Ebû Eyyûb El-Ensârî (r.a.)
İkinci Akabe Biatı’nda bulunup Hz. Peygamber (s.a.v.)’e biat edenler arasında, “Ebû Eyyûb el-Ensârî” diye anılan Hz. Hâlid bin Zeyd de vardı. Hz. Hâlid, Medine’nin ileri gelenlerindendi. Ebû Eyyûb el-Ensârî, Medine’ye dönünce İslâmiyet’i yaymaya başladı. Önce eşine, dostuna ve bütün akrabasına yeni dinin yüceliğini anlattı ve bütün kabilesi Müslüman oldu.
Müşrikler, Müslümanlara işkencelerini ve baskılarını arttırmış, Müslümanlar dayanamayacak duruma gelmişlerdi. Bunun üzerine Medine’ye hicret izni çıktı ve göç başladı. En son Peygamberimiz ile Hazreti Ebû Bekir (r.a.) yola çıktılar. Müslümanlar sevinçle beklemeye koyuldular. Nihayet bu iki aziz misafirin ufukta görünmesiyle bütün Medineliler sevinçten şiirler söylediler, defler çaldılar.
Rasûlullah (s.a.v.) mübarek devesi Kasva ile yol alıyordu. Medinelilerin gönlünde, en şerefli misafiri ağırlama arzusu yatıyordu. Peygamberimiz, kimsenin gönlünü kırmamak için buyurdu ki; “Şu hayvanı kendi hâline bırakınız; kimin kapısı önünde çökerse oraya misafir olacağız.”
Gözler Kasva’ya dikildi. Ağır adımlarla yol alan devesi, Hz. Ebû Eyyûb’un evinin önünde çöküverdi. Günlerdir Medine dışına çıkıp halisane olarak dua eden Ebû Eyyûb’un duası kabul olmuştu. Kimse itirazda bulunamadı.
Rasûlullah, gelenlerle görüşmek kolay olsun diye, önce bu evin alt katına yerleşti. Ancak Ebû Eyyûb ve hanımı kâinatın en şerefli misafirinin evin alt katında durmasından rahatsızdı. Ebû Eyyûb dayanamadı; “Yâ Rasûlallah, ben yukarıda, siz aşağıda olmaz!” dedi. Rasûlullah (s.a.v.) önce, “Bizim için aşağısı daha uygundur.” dedi. Ancak Ebû Eyyûb ve hanımının ısrarı üzerine üst kata çıkmaya razı oldu. Yedi ay misafir kaldıkları bu ev, bir saadet hanesi ve bir dershane hâline geldi. Ebû Eyyûb el-Ensârî, bundan böyle “Mihmandâr-ı Nebevî” olarak anılmaya başlandı.
Rasûlullah (s.a.v.), ensar ile muhacirler arasında ikişer ikişer kardeşlik bağı tesis etmişti. Ebû Eyyûb ile de Mus’ab bin Umeyr arasında kardeşlik kurmuştu.
Ebû Eyyûb, Dört Halife Devri’ni idrak etti. Hattâ Hz. Muâviye’nin İstanbul’un fethi için teşkil ettiği orduya da yetişti. Bu müjdeye nail olma şerefi ve heyecanı ile dolu idi. Mısır’da katıldığı bu orduyla İstanbul önlerine kadar gelen Hz. Ebû Eyyûb, çarpışmalar sırasında hastalandı ve yatağa düştü. Ordu kumandanı Yezîd bin Muâviye kendisini ziyarete geldiğinde ona şu vasiyette bulundu: “Şayet burada vefat edersem cenazemi hemen defnetmeyin. Ordunun gidebileceği yere kadar götürün, beni oraya defnedin.”
Gerçekten, bir müddet sonra Hz. Ebû Eyyûb, ruhunu Rahmân’a teslim eyledi.
Vasiyeti yerine getirildi. Tekbir ve dualarla defnettiler. Ondan sonra Ebû Eyyûb Ensârî, “İstanbul’un manevî bir sultanı” olarak hep ziyaret edilegelmiştir.
N.Nida DURAN
YazarHz. Dıhye, Medineliydi. Asıl ismi “Dıhye bin Halife” idi. Fakat o, “Dıhyetü’l-Kelbî” ismiyle meşhur olmuştu. Sima olarak ashâbın en güzel olanıydı. Cebrail birkaç defa Peygamberimiz’e onun suretinde g...
Yazar: N.Nida DURAN
Peygamberimiz, tebliğ vazifesi yanında ibadetlerini de müşriklerden gizli yapıyordu. Bu sebeple İslâmiyet’in ibadet tarzı pek bilinmiyordu. Bir gün Rasûlullah (s.a.v.) Hz. Ali’yle beraber namaz kılark...
Yazar: N.Nida DURAN
Hazreti Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in yıldızlarının en ön safında yer alan sahabilerden biri olan Amr bin Ümeyye’nin yaşadığı en mühim hadiselerden biri, 39 yıldız sahabinin şehit olmasıyla neticele...
Yazar: N.Nida DURAN
Bir zamanlar, hayvanların barış içinde yaşadığı geniş bir ormanda, kendini dünyanın en güçlü canlısı sanan bir aslan yaşarmış. Onun kükremesiyle ağaçların yaprakları titrer, bütün hayvanlar yolunu değ...
Yazar: Ayşe Gül PINAR