BAĞDAT’IN 2. FETHİ VE IV. MURAD
Sultan IV. Murad, padişah olduktan sonra içerde düzen ve hâkimiyeti sağladı. Daha sonra dış meselelerle ilgilenmeye başladı. Büyük bir sefere çıkmak, muhteşem bir zafer kazanarak ordumuzu şahlandırmak isti-yordu. 10 Mart 1635 tarihinde ordumuzun başına geçti. Yeniçeri askerleri, seferden önce Padişah’a şu yemini ettiler: “Ölene kadar arkanızdayız Padişahım!” Osmanlı Ordusu, İstanbul halkının, “Padişahım çok yaşa!”, “Ordumuz çok yaşa!” tezahüratları eşliğinde İran üzerine sefere çıktı. Bu sefer, Revan Seferi olarak tarihe geçti. 28 Temmuz’da Revan Kalesi kuşatıldı. Padişah, bir asker gibi ön saflarda kahramanca çarpıştı. Yeniçeriler, çoktandır böyle bir sahneye hasret kalmışlardı. Padişah’ın yiğitlik ve gayretini görünce onlar da yüreklendi. Ordumuz öyle bir şiddetle hücum etti ki, Revan Kalesi kısa sürede teslim oldu. Ağustos ayında kale fethedildi. Sultan Murad ve ordusu, zaferden zafere koşuyordu. Sıra Tebriz’deydi. Osmanlı Ordusu, orayı da zorlanmadan fethetti. Aralık ayında ordumuz İstanbul’a döndü. Büyük bir coşkuyla karşılandı. Günlerce şenlik yapıldı. Devletimiz, ordumuz ve Padişahımız uzun zamandır özlemini çektiği zaferlere ulaşmıştı. Hayalleri Süsleyen Şehir ve Diz Çöken İran Padişah IV. Murad’ın fethetmeyi hayal ettiği bir şehir daha vardı: Bağdat. En son Kanuni Sultan Süleyman, 1534’te fethetmişti. Fakat 1624’te İran’a kaptırmıştık. IV. Murad zamanında 1625 ve 1628’de iki defa kuşatılmış, ama fethedi-lememişti. Padişah, burayı yeniden ele geçirebilmenin sancısını çekiyordu. Kanuni’nin hatırası ve hediyesi olan bu şehri, mutlaka alması gerektiğine inanıyordu. Yeni bir sefer için bütün hazırlıkları tamamlattı. Bir kez daha ordunun başında sefere çıktı: Mayıs 1638. Osmanlı Ordusu, başlarında Padişah IV. Murad olduğu halde mehter marşları ve zafer duaları eşliğinde sefere uğurlandı. İstanbul halkı, ordumuzun büyük bir zaferle döneceğinden emindi. Bağdat’tan gelecek yeni bir zafer ha-beriyle bir kez daha sevinmek istiyordu. Nihayet Aralık 1638’de, beklenen zafer haberi geldi. Bağdat yeniden fethedilmişti. Padişah IV. Murad, Kanuni’den sonra “2. Bağdat Fatihi” olmuştu. İstanbul’da atılan zafer çığlıkları yere göğe sığmadı. IV. Murad Bağdat’ta, Hanefi Mezhebi’nin kurucusu İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin kabrini ziyaret etti. Orada, nasip ettiği büyük zaferden ötürü Allahu Teâlâ’ya bolca şükretti. Safevi Hükümdarı I. Safi, elçiler gönderip barış istedi. 1639’da Kasr-ı Şirin Antlaşması imzalandı. Doğu’da güvenlik sağlandı. Bugünkü Osmanlı-İran sınırları çizildi.
İsmail ÇOLAK
YazarMilli Mücadele, milletimiz için büyük bir ölüm kalım savaşıydı. Bunun farkında olan toplum kesimlerinden biri de Müslüman kadınlarımızdı. Ninelerimiz, annelerimiz ve kadınlarımız, hem cephede hem de c...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Eyüp (a.s.) oğlu Bişr diye bilinir. Adı üzerinde farklı görüşler olmakla birlikte genel kanı onun Eyüp Peygamber’in oğlu olduğu hakkındadır. “Kefalet sahibi, kısmetli, nasipli” gibi bir manaya gelir...
Yazar: Ali BÜYÜKÇAPAR
Babamı koşarken gördüm meydana Rüzgârın değdiği saçları simsiyahtı Yüzünde ne korku ne keder vardı Önde yumruğu sıkılı bir kahramandı Sonra abim ablam, bütün mahalle Özgür vatana doğru koştular...
Yazar: Mahmut BIYIKLI
Kahvenin ilk çıktığı yer, kaynak olarak Habeşistan Ülkesi kabul edilmektedir. Ancak tanınması, benimsenip kök saldığı coğrafyanın da Yemen toprakları olduğu hâkim görüştür.Osmanlı Devleti de dâhil İsl...
Yazar: İsmail ÇOLAK