Bir Küçük Baykuş
Küçük baykuş, büyük adımlarla, üzgün bir şekilde, yürüyordu. Güneş tepede gülümsüyor, baykuşun üzüntüsünü azaltmaya çalışıyordu. Ama nafile!
Dolaştı minik baykuş tüm gün. Aslında ne ayakları yürümek, ne kanatları uçmak istiyordu. Ve aslında özgürce koşmak, sonsuzluğa kanat çırpmak istiyordu. Bazen, her şey ne kadar da zordu!
Gece olurken yuvaya dönüş yoluna girdi. Annesini görünce koşmaya başladı. Uykudan yeni uyanmış olan annesi yavrusunun, her zamanki gibi, uyumak yerine bir şeyler aradığını çok iyi biliyordu.
“Uzun zaman oldu, değil mi cankuşum?” dedi kanatlarını açarak sarıldığı yavrusuna. “Evet anne, yine huzurlu seyahatlere çıkmak istiyorum. Gidelim artık, yeni yerler keşfedelim!”
Uyku mahmurluğunu üzerinden atan anne baykuş, doğduğundan beri yavrusuna dünyanın çeşitli yerlerini gezdirmişti. Dünyadaki en huzurlu ve sakin yerlerdi buralar. Fakat yaşı ilerlediğinden, eskisi kadar gezemiyordu. Kanatları uzun uçuşlara dayanamıyor, gittiği yerlerden dönerken zorlanıyordu. Yavrusuna belli etmek istemiyordu ama o da seyahat etmeyi özlemişti. Fakat bu özlem artık giderilmeliydi. Uzun zamandır beklediği gün, galiba, artık gelmişti.
“Tamam yavrum, sabah hazırlan, yeni bir keşfe çıkıyoruz!” dedi. Yavru baykuş, kafasını heyecanla döndürdü. “Yaşasın!” diye kanat çırparak hazırlıklara başladı.
Güneşle birlikte yola çıkan baykuşlar bulutlara selam vererek keşfe başladı. Baharla birlikte renkten renge, çiçekten çiçeğe bürünen doğa, ikisinin de gözlerini kamaştırmıştı. Dünya dönüyor, her an, her şey değişiyordu.
“Ben de mevsimler gibi değişecek miyim anne?” dedi yavru baykuş.
Annesi ilk anda sorunun anlamını çözemedi. Yine zorlu sorularla karşı karşıyaydı.
“Mevsimler dünya döndüğü için değişir yavrum. Bu doğanın ve Allah’ın sistemidir. Senin değişimin de sistemin bir parçası. Evet, büyüyorsun. Büyüyeceksin...” dedi.
Minik yavru uçarken, kanatlarının gücünü anlayabiliyordu. Gökyüzündeyken huzuru hissedebiliyordu. Yeryüzüne baktıkça mucizeleri görebiliyordu. Ve... “Huzurlu yeri” çok merak ediyordu.
Anne baykuş, burayı uzun zamandır görmek istiyordu. Buranın hem manevî, hem tarihî önemi çok büyüktü. Dört mevsim ayrı güzelliğe sahip Darende’ydi sıradaki keşif yerleri.
Uzaktan yeşilliği, kanyonları ve tarihî güzellikleri gören küçük baykuş annesine seslendi; “Anne, şuraya bak!”
Annesi gülümsedi ve yavrusuna iniş için işaret verdi.
Birlikte Somuncu Baba Külliyesi’nin bahçesine iniş yaptılar. Pembe çiçeklere hayranlıkla bakan yavru baykuş annesine sarıldı; “Anne, işte huzur!” diye bağırdı. Rengârenk çiçeklere bakan ve mis kokuyu içine çeken anne baykuş yavrusunu onaylar gibi kafasını salladı.
Galiba aradıkları huzuru bulmuşlardı...
Seda BAYRAK DURGUT
YazarAdam İstanbul’u severdi. Bu şehir kalbini fethetmişti. Her şeyiyle. Trafiği, güneşi, gölgesi, yağmuru, çamuru. “İstanbul’un en çok neyini seversin?” diye sorsalar; “En çok… Camilerini!” derdi.Her gün ...
Yazar: Seda BAYRAK DURGUT
Annesi ve babasıyla deniz kenarında yaşayan sarı saçlı bir çocukla tanışmıştım. Annesi her gün masallar okurdu ona. Ben de uzaktan onları izlerdim. Okuduğu masallardan birindeki çocuk, kâğıda minik se...
Yazar: Seda BAYRAK DURGUT
Annesinin yanağına bir öpücük kondurdu. Uyandırmaya kıyamadı. Odadan çıktı.Mutfağa girdiğinde mis gibi kokularla karşılaşmak isterdi ama annesi uyuduğu için bu mümkün olamazdı. Öğle vakti daha yeni ge...
Yazar: Seda BAYRAK DURGUT
Sevgili çocuk dostlarım;Bugün Hafize Teyze ile Ömer, Zeliş, Atlas, Esma, çocukların anne ve babaları ve köyden on kadar kişi hacca gidiyor. Esma’nın atı İpek, onlar dönene kadar bizde kalacak. İpek’le...
Yazar: Raziye SAĞLAM