Dost mu Düşman mı?
Meşe ağacı her sabah olduğu gibi güneşin doğuşunu kalın dallarıyla, yeşil yapraklarıyla, yaşama sevinci içinde seyretti. Huzur doluydu. Köklerinin aralarında yaşayan karıncalara, gövdesini delip yuva yapan ağaçkakanlara, kovuğunda yaşayan sincaplara, dallarına yuva yapan kuşlara ev sahipliği yapmanın mutluluğunu yaşıyordu. Yapraklarının üstüne değen güneş ışığını seyrederken ince bir ses duydu;
- Canım meşe ağacı, çok güzelsin. Uzun boyun var, kalın dalların var. Çok güçlüsün. Burada kalabilir miyim? Seni hiç rahatsız etmem, mutlu mesut yaşarız.
Ses, köklerini saldığı toprağın üstünden gelmekteydi.
- Ne olur, benim burada yaşamama izin verin. Ormanda ki hiçbir büyük ağaç beni yanında istemiyor, çok üzgünüm.
Meşe ağacı sesin geldiği yere dikkatlice bakınca küçük bir tohum gördü. Tohum hüzünlü bir şekilde yalvarmasına devam ederken ağaç sordu;
- Söylesene, diğer ağaçlar neden seni istemiyor?
- Bilmiyorum. Benim gibi küçücük bir tohumdan kime ne zarar gelir ki. Baksana miniciğim, sen ise kocaman, güçlü bir ağaçsın.
Meşe ağacı, tohumu pek tanımasa da tatlı sözlerine kandı. Hem minicik bir tohum kendisine ne yapabilirdi ki? Gülümseyerek tamam deyiverdi.
Küçük tohum, hemen ağacın en kalın köklerinin altına yerleşti. Hızla köklenip, filizlendi. Arada ağaca övgüler düzüyordu. Gün geçtikçe büyüdü. Yapraklar verip ağacın gövdesine sarılmaya başladı. Meşe ağacı birkaç kere bu durumdan rahatsızlığını belirtse de o ağacın öz suyunu emmeye ve hızla büyümeye devam etti. Arada;
- Çok güzelsin meşe ağacı, çok tatlısın. Senin sayende göğe uzanacağım, boyunu aşacağım.
- Sen dost musun yoksa düşman mı?
Meşe ağacı sonunda onun zehirli bir sarmaşık olduğunu anladı. İş işten geçmişti ama en azından fazla büyümesini engelleyebilir, kendisine ve üstünde yaşayan canlılara vereceği zararları bir nevi önleyebilirdi. Her kendini övenin, her tatlı söz söyleyenin dost olmadığını sonunda anlamıştı.
Emine Yılmaz DERECİ
Yazar
Ailece Ramazan ayını coşkuyla karşıladık. Ramazan ayında oruç tutmanın yanında; tevbelerin ve hayır işlerinin çoğalması, her akşam kılınan teravih namazları, okunan Kur’anlar ve dualar bu ayı gözümde ...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Köy evinin kileri oldukça büyük olmasına rağmen içi tıkış tıkıştı. Bir köşeye un çuvalları, yağ tenekeleri, bir köşeye pirinç, şeker, tuz paketleri dizilmişti. Kilerin duvarındaki raflarda tencereler,...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
İnebolu’ya bağlı Üçlüce köyünde doğdum, büyüdüm. Köyümüzde yardımlaşmak, birlik ve beraberlik içinde zorlukları aşmak gelenek hâline gelmişti. İmeceye katılmayı her köylü kendine vazife bilirdi. Bunu ...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Kar taneleri dört bir yanı beyaza boyuyordu. Kara kış yüzünü açıktan açığa göstermeye başlamıştı. Etrafta büyük bir sessizlik vardı. İki kuş gün boyu yiyecek aramışlar fakat bulamamışlardı. Bir evin s...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ