EDİTÖR'den
Sıkıntılar karşısında direnç göstermenin bir adı sabırdır. Sabır, iman sahiplerinin bütün hayatları boyunca en çok ihtiyaç duydukları ahlakî erdemlerden biridir. Sabır, iman edebilmenin ve bu imanı koruyabilmenin ilk şartı sayılmıştır. Sabır, özellikle İslâm’ın ilk yıllarında, on üç yıl süren Mekke Dönemi’nin en bariz vasfı olarak sahabî efendilerimizde tebarüz etmiştir. Sabır, İslâm’ı seçen Habbâbların, Ammârların, Bilâllerin her türlü baskı ve işkencelere rağmen imanlarını koruma mücadelesi olarak şekillenmiştir. Belki de bu sebepten dolayı Peygamber Efendimiz, “İman nedir?” sorusuna, “Sabırlı ve hoşgörülü olmak…” diyerek cevap vermiştir. Bu yüzden Abdullah b. Mes’ûd, sabrı “imanın yarısı” saymıştır. İslâm’ı seçtiği için Mekke’de putperestlerin fizikî baskılarına maruz kalanlardan biri de Habbâb b. Eret idi. Mesleği demircilik olan Habbâb, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in peygamberliğini inkâr etmesi için bazen çöldeki kızgın taşlar üzerinde işkenceye tâbi tutuluyor, bazen de kor ateşte iyice ısıtılan demir parçaları sırtında soğutuluyordu. Öyle ki sırtındaki bu işkence izlerini yıllar sonra bir münasebetle halife Hz. Ömer’e gösterecekti. Habbâb’ın maruz kaldığı fizikî baskılar öyle bir hâl almıştı ki o ve aynı durumdaki birkaç sahabî, bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.)’e gelip; “(Bu zulümden kurtulmamız için) Allah’ın yardımını istemeyecek misin, bizim için O’na dua etmeyecek misin?” diyerek yakınmışlardı. O esnada cübbesini yastık yaparak Kâbe’nin duvarına dayanmış, dinlenmekte olan Rasûlullah (s.a.v.) bunları duyunca bir anda mübarek yüzleri kızarıverdi ve onlara şu telkinde bulundu: “Geçmiş ümmetler içinde öyle kimseler vardı ki, kemiklerinin üstündeki et ve siniri demir tarak ile taranırdı da bu (işkence) onu dininden çeviremezdi. Yine başının tam ortasına bir testere konulur, başı ikiye bölünürdü de bu (işkence) onu dininden çeviremezdi. Allah bu dini mutlaka kemale erdirecektir. O kadar ki, bir bineği üzerinde bir kimse (yalnız başına) San’â’dan Hadramevt’e kadar, Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmayarak yolculuk edebilecektir.” (Buhârî, Menâkıbü’l-Ensâr, 29; B6943 Buhârî, İkrâh, 1.) İnsanların musibetler karşısında sabretmesi gerektiği gibi; verilen nimetler karşısında da şımarmayıp nimetlere şükredip sabretmesi gerekir. Zengin olan, imkânlara kavuşan kişilerin bolluk zamanında sabretmesi, bazen daha zor olabilmektedir. İnsanoğlu, yapı itibariyle, mal biriktirmeye karşı hırslı bir varlıktır. Zenginlerin cimrilikten uzak durup ellerindeki imkânları diğer insanlarla da paylaşmayı bilmeleri gerekir. Kazandıkları mallar, makamlar noktasında kendilerini kontrol edebilmeyi bilen kişinin sabırlı olmaya ihtiyacı vardır. Peygamberimiz (s.a.v.)’in seçkin ashabı sabrı en zor şartlarda öğrenip sabır gösterdiler. Bugün ülke sınırlarını güvenle aşıp korkmadan yolculuk edilen bir yüzyıldayız ama sabra yine ihtiyacımız var. Sabrı öğrenip sabrı kuşanmamız gerekiyor. Sabır ile…
Editör
Yazarİbn-i Sina’nın bir gün sokakta arkadaşlarıyla oyun oynarken, oyun oynamasının doğru olmadığını, gidip ders çalışması gerektiğini söyleyen kişiye verdiği cevap, çocuklarda oyunun ne kadar gerekli olduğ...
Yazar: M. Emin KARABACAK
Sevgili okurlar, Allah ve Peygamber sevgisi, imanımızın temelidir hatta belki de imanımızın kendisidir. Allah’ı ve Peygamberimizi sevmeden gerçek anlamda inandığımızı söylemek zor olur. Peygamber sevg...
Yazar: Editör
Hayran olunan kişiye bir buket gül sunarmış gibi zarif ve mânâlı bir edâyla, âdeta reverans yapılarak ebeveynin eline tatlı telaşla tutuşturuluverilen can emânetleri, yavrularımız... Canımızdan can, k...
Yazar: A. Tuba BÂKİLER SÜTDEDE
Musa (a.s.) bir gün, “Ya Rabbi! Cennette benim komşum kim olacak? Bana bildir de gidip onunla görüşeyim.” dedi. Musa (a.s.)’a şöyle vahiy geldi: “Falan beldeye git! Orada çarşının başında bir kasap...
Yazar: Sema KORKMAZ