Aynı Kalpten Doğanlar
Kardeşlik… Sözün sadeliğinde derin bir çağrı gizli. Öyle ki insan ruhunu birbirine bağlayan bu kavram, sadece bir kan bağıyla değil, gönül bağıyla da örülür. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Veda Hutbesi’nde dile getirdiği, “Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yalnız bırakmaz.” ifadesi, yalnızca bir öğüt değil, tüm insanlık için bir hatırlatma niteliğindedir; bizler, birbirimizin gölgesiyiz.
“Kardeşlik” kelimesini ele alalım. Türkçeye Farsçadan geçen kardeş, aslen kârdeş kelimesinden türemiştir. Kâr “iş, fayda” anlamına gelirken, deş ise “bölüşen, paylaşan” anlamında kullanılır. Bu bağlamda kardeşlik, yalnızca bir bağ değil, faydaların, acıların ve sorumlulukların ortaklaşa taşınmasını ifade eder. Bu kelime, ilk kez 13. yüzyılda Mevlânâ’nın eserlerinde karşımıza çıkar. Mevlânâ, “Kardeş, aynı anne-babadan değil, aynı kalpten doğandır.” derken, kelimenin fiziksel bağların ötesindeki anlamını açığa çıkarmıştır.
Ancak kardeşlik yalnızca dilin ve tarihin bir konusu değildir; edebiyatımızda da bu kavram, insanlık değerlerinin aynası olmuştur. Örneğin, Yunus Emre’nin dizelerinde bu ruh derinlikli bir şekilde karşımıza çıkar:
Gelin, tanış olalım; işi kolay kılalım,
Sevelim, sevilelim; dünya kimseye kalmaz.
Yunus’un burada vurguladığı, insanın insanla tanışarak, paylaşarak ve sevgiyle bir araya gelerek huzur bulacağıdır. Aslında kardeşlik, ötekini olduğu gibi kabul etmek ve bir bütünün parçaları olduğumuzu fark etmektir.
Ne yazık ki modern dünyada bu kardeşlik duygusu, bireysel çıkarların ve hızla büyüyen yalnızlıkların gölgesinde kalıyor. Oysaki toplumları ayakta tutan, kalplerin birbirine yaslanmasıdır. Halit Ziya Uşaklıgil, Aşk-ı Memnu eserinde, “İnsanı en çok ezen, kalabalıkların içindeki yalnızlıktır.” derken belki de kardeşlik bağlarının kopmasının getirdiği buhranı dile getiriyordu. Çünkü kardeşlik yalnızca fiziksel bir yakınlık değil, bireyin toplumsal bağlamda var olmasını sağlayan manevî bir sığınaktır.
Bu noktada, kardeşlik bağlarının güçlenmesi için adaletin, merhametin ve anlayışın bir arada bulunması gerektiği aşikâr. Mehmet Akif Ersoy’un Safahat eserindeki şu dizeler bu gerçeği ne güzel yansıtır:
Sarılıp bir daha ayrılmamak azmiyle,
Kenetlenmiş bulunur kalplerimiz hâlâ bile.
Mehmet Akif’in burada çizdiği kardeşlik tablosu, insana yalnızca güven değil, aynı zamanda bir anlam katar. Çünkü insan, ancak kendini başkasında bulduğunda tamamlanır.
Etimolojik kökeninden edebî yankılarına kadar her yönüyle kardeşlik, insanlığın hem ihtiyacı hem de özüdür. Bugün, Veda Hutbesi’nin mesajlarına kulak vererek kardeşliğin gerçek anlamını yeniden hatırlamak ve hayata geçirmek gerekiyor. Unutulmamalı ki Hz. Muhammed (s.a.v.)’in buyurduğu gibi, “İnsanlar bir vücudun azaları gibidir. Bir parça incindiğinde, diğerleri de hisseder.” İşte bu, kardeşlik bağının tanımıdır. Birbirimizi hissederek, birbirimize yaslanarak yaşamak…
H. İklil ABBASOĞLU
YazarSevgi adına açılan bütün kapılarda, sevgisiz kalabilmeyi göze alabilir mi insan? Yaşam dediğimiz olgu, daha doğmadan önce Cenab-ı Allah tarafından takdir edilen alın yazımızdır. Kendimizi her safhada ...
Yazar: Şaban YILDIZ
Edep bir taç imiş nur-ı Hüda’danGiy ol tacı emin ol her beladan.Âlemlerin Rabb’ine ancak edeple güzel kul olur insan.Başta ibadet ve taatler olmak üzere, her yerde ve hâlde edepten ayrılmamak ve güzel...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU
Sorumluluk, yaşamın her anında ve her alanında bizi şekillendiren derin bir bilinçtir. Bu bilinç, çevremizden ailemize, arkadaşlarımızdan mesleğimize, dünyamızdan kendi özümüze kadar uzanan geniş bir ...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU
"Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer."diyor Mehmet Akif Ersoy. Ülkemizin tarihinde nice savaş ve çok sayıda zafer vardır. Bu milletin necip evlatları ç...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU