Ebu Fukeyhe (r.a.)
Ebû Fukeyhe (r.a.) puta tapan bir putperestin yanında köleydi. Kalbi İslâm’la nurlanmıştı. Fakat efendisi onun İslâm’a girip Müslüman olmasını bir türlü hazmedemiyordu. Çünkü o kendisine bile faydası olmayan, kör, sağır, cansız putlara tapmaktaydı. “Nasıl olur da bir köle olduğu hâlde bizim yolumuzu terk eder?!” diyor, onu bir tek olan Allah inancından vazgeçirmeye çalışıyordu.
Ebû Fukeyhe’yi inandığı hak dinden vazgeçiremediğini anlayınca çeşitli işkencelere tabi tutuyor, eza cefa çektiriyordu. O kadar ki güneşin alev alev yanan sıcağında onu çöllere götürüyor, kızgın çakıl taşlarının ve kumların üzerine sırtüstü yatırıyor, üzerine kalkamayacağı kadar ağır taşlar koyarak ona inancından dolayı zulmediyordu.
Ebû Fukeyhe’de imanından zerre kadar pişmanlık duygusu görülmüyordu. O an için, Allah’a sığınmak ve sabretmekten başka silahı da yoktu.
Efendisi onu her geçen gün daha değişik işkencelere maruz bırakıyordu. Ayağına bağladığı kocaman zincirlerle sokak sokak dolaştırıyordu. Ayrıca Ebû Fukeyhe, çeşit çeşit hakaretlere de maruz kalıyor; taş yağmuruna tutuluyor, alaya alınıyordu.
Bir ara, müşriklerden Safvan b. Ümeyye, onu gördü. Alay ederek, “Söyle bakalım, senin Rabb’in ve mabudun benim babam değil mi?” dedi.
Ebû Fukeyhe, yaydan fırlayan ok gibi haykırdı:
“Baban da kim oluyormuş?! Benim de senin de babamın da babanın da Rabb’i ve mabudu ancak Allah’tır.” diyerek yüksek sesle bağırarak hakikati haykırdı.
Bu cevap, müşriki hiddete getirmeye yetmişti. Ebû Fukeyhe’nin boğazında takılı bulunan ipi hızlıca çekmeye başladı. Yanındakilerin de kışkırtmasıyla ipi o kadar çekti ki Ebû Fukeyhe (r.a.)’nin neredeyse nefesi kesilmiş, boğulacak dereceye gelmişti.
Bu sıkıntıları niçin çekiyordu? Hak ve hakikate inandığı için değil miydi? Hak dava uğruna hiç çekinmeden canını feda etmeye hazırdı. Hak dava için yeri gelince feda edilmeyen canın, malın ne gereği vardı, ne ehemmiyeti olabilirdi?! Bir Allah’a verebileceği tek sermayesi canı idi. Onu da Rabb’inin uğrunda seve seve vermeye hazırım, diye düşündü.
Ebû Fukeyhe, imtihanı kazanmıştı. Cenâb-ı Hak bir sebep halk etti. Tam o anda Hz. Ebû Bekir (r.a.) çıkageldi. Şefkat dolu kalbi bu işkenceye dayanamadı. Onu satın aldı ve hürriyetine kavuşturdu.
Ebû Fukeyhe (r.a.), hürriyetine kavuştuktan sonra, ikinci kafileyle Habeşistan’a hicret etti. Hicret’ten hemen sonra, Bedir Gazvesi’nden önce vefat etti. Allah ondan razı olsun!
N.Nida DURAN
Yazar
Hicret sırasında Peygamberimiz’in gece yarısı gözleri önünde Mekke’den çıkıp Medine’ye doğru yola çıkması, müşrikleri çileden çıkarmıştı. Peygamberimiz’le Hz. Ebû Bekir’i Medine’ye girmeden bulmalı, v...
Yazar: N.Nida DURAN
Ebû Humeyd (r.a.), ensardandı. Hicret’ten sonra İslâm’la şeref bulmuş ve Müslüman olmuştu. Uhud Savaşı’ndan itibaren Hazreti Peygamberimiz (s.a.v.)’le birlikte bütün savaşlara iştirak ederek Allah yol...
Yazar: N.Nida DURAN
Ebû’d-Derdâ (r.a.)’ın asıl ismi “Uveymir” olup “Ebû’d-Derdâ” künyesidir. İslâm’a girişi çok gariptir… Hanımına varıncaya kadar herkes Müslüman olduğu hâlde, o bir türlü İslâm’a giremiyordu. Onun İslâm...
Yazar: N.Nida DURAN
Hz. Beşir (r.a.), Medineliydi. İkinci Akabe Biatı’na iştirak etmiş, her türlü tehlikeye karşı Allah’ın Rasûlü’nü koruyacağına dair orada söz vermişti. Hayatı boyunca bu sözüne canı gönülden sadakat gö...
Yazar: N.Nida DURAN