Ben Gaybı Bilmem
“Kötü giden bir hayat içerisinde ya da istemediği şekilde devam eden hayatının ilerde nasıl olacağını merak etmek bazen insanî gibi durabilir. Ama bugün adına fal dediğimiz ya da başka isimlendirmeler ile karşımıza çıkan geleceğe dair haber verme gibi safsatalar yok değil. Hz. Peygamber (s.a.v.) dahî geleceği bilmezken bizler bunu nasıl bilebiliriz? Hz. Peygamber (sa.v.)’in de geleceğe dair haberleri ancak vahiy yoluyla aldığını biliyoruz. En’am Sûresi 50. âyeti mealen: “De ki; ‘Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyarım.’ De ki; ‘Hiç kör ile gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?” buyuruluyor. Geleceği görmek çok ciddi bir şeydir. Günümüzde bu tür şeyleri söyleyenlere gülüp geçiyorum çünkü bazı kalıplaşmış cümlelerle insanlara umut vaat etmeye çalışıyorlar ve bu durumu kullanarak haksız bir zenginlik sağlıyorlar. İşte biz hayallerimize doğru giderken birilerinin duygularından istifade ederek yolumuza devam ediyorsak, bu yolun sonu selamet olmaz, dipsiz kuyu olur.”
Günümüzde birçok şey sûnîleşti, her şey göreceli hâle geldi. Diğer bir deyişle riyakârlık had safhaya geldi. İnsanî duyguların hasbîlikten uzaklaşması bizi tamamen metaya bağımlı hâle getirdi. Bunun devamında ise bencillik arttı ve her şeyin sadece kendimiz için bir ihtiyaç olduğu hissi vâkıf oldu.
Hayatımızın yorucu maratonu içerisinde olanla yetinmek ya da kanaat etmek gibi duygular zaten rafa kalkmış gibi. Elbette en iyisini istemek, onu hayal etmek kötü bir şey değil ama buna ulaşmak için nasıl bir yol izlediğimiz önemli. Adâlet duygusunun mahrûm olduğu her yöntem eksiktir. Dolayısıyla hedefe ulaşırken nasıl bir yoldan geçtiğimiz önemli, birilerinin hakkına girerek, onları ezerek mi ilerliyoruz yoksa hakka riayet ederek mi yol kat ediyoruz bu çok önemli. Sabırsız ve tahammülsüz bir neslin yetişmesine şâhit oluyoruz maalesef. Bunun sebeplerinden biri teknolojik gelişmeler. Teknolojik cihazlar vesilesi ile birçok şeye anında ulaşma olanağımız var, bundan dolayıdır ki sabır dediğimiz kavram yok oldu gibi. Her şeye hızlı bir şekilde ulaştığımız için beklemek ve bir şeylerin oluşmasına şâhitlik etmek gibi olgular bizim zihnimizde tahammülsüzlük olarak dışa vurmuş durumda. Dolayısıyla bu bizi sabırsız bireyler hâline ve başkasına karşı saldırgan hâle getirmiş durumda. Sabretmediğimiz için istediğimiz olmadığında hemen saldırıya geçer olduk. İnsanî gelişim açısından sıkıntılı bir durum olduğunu belirtmek lâzım. Çünkü sabretmek bazen insanı ferahlatır. Sabretmek dediğimiz konu sadece sıkıntılara sabretmek değildir, kendimizi dinlemek, durmak, düşünmek ve zamanın geçmesini beklemek de bir nevi sabretmektir.
Bu kadar sabırsızlık içinde geleceğe dair hayallerimizin de olduğunu düşünürsek, bu hayallere hemen ulaşma eğilimindeyiz. İnsanî olarak gözükebilir ama hiçbir şey pat diye oluşmuş değil. Her şey bir sebebe bağlanmış. Bizim sınırlı aklımız ve sınırlı şekilde yapabileceklerimiz ile her şeye anında ulaşmak mümkün değil. Bir apartman dairesinde ikinci kata nasıl ki zıplayamıyorsak, hayattaki hayallerimize de birden sıçrayamayız, hayatın tabiatına aykırı bir durum. İşte durup bunları düşünmediğimiz için sabırsız ve tahammülsüz bireyler olarak hayatın olağan akışı içinde yaşayıp gidiyoruz. Oysa bir durup kendimizi dinlemeye, ne yapıyoruz diye kendimize sormaya ihtiyacımız var!
Kötü giden bir hayat içerisinde ya da istemediği şekilde devam eden hayatının ilerde nasıl olacağını merak etmek bazen insanî gibi durabilir. Ama bugün adına fal dediğimiz ya da başka isimlendirmeler ile karşımıza çıkan geleceğe dair haber verme gibi safsatalar yok değil. Hz. Peygamber (s.a.v.) dahi geleceği bilmezken bizler bunu nasıl bilebiliriz? Hz. Peygamber (s.a.v.)’in de geleceğe dair haberleri ancak vahiy yoluyla aldığını biliyoruz. En’am Sûresi 50. âyetinde mealen: “De ki; ‘Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyarım.’ De ki; ‘Hiç kör ile gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?” buyuruluyor. Geleceği görmek çok ciddi bir şeydir. Günümüzde bu tür şeyleri söyleyenlere gülüp geçiyorum çünkü bazı kalıplaşmış cümlelerle insanlara umut vaat etmeye çalışıyorlar ve bu durumu kullanarak haksız bir zenginlik sağlıyorlar. İşte biz hayallerimize doğru giderken birilerinin duygularından istifade ederek yolumuza devam ediyorsak, bu yolun sonu selâmet olmaz, dipsiz kuyu olur. Yaptığımız haksızlıkların yanımıza kâr kalacağını düşünerek yolumuza devam etmemiz ve hakîkaten bunların yanımıza kâr kaldığını görünce de “Adam sen de bir şey olmaz!” deyip yola devam etmemiz doğru yaptığımız anlamına gelmez. Elbette ki bir gün yanlış hesap Bağdat’tan döner ve sonu çetin olur.
Umut satmak, birilerine haksız şeyler vaat etmek çok büyük bir yanılgıdır. Zaten bu tür şeyleri yapan insanların kalpten, şefkatten, merhametten haberdar olduğunu ummak da büyük hata olur. Dolayısıyla tanıdığımız insanların hasbî duygularla çevrili olduğunu görmek, onlara saygı duymak ve bu iyi insanların hayatımızda olmasına özen göstermek lâzım. Ama etrafımda görüyorum ki nerede işe yaramaz, hayata dair bir düşüncesi olmayan, günü istediği gibi kotaran insan var, daha değerli ve saygın konuma getiriliyor. Gömleğimizin düğmesini yanlış iliklersek yanlışa devam eder ve düzelmez. O yüzden düğmeyi baştan doğru iliklemek ve hayata öyle devam etmek gerekiyor. Yanlışı görüp düzeltirsek bizim için iyi olabilir. Görmezden gelip devam edersek bu da kendi seçimimiz olur ki sonuçlarına da rıza göstermişiz demektir. Adâleti benimsemek önemlidir, adâlet üzere yol almak da kılıcın üstünde yürümek gibidir. Sonu ise selâmettir. Her daim adâlet üzere düşünenlerden ve adâlet üzere yol alanlardan olmak umuduyla.
Erol AFŞİN
Yazar
1733’te Nazilli’de dünyaya gelen Ali Gâlib Vasfî, Uşşâkî şeyhlerinden Abdullah Salâhaddîn Efendi’nin halifelerinden Şeyh Muhammed Zühdî Efendi’nin hem oğlu ve hem de halîfesidir. İlk eğitimini babasın...
Yazar: Hamit DEMİR
Gülşeniyye-i Rûşeniyye-i Halvetiyye’nin alt kolu Sezâiyye Tarîkatı’nın piri olarak kabul edilen Hasan Sezâî, 1080/1669 tarihinde Mora Yarımadası’nın kuzeydoğusunda yer alan Gördüs kasabasında doğdu.[1...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Yaşamımız boyunca türlü merhalelerden geçiyoruz. Dünya durdukça da bu düzen böyle gidecek. Yani çeşitli imtihanlara tâbî olacağız. İnanan insanlar olarak dünya hayatının bir imtihan dünyası olduğunu b...
Yazar: Erol AFŞİN
Toplum içinde yaşamanın bazı sonuçları vardır. Bir sürü insanın bir arada yaşaması, birbirini anlamaya çalışması, sorunların en aza indirilerek yaşamaya çalışılması gibi konular pek kolay değildir. Ba...
Yazar: Erol AFŞİN