Bir Gönül İnsanı İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi ve Sivas Ulu Cami
Gürün'üyle, Doğanşar'ıyla, Kangal'ıyla, Koyulhisar'ıyla, Yıldızeli'siyle, Hafik'iyle, Suşehri'yle, Şarkışla'sıyla, Divriği'siyle ve Zara'sıyla Sultan şehirdir Sivas. Şemseddin Sivasî'siyle, Pir Sultan Abdal'ıyla, Âşık Talibî'siyle, İsmetî'siyle, Ruhsatî'siyle, Sefil Selimî'siyle ve herkesin yakından tanıdığı Âşık Veysel'iyle âşıklar şehridir Sivas.
Sivas bir kadim tarih meşceridir. Bu topraklarda Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet yıllarının izlerini sürebilirsiniz. O Sivas ki, tarihin her döneminde önemini hiç yitirmemiştir, her daim önemli bir yönetim merkezi olmuştur. Hititlerin stratejik kalesi, Kadı Burhâneddin, Danişment, Eretna Beyliği’nin başkenti, Selçuklu Devleti’nin Darü’l A’la’sı, Osmanlı İmparatorluğu’nun eyalet merkezi, Cumhuriyetin temellerinin atıldığı Anadolu’nun birlik ve dirlik yurdudur yiğidolar şehri Sivas. O Sivas ki, 108 gün boyunca Millî Mücadelemizin başkentliğini üstlenmiştir. Hürriyete beşiklik etmiştir.
Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi eserlerini bir arada bulunduran şehirdir Sivas. UNESCO tarafından 1987 yılında "Dünya Kültür Mirası" listesine alınan Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası bu şehrin mâziyi yansıtan bir nevi boy aynasıdır. Öte yandan Sarissa antik kenti Sivas’ın görülmesi gereken önemli tarih ve kültür hazinelerindendir. Sebaste, Sipas, Megalopolis, Kabira, Diaspolis (Tanrı Şehri), Talaurs, Danişment İli, Eyalet-i Rum, Eyalet-i Sivas ve Sivas adlarını almıştır zaman içerisinde.
Sivas Demek, En Çok da Şehrin Sembol Yapısı Olan "Ulu Cami" Demektir
Hemen her şehrin maddî ve mânevî anlamda alâmet-i farikaları mevcuttur. Bunların başında birçok şehrimizde bulunan "Ulu Cami"ler gelir. Sivas'ın bu anlamda birkaç eserinden biri de 12. yüzyılda inşâ edilen Sivas Ulu Camii'dir. Sivas Ulu Cami deyip de geçmemek lâzım. Bu kutlu mâbet Anadolu'nun en eski camilerinden biridir. Şehrin ayakta kalan en eski yapısıdır. Bu kadim caminin tarih içindeki yeri ve önemi büyük önem arz etmektedir.
Sivas demek, biraz da şehrin sembol yapılarının başında gelen "Ulu Cami" demektir. Ulu camiler Türkiye'de birçok kadim şehrimizde (Tokat, Şanlıurfa, Uşak, Bursa, Van, Amasya, Antalya, Diyarbakır, Edirne, Erzurum, Hatay, Kahramanmaraş, Kars, Kayseri) olsa da Sivas'taki Ulu Cami en bilinenlerinden biridir. Bu mâbet Sivas'la özdeşleşmiştir.
Sivas Ulu Cami, Sivas'ın Uluanak Mahallesi’ndedir. 1212’de I. İzzeddin Keykavus döneminde onarılmıştır. Timur istilâsında tahribata uğramış, 1402 Ankara Savaşı’ndan sonra Sivas’a hâkim olan Mezit Bey ile Çelebi Mehmet’in ümerasından Bâyazıtîd Paşa arasındaki çarpışma esnasında kısmen yıkılmıştır.
1525'te onarılan cami, 1579'da Sivas valisi Mahmut Paşa zamanında tekrar onarılmıştır. 1955 yılında İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak ve halkın yardımı ile büyük onarım geçirmiş ve ibâdete açılmıştır. 2005 yılındaki son onarımla çevre düzenlemesi yapılmış, son cemaat yeri yenilenmiş ve çatı örtüsü değiştirilmiştir.
Sivas Ulu Camii, Danişmentli dönemi mimarî özelliklerine sahiptir. Kesme taş ile inşâ edilen yapı doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Camiye, kuzey duvarının ekseninde ve iki yanında bulunan üç kapı ile girilmektedir. Minare, 13. yüzyılın ilk yarısında caminin güneydoğusuna inşâ edilmiş, tuğla örgülü sekizgen kaidelidir.
Silindirik gövde, şerefeye doğru düzgün biçimde incelerek yükselir. Kilit örgülü yazı şeritleri firûze renkli sırlı tuğladandır. Şerefe altı mukarnaslarının ilk sırası orijinal olup tuğla, çini ve çini mozaik malzeme ile süslenmiştir. Üst sıralar ve şerefe geç dönemlerde onarılarak yenilenmiştir. Söz konusu cami 117 santimetrelik eğimiyle de dikkatleri üzerine çekmektedir.
Sivas Ulu Cami, Danişmentli Dönemi'nin Önemli Eserlerinden Sayılır
"Danişmentliler 1178’de Selçuklulara bağlanmasına rağmen adlarına yapılan yapılar yüzyılın sonuna kadar uzanmaktadır. Sivas Ulu Cami’ni de Danişmentli Dönemi'nin önemli eserlerinden saymak mümkündür. Asıl ibâdet alanına, kuzey duvarının tam ortasında asıl ve köşelere yakın yerlerden birer olmak üzere üç ayrı kapı ile girilmektedir.
İbâdet alanının kuzey-güney doğrultusundaki kıbleye (güney duvarı) dikey uzanan on bir sahnı oluşturan kesme taş örgülü yığma 50 adet kırma ayak birbirine sivri kemerlerle bağlanmıştır. Mihrap eksenine uzanan orta sahın diğerlerinden biraz daha geniş tutulmuştur.
Ulu Cami, 54.70 x 33.70 metre iç ölçülerindedir. Yapının asıl giriş kapısı ile diğer kapıları süslemesizdir. 1955 yılı onarımında ortaya çıkarılan özgün mihrabın üzerinde, birbirini kesen sekizgenlerden geometrik örgü motifli iç içe iki sekizgenin kenarlarından çıkan kollarla kesilmesi ile kareler oluşturan süslemeler bulunmaktadır.
Onarımda mihrabın süslemeleri taş malzemeyle sade bir şekilde düzenlenmiştir. Üstünde yukarıya doğru gittikçe daralan yedi sıra mukarnaslı kavsaradan başka süsleme elemanı görülmez. Ulu Camii’nin Osmanlı Devrine ait 23 mezardan oluşan bir haziresi bulunmaktadır."
Ulu Cami'nin Dânişmendlilerce XII. Yüzyıldan Erken Yapıldığı Düşünülmektedir
"Sivas Ulu Cami’nin, 1955 onarımı sırasında toprak hafriyatında bulunan kitâbelerinden birinde Selçuklu Sultanı II. Kılıcarslan’ın oğlu Sivas Meliki Kutbüddin Melikşah zamanında Kızılarslan b. İbrahim tarafından 593’te (1197) inşâ ettirildiği belirtilmektedir. Ancak erken dönem Anadolu Türk mimarîsi uzmanları, mimarî özelliklerinden hareketle caminin Danişmendliler tarafından XII. yüzyılın daha erken bir diliminde yapıldığını kabul etmektedirler.
İtinalı bir kesme taş işçiliği gösteren yapıda enine dikdörtgen planlı harim kısmı, mihrap duvarına dik uzanan on bir neften meydana gelir. Kalın pâyelere oturan geniş sivri kemerler bu nefleri ayırmakta ve ahşap kirişli düz toprak damı taşımaktadır. Harimin kuzey yönünde aynı ende, yatık dikdörtgen planlı, üç girişle donatılmış bir avlu yer alır.
Harimin giriş (kuzey) cephesinde bulunan iki küçük mihrap, ayrıca yine bu cephenin önünde araştırmacıların vaktiyle tespit ettiği kemer ayakları, günümüzdeki ahşap direkli muhdes sundurmanın yerinde aslında pâyeli ve kemerli bir son cemaat yerinin bulunduğunu göstermektedir.
Yine bu cephenin ekseninde yer alan basık kemerli taç kapıda son derece yalın bir tasarıma gidildiği, süsleme olarak kilit taşındaki rozet kabartması ile yetinildiği görülmektedir. Aynı yalınlığın hâkim olduğu iç mekânda bazı pâyelerle kemerlere kondurulmuş rozetlerden başka herhangi bir süslemeye rastlanmamaktadır."
Bir Gönül İnsanı İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi
Nasıl ki Sivas deyince "Ulu Cami" akla gelir, öyle de "Ulu Cami" deyince de hak ve hakîkat dostu, bir gönül insanı olan İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Efendi akla gelir. Gelin bu mübarek ve muazzez zâtı biraz daha yakından ve tafsilatlı şekilde tanımaya çalışalım:
Bir büyük hak ve hakîkat dostu olarak tasavvuf göklerinde ay gibi parlayan İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi, 1880 yılında Sivas’ın Sarışeyh (Nalbantlarbaşı) mahallesinde doğmuştur. Babası adliye zabıt kâtibi Hüseyin Hüsnü Bey, annesi ise Medineli Ayşe Hanım’dır.
Dedeleri Kâbe örtüsünün yenilenmesi ve değişim vazifesini yaptıkları için ‘Ehramcılar’ diye de anılmaktadır. Soy olarak Hz. Hüseyin’e dayanmaktadırlar. Nakşbendîlik tarîkatının büyüklerinden Seyyid Mustafa Hâkî Hazretleri’nin ihvanıdır. İhramcızâde Rüştiye Mektebinde¸ Sivas Çifte Minare ile Şifahiye Medreselerinde eğitim görmüştür. Arapça ve Farsçayı anadili derecesinde öğrenmiştir.
Hak ve hakîkat dostu olan ve ömrünü bu uğurda harcayan İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi, Sivas'ta ve çevresinde yaptığı hayır işleriyle bilinir ve tanınırdı. Onun el atmadığı hayır işi yok denecek kadar azdı. Hayır ve hasenât işleri bir mıknatıs misali onu çekerdi. Bu hususta elinden gelen her imkânı kullanır, kendisinde yoksa olanlarla irtibat kurarak işlerin yürütülmesini sağlardı. Hayırsever zenginler onun sözünü âdetâ emir telâkki ederdi. Bu yönüyle baktığımızda onun için tam bir "vakıf adamı" nitelendirmesini yapabiliriz.
Merhûm İsmail Hakkı Efendi, çalışmayı ve hayrı çok severdi. Sivas genelinde onun himmetleriyle 100'ün üzerindeki eser imar ve ihyâ edilerek halkın hizmetine sunulmuştur. İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi (k.s.)’nin yapım veya tamirine vesile olduğu eserlerden bazıları şunlardır: "Hoca İmam Camii Minaresi, Sivas İmam-Hatip Lisesi, Hayırseverler Camii, Sofu Yusuf Camii, Serçeli Camii, Dikimevi Camii, Zara-Cencin Köyü İçme Suyu, Zara-Cencin Köyü Köprüsü, Tozanlı Köprüsü, Sivas ve çevresinde muhtelif sebil çeşmeleri."
İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi'nin Sivas'ın kadim bir anıt eseri sayılan Ulu Cami'ye hizmetleri de çok büyüktür. O, zaman içerisinde iyice eskiyen bu kutlu mâbedi âdetâ yeniden imar ve inşâ et(tir)miştir. Sivas'ın yıllardan beri harap ve perişan durumdaki Ulu Cami onun sayesinde tekrar ayağa kaldırılmıştır. O, bu yönüyle tabir caizse Sivas'ın Terzi Baba'sıdır.
Nakşbendî Tarîkatının Halidiyye kolu mürşitlerinden olan İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi, Sivas'ın gönül sultanlarından biriydi. O, sözün tam anlamıyla bir mektepti. Onun yanına gelenler, hiçbir zaman boş dönmemişlerdir. O, etrafındakilere hep hayrı ve güzellikleri tavsiye etmiş, bu konuda mükemmel bir rol model olmuştur.
"Yâre Yâdigâr", merhûm İsmail Hakkı Efendi’nin kaleme aldığı tek eserdir. Bu kıymetli kitap mevlit türünde kaleme alınmıştır. 175 beyitlik bu eser, şeyhi Mustafa Takî’nin "Târîh-i Nûr-ı Muhammedî" adlı eserinin nazma çekilmiş biçimidir. Eserde “Muhammed” redifli 8 beyitlik Türkçe bir kaside ve 8 beyitlik Arapça naat bulunmaktadır.
Bir gönül insanı olan İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Hazretleri, 2 Ağustos 1969 tarihinde Sivas'ta vefat etmiştir. İhramcızâde geride 98 halife bırakmış, kendisinden sonra irşat faaliyetlerinin devam etmesi için makamını Osman Hulusi Ateş Efendi Hazretleri’ne devretmiştir. Mezarı Sivas Ulu Camii'nin bahçesinde yer almaktadır.
Osman Hulûsi Efendi’nin İhramcızâde Hazretleri’ne İntisâbı
Asrımızın ehemmiyetli velilerinden biri sayılan Sivaslı İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Efendi, son dönemin tanınmış mutasavvıflarından Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri'nin mürşidiydi. Hulûsi Efendi'nin kendisine büyük bir sevgisi ve hürmeti vardı. Hulûsi Efendi Hazretleri, İsmail Hakkı Efendi'yi bir sohbet esnasında şöyle anlatmışlardır:
“Bir gün Pirimiz İhramcızâde Darende'ye teşrif ettiler. Bizim bahçede oturdular. Çok kalabalık vardı. Bir ara Pir Efendimiz buyurdular ki; ‘Biz Darende’ye ilk geldiğimizde bir çocuk bize yol gösterdi. Çocuğa para vermek istedik fakat o parayı almadı¸ bizden himmet istedi. Biz de ona himmet ettik. İşte o çocuk bu Hulûsi idi. Şimdi¸ Biz Hulûsi olduk¸ Hulûsi biz oldu. Gardaşlarım¸ Darende’mizin kıymetini bilin. Ben Darende’nin suyundan bir avuç su¸ toprağından bir avuç toprak olsam o şeref bana yeter!’ diye buyurdular.
Gözümden ve Gönlümden İhramcızâde Hazretleri
İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi, gönülleri aydınlatan mânevî bir kandildi. Vaktiyle merhûm İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi'yi bir şiirimde anlatmaya çalışmıştım. Sözlerimi bu şiirimle hitama erdirmek istiyorum:
"Som altın hükmündeydi, hakîkat çarşısında/
Bahçemizde gonca gül, yârdı İhramcızâde
Utanma duygusunu nakşetti yüreklere
İffetin atan nabzı, ardı İhramcızâde
İçimizi ısıttı Hakk'a dair sözleri
Buz tutmuş zemheride hârdı İhramcızâde
Dünyanın kiri, pası değmedi üzerine
Gönül dağlarımızda kardı İhramcızâde
İrfan sofralarında kalplere azık oldu
Gönül yaralarını sardı İhramcızâde
Kapısını çalanlar hikmetle döndü geri
Yokluğun çarşısında var'dı İhramcızâde
Kula kulluk etmedi, eğilip bükülmedi
Hakîkat ordusunda erdi İhramcızâde
Bir gönül adamıydı bu dünya gurbetinde
'Akıl nefsin yuları’ derdi İhramcızâde
Gonca güller derendi, hakîkat bahçesinden
Gönül gözünde ışık, ferdi İhramcızâde
Hoşgörü ve sevgide okyanuslar gibiydi
Öncelikle nefsini yerdi İhramcızâde
Elif gibi dik durdu zâlimin karşısında
Çelikten bariyerdi, surdu İhramcızâde
Kalpleri aydınlattı imanın ziyâsıyla
Karanlıkta dolunay, nurdu İhramcızâde
Son nefesine kadar hakîkati savundu
Nice güzel hayaller kurdu İhramcızâde
Canına minnet bildi iman coğrafyasını
Her şeyden çok severdi yurdu İhramcızâde
İhlâs üzre yaşadı, sebat etti imanda
Şeytana son darbeyi vurdu İhramcızâde"
İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi'ye Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun.
M.Nihat MALKOÇ
YazarTasavvuf edebiyatımızın en çok konuşulan, tartışılan şairlerinin başında gelen Mısrî’nin şiirindeki asıl hava tasavvufî aşk, neşve ve edâdır.” Mısrî’nin, Ahmet Yesevî, Yunus Emre çizgisini sürdür...
Yazar: Mahmut KAPLAN
Babadan oğula yağız atlarla,Eyerden eyere aşmak ne güzel,Teheccüd vaktinde per kanatlarla,Seherden sehere taşmak ne güzel!Şimşek gibi çakıp, su gibi akıp,Şu nazlı bayrağı burçlara takp,Nimetleri bir t...
Şair: Halil GÖKKAYA
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile olan anlaşmalarını bozup ihânet eden Yahudiler, Medine'den sürgün edilmiş ve çoğu Hayber’e yerleşmiştir. Burada Peygamberimiz (s.a.v.) ve İslâmiyet aleyhinde çeşidi if...
Yazar: Resul KESENCELİ
Nikâh, günümüz yasalarına göre on sekiz yaşını doldurmuş, İslâmî hükümlere göre bülûğ çağına ermiş, aklı yerinde olarak evlenme ehliyetine sahip, evlenmelerinde dinî ve yasal açıdan bir engel bulunmay...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ