Ailenin Birey Gelişimine Etkisi
Bir kelime vardır ki insanın doğduğu andan itibaren içini ısıtır; aile… O, sadece aynı evin duvarlarını paylaşanlardan ibaret değildir; bir merhamet iklimi, bir güven sahasıdır. İnsan, ilk gülüşünü aile içinde öğrenir, ilk kelimesini orada söyler, ilk yarasını orada sarar.
“Aile” kelimesi Arapça kökenlidir. “ʿÂʾile” sözcüğünden gelir. Aslı, “ʿâla” fiiline dayanır: yüklenmek, geçindirmek, bakmak, sorumluluk taşımak. Bu anlam kökeni bize şunu söyler: Aile, en başta bir “yüklenme”dir yani birbirini omuzlamak, birbirine destek olmaktır. İlk dönemlerde, daha çok, “geçindiren, bakmakla yükümlü olunan topluluk” anlamında kullanılmıştır. Türkçede ise hem maddî hem manevî anlamda “koruyan, gözeten, dayanışma kurumu” olarak kökleşmiştir.
Aile, bu kökeniyle aslında “sorumluluk” demektir. İnsan, aile içinde başkasını gözetmeyi, başkasının yükünü yüklenmeyi öğrenir. Ve bu yüklenme, insanı ağırlaştırmaz; aksine olgunlaştırır.
Türk edebiyatında aile, çoğu zaman, bir çınar gibi tasvir edilir. Çınar, kökleriyle geçmişe, dallarıyla geleceğe uzanır. Ahmet Hamdi Tanpınar aileyi, zamanın içindeki devamlılığın teminatı olarak görür. “Beş Şehir”deki şu cümlesi dikkate değerdir:
“Hayat, ancak bir hatıralar bütünü içinde, bir evin içinde gerçek olur.”
Tanpınar’ın ev dediği yer, aslında aile kurumunun sembolüdür. İnsan hayatı, aile olmadan dağınık kalır; aile ise hatıraları bir araya getirerek insana bir bütünlük sunar.
Aile, bireyin ilk okuludur. Çocuğun değerleri öğrenmesi, sevgiyi tatması, güveni hissetmesi hep bu küçük toplulukta başlar. Bir annenin şefkati, babanın himayesi, kardeşlerin paylaşımı insanın topluma atacağı adımların ön hazırlığıdır.
Mehmet Akif, aileyi “mukaddes bir ocak” olarak görür. Çünkü ocağın başında pişen yemek sadece karın doyurmaz, beraber yenilen lokmalarla gönül de doyar. Çocuk, annesinin gözünde merhameti, babasının sözünde vakarı, dedesinin duasında hikmeti öğrenir.
Dinî bağlamda da aile, insanın fıtratını koruyan bir unsurdur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in “Hepiniz çobansınız, hepiniz sürünüzden mesulsünüz.” buyruğu, aslında ailenin temel işlevini açıklar: korumak, gözetmek ve yönlendirmek…
Tabii ki bunun yanı sıra aile, bireyin gelişimini sadece bilgiyle değil, sevgiyle besler. İşlevi yalnızca nesilleri sürdürmek değil; kalpleri büyütmek, değerleri yaşatmaktır.
O yüzden diyebiliriz ki; bir aile, bir milletin kalbidir. Kalbi sağlam atan bir millet, tarihin her çağında dimdik durur.
H. İklil ABBASOĞLU
Yazar
“Bütün cihanı araştırdım. Güzel ahlâktan daha üstün bir liyakat bulamadım.” (Hz. Mevlâna)İnsanlar arasındaki ilişkilerde ahlâk, toplumun temel direği olarak kabul edilir. Güzel ahlâk, insanın karakter...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU
Nice şaire esin kaynağı olmuş şehir… İstanbul… Ne yalnızca bir mekândır o, ne de geçmişe hapsolmuş bir zaman kırıntısı. İstanbul, katman katman bir hafıza, çağları aşan bir ruh, insanın hem yüreğinde ...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU
Sorumluluk, yaşamın her anında ve her alanında bizi şekillendiren derin bir bilinçtir. Bu bilinç, çevremizden ailemize, arkadaşlarımızdan mesleğimize, dünyamızdan kendi özümüze kadar uzanan geniş bir ...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU
İnsanı insan yapan değerlerin başında edep ve hayâ gelir. Edep, bir insanın hem kendisine hem de başkalarına karşı duyduğu saygı ve nezaketle şekillenen bir erdemdir. Hayâ ise utanma duygusunun inceli...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU