Bindik Bir Alamete Gidiyoruz Kıyamete
Geçenlerde yolda giderken radyoda programcının hayata dair düşüncelerinden bahsettiği pasajlara denk gelmiştim. Yeni yıldan beklentilerini sıraladıkları programda kadın sunucu diyordu ki, eskiden insanlar daha samîmiydi, birbirine yardım ederdi, düşünürdü. Şimdilerde bir sorumsuzluk hâli almış başını gidiyor, diyordu. Düşündüm biraz bunun üstüne hakîkaten öyleydi, sadece bizle olan bitene odaklanmış durumdayız. Etrafımızda ne olup bittiği çok da önemli değil gibiydi.
Türk Dil Kurumu bir anket yapmıştı geçtiğimiz yılın sonunda ve 2024 yılının kelimesi/kavramı: “Kalabalık Yalnızlık” diye bir sonuç paylaşmıştı. Bu kavram aslında bize çok şey anlatıyor. İnsanlar da bunun farkında, kalabalığın içinde büyük bir yalnızlığa doğru sürüklenişimizi acı bir şekilde seyretmekle yetiniyoruz.
Bu sayfalarda sosyal medyadan da çok bahsettim, götürülerinin de fazla olduğundan bahsettim. Bunların okunması ve üzerine düşünmemiz lâzım, bir çözüm bulmazsak kendimizi de bir yerlerde unutabiliriz işin sonunda! Eskiden tanısak da tanımasak da selâm verirdik, şimdilerde selâm verdik mi, anlamsız bir şekilde insanlar birbirine bakıyor.
İçimizdeki hasbî duygular yavaş yavaş iyice körelmeye yüz tutmuş. İnsanî ilişkiler noktasında istediğimiz seviyede değiliz, tam anlamıyla bir mutluluk noktasını yakalayamıyoruz. Meselâ, her zaman karşımızdakini değiştirmek için mücâdele ediyoruz. Oysa kendimizi değiştirme ya da geliştirme noktasında bir adımımız yok.
Başkasına değişime kapalısın derken kendimizi bundan muaf tutuyoruz. Oysa insanları olduğu gibi kabul etmek gerekiyor. Değişim ve gelişim de zaman içinde bir şeyler paylaşarak olabilecek bir durum. Bu fikir alışverişi sonunda kişi bazı şeyleri kendinde eksik ya da fazla görüp belki bir değişime ya da iyileştirmeye gitmek isteyebilir. Ama bunu kendisinin görmesi lâzım.
Dünyada memnun olma konusu çok uzun bir şey. Bundan bin yıl öncesinde de nereye gidiyor bu insanlık derlerdi, bugün de diyoruz ve yarın da diyecekler. Çünkü insanın olduğu her yerde illâki bir sorun da oluyor. Çünkü milyarlarca insan var ve bu da milyarlarca hikâye, sorun demek.
Bir şeyleri değiştirmek çok kolay olmayabiliyor. Her şeyi yerli yerine oturtmak da kolay değil. Ama bir yerden başlamak lâzım. Her şey olumsuz gidiyor diye böyle gelmiş, böyle gider diye düşünüp vazgeçmek hayat mücâdelesine de aykırı bir durum. İşleyen demir paslanmaz misâli, hiçbir şey yapmadan oturmak da bizi içten içe çürütür.
Teknolojiden azâde bir hayat için gayret etmemiz gerekiyor, birbirimizle sohbet etmemiz, dertleşmemiz lâzım. Arkadaşların bir araya gelip sohbet ettikleri zaman diliminde telefonlarını bir yere bırakıp birbirlerine değer vermeleri şart. Zâten kendini geliştirmek isteyen insanlar okuyor, araştırıyor bir şeyler yapıyor.
Bu satırları okuyan insanlar da hâkeza öyle. Kendine değer veren kişilerdir okuyan insanlar. Amacımız okumayan kesimi kazanabilmek, bu da sanırım insanların birbirine tavsiye etmesiyle olacak. Bir kıvılcım ile başlar her şey. İyiyi ve güzeli de bir kıvılcım ile başlatıp yaymak elimizde.
Teknolojiden kendimizi soyutlamak için elbette sadece okuma önerisi yetmez, doğaya çıkmak, yeni keşifler yapmak, kendimizi dinlemek, spor yapmak vb. aklınıza gelebilecek birçok sosyal ortamlar olabilir. Kendimizi teknolojiye hapsederek, hayatın sadece ondan ibâret olduğu fikrini kendimize kabul ettirme yöntemine gidiyoruz ve maâlesef bunda başarılıyız.
Meselâ, bir arkadaşımızla görüştüğümüz sırada telefonuyla sürekli oynaması beni rahatsız ediyor. Çünkü oraya görüşmek için gelmişiz, konuşmak için gelmişiz. Madem telefonla haşir neşir olunacak ne diye oradayım diye sorguluyorum ben. Herkesin sorgulaması lâzım aslında. Çünkü bu aynı zamanda karşıya duyduğumuz saygının göstergesi.
Beşir Ayvazoğlu’nun 1924 Bir Fotoğrafın Uzun Hikâyesi isimli kitabını okuyordum. Okuyanlar bilirler bir fotoğraf var ve o fotoğraftaki kişilerin biyografilerine değinilmiş eserde. Midhat Cemal ile ilgili bölüm çok dikkatimi çekti alıntılamak isterim:
“Midhat Cemal; zengin ve seçkin bir kütüphaneye sahiptir. Bir röportaj sırasında sözünü ettiği kitapları, kenarları yaldızlı fihrist defterine bakarak hemen bulmasından etkilenen Aydabir muhabirinin, ‘Bu koca kütüphanede istediğiniz kitabı nasıl bu kadar çabuk buluyorsunuz?’ sorusuna verdiği cevap dikkate değer; ‘Kitaplarımı hemen bulamazsam, bu kitaplardan piyano tuşları gibi hemen istediğim sesleri çıkaramazsam rahatsız olurum. Bir dakikada bulamayacağım kitap beni rahatsız etmiş olur.” (Midhat Cemal Kuntay ve Üç İstanbul, Aydabir Sayı 6, 1 Şubat 1936, s. 11, 1927
Bir Fotoğrafın Uzun Hikâyesi, Beşir Ayvazoğlu, Kapı Yayınları, Temmuz 2010, s. 24) Kitapları seven bir insan ve bununla mutlu olan bir insan, kendince bir kütüphane düzeni kurarak kitaplarla arkadaşlık ediyor da diyebiliriz. Bir şeyi severek yapınca sonuçları da güzel çıkıyor.
Zaman değerli, sağlık değerli; hayatta geri getiremeyeceğimiz ve aynı anı bir daha yakalayamayacağımız birçok şey var. Bunlara dikkat etmemiz gerekiyor. Hayat zannettiğimiz kadar uzun değil, o kadar ciddiye alacak kadar her şey mükemmel değil ama her şeyin bir dengesi var.
İşte bize düşen o dengeyi yakalayabilmek, duracağımız yeri bulabilmek ve ona göre hayatımızı devam ettirmek. Bindik bir alâmete, gidiyoruz kıyâmete… Sonun gelmesi için illâki kıyâmet gününü beklemeye gerek yok çünkü her bireyin ölümü, kendi kıyâmetidir.
Erol AFŞİN
YazarGünümüzde sosyal medya kullanımı çok ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Neredeyse günün üçte birlik bir bölümünün sosyal medyaya heba edildiğini söylesek pek yanılmış olmayız sanırım. Sosyal medyanın en...
Yazar: Erol AFŞİN
Hayatımızı sürdürdüğümüz bu dünyada yeme içme gibi hayati ihtiyaçlarımız arasında beynimizin de ihtiyaç duyduğu bazı kavramlar var. Belki bunları ertelediğimiz ya da pek fazla dikkat etmediğimiz bir ş...
Yazar: Erol AFŞİN
Şeyh Gâlib (1757-1798)Sultân-ı Rüsül Şâh-ı Mümeccedsin efendimBîçârelere devlet-i sermedsin efendimDîvân-ı İlâhîde ser-âmedsin efendimMenşûr-ı Le’amrük’le müebbedsin efendimSen Ahmed ü Mahmûd ü Muhamm...
Yazar: Vedat Ali TOK
Ülkemizde insanların yaşamlarını sürdürebilmeleri adına tarım ve hayvancılık geçmişten bu yana önemli bir iş kolu olarak karşımızda idi. Şehirleşmenin hızlı bir şekilde ilerlemesiyle birlikte köylerde...
Yazar: Erol AFŞİN