Aslan ile Zürafa
Aynı yerde dönüp duruyordu. Küçücük bir kafesin içinde çok mutsuzdu. Etrafı kalabalıktı ama onu anlayan yoktu. Bir sürü insan onu görmek için sıraya giriyor, ona korku ve merak dolu gözlerle bakıyorlardı. Bu şekilde göz önünde bulunmakta onu öfkelendiriyordu. Ayağa kalktı. Kendisini seyredenlere bakıp kükredi. Kükreyişi korkuya sebep oldu. Kafesten bir adım geriye doğru çekildiler. Çaresizdi. Kardeşleri aklına gelince kederlendi. İstemeden de olsa gözlerinden düşen iki damla yaş, komşusu zürafanın gözünden kaçmadı. Aynı kaderi paylaştığı aslana seslendi: - Neden ağlıyorsun? Aileni mi özledin? Zürafaya doğru başını kaldıran aslan onun da ağladığını gördü. Başını evet der gibi aşağı yukarı salladı. Ondan sessiz de olsa bir cevap alan zürafa başladı konuşmaya: - Beni yavru iken kaçak avcılar yakaladılar, besleyip büyüttüler. Çok yalnızım. İnsanlar bizi görmeye geliyorlar ama bu yalnızlığıma çare olmuyor. Beni ancak sen anlarsın. Çünkü sen de aileni özlüyorsun. Ailen kalabalık mıydı? - Evet. Ben hayvanat bahçesinde doğdum. Annem ve kardeşlerimle çok mutluydum. Sonra ayrı ayrı yerlere gönderildik. Bir daha görüşemedik. Acı acı kükredikten sonra zürafa ile göz göze geldi. Bu şirin zürafayı galiba sevmeye başlamıştı. Sözlerine devam etti. - Birçok hayvanat bahçesi gezdim. Kafeslere alışamadım. Hep içimde annemin anlattığı ülkeye bir özlem var. Orada yaşamak isterdim. - Ben de. Aileme göçmen kuşlarıyla haber gönderdim. Yalnız onlardan hiçbir haber alamadım. Onların konuşmalarına kulak misafiri olan ağaçtaki bir papağan: - O zürafa sen misin? İnanamıyorum. Bana yavru demişlerdi. Kaç yıldır seni arıyorum. Nihayet buldum. Ailen iyi. Benekli’yi çok seviyoruz, sevgiyle, umutla yaşasın dediler. Zürafanın sevinçten gözleri parladı. Evet, ismi Benekli’ydi. Bunu ailesinden başkası bilemezdi. Yerinde duramıyordu. O sevinç çığlıkları atarken papağan uçtu gitti. Oysa ona soracağı o kadar çok şey vardı ki. Aslan ile zürafa ailelerini, çocukken yaşadıklarını birbirlerine anlattılar. Artık kafesleri kendilerine dar gelmiyordu. Aynı dili konuşan aynı duyguları paylaşan dostlar birbirlerine güç oldular. Onları görmeye gelen insanlara da artık sevgi dolu bakıyorlardı.
Emine Yılmaz DERECİ
YazarSevgili çocuk dostlarım; Bugün Antakya'da Uzun Çarşı'yı geziyoruz. Selimler, Arkeoloji Müzesi ile Habib-i Neccar Camii’nde çekim yapacaklar. Selim'in anlattığına göre, Hatay Arkeoloji Müzesi dünyanın...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Bahçıvan Ali, yurdun bahçesinde ki gül fidanlarının dibini çapalıyordu. Gül fidanları gonca vermeye başlamışlardı. Gözleri bu goncalardaydı. Sabırla açmalarını bekliyordu. Yurdun kapısında Mehme...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Merhaba ben Aliçe. Evet evet yanlış duymadınız adım Aliçe. Bazı arkadaşlar adımı birazcık farklı bulmuş olabilirsiniz ama olsun, yeni tanışıyoruz sonuçta… Bu zamana kadar kendimi size tanıtma gereği d...
Yazar: Aziz ÖNCEL
İnebolu’ya bağlı Üçlüce köyünde doğdum, büyüdüm. Köyümüzde yardımlaşmak, birlik ve beraberlik içinde zorlukları aşmak gelenek hâline gelmişti. İmeceye katılmayı her köylü kendine vazife bilirdi. Bunu ...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ