrut: Dârü’l-Garbi’l-İslâmî, 1998), “Vitr”, 21.
[5] Fetullah Yılmaz - Adem Çatak, “Gaye Bakımından Fıkıh ve Tasavvufun Karşılaştırılması”, Sufiyye 11 (Aralık 2021), 225.
[6] Ebû Hâmid Muhammed b. Ahmed Gazzâlî, İlâhî Saadet Mizânü’l-Amel, çev. Ömer Dönmez (İstanbul: Hisar Yayınevi, ts.), 19.
[7] Ebû Abdillâh Muhammed b. Yezîd Mâce el-Kazvînî İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, thk. Şuayb Arnaûd (Kahire: Dâru’r-Risâle, 2009), “Fiten”, 8.
[8] 10/Yûnus, 26.
[9] Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr Taberî, Câmiʿu’l-beyân ʿan teʾvîli âyi’l-Kurʾân, thk. Abdullah b. Abdilmuhsin Türkî (Kahire: Dâru Hicr, 2001), 12/156.
[10] Ahmet Doğan, Kuddûsî Divanı (Akçağ Yayınları, 2002), 99-100.
Hamit DEMİR
Yazar
Türkçeyi en iyi kullanan birkaç isim zikret, deseniz, hemen ilk anda aklıma Uğur Derman ismi gelir. Neden? Çünkü o, sadece hattat değil, aynı zamanda güzel konuşan ve güzel yazan bir münevverdir. &nbs...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
17.yüzyıl şairlerinden Nâ’ilî’nin biyografisi, kendi Dîvân'ından elde edilen bazı verilere dayanır. Şairin hayatı hakkındaki bilgiler kısıtlıdır ve adı devrin önemli olayları içinde geçmemektedir. Şii...
Yazar: Hamit DEMİR
Yasaklamış Resulü HakDedikodu yapma gardaşİstiyorsan kitaba bakDedikodu yapma gardaşAdem’den gardaş olmuşuzKur’an da birlik kılmışızBoş laftan geri kalmışızDedikodu yapma gardaş  ...
Şair: Ramazan PAMUK
Tam künyesi Ebû Abdillâh Şerefüddîn Muhammed b. Saîd b. Hammâd b. Muhsin olan Bûsîrî, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e yazdığı kasidelerle meşhur olmuş Mısırlı bir şairdir. Eğitim hayatının detayları tam bili...
Yazar: Hamit DEMİR