Ebû Dücâne (r.a.)
Ebû Dücâne (r.a.), cesur bir sahabiydi. Allah ve Resûlü yolunda her an canını vermeye hazırdı. Bedir Savaşı’nda olduğu gibi Uhud Savaşı’nda da bunun alameti olarak başına kırmızı bir sarık sardı. Bunu gören Ensar, “Ebû Dücâne yine ölüm sarığını sardı!” dediler.
Hz. Ebû Dücâne, Peygamberimizin, hakkını vermek şartıyla kendisine teslimettiği kılıç elinde olduğu hâlde, çalımlı ve gururlu bir şekilde düşman saflarına doğru ilerlemeye başladı.
Sahabe-i Kirâm, Ebû Dücâne’nin gururla yürümesini hoş karşılamadılar. Bu sebeble onun helak olmasından korktular. Bunun üzerine Peygamberimiz:
“Allah bu yürüyüşü, şu harp meydanlarından başka yerde sevmez” buyurdu.
Peygamberimizin vermiş olduğu kılıcın hakkını vererek önüne çıkanı saf dışı bırakıyordu.
Uhud Harbi’nin birinci safhasında Hz. Ebû Dücâne ve diğer sahabilerin gayretleri neticesinde ilk anda büyük bir zafer kazanılmıştı. Bunun için mücahitler, müşriklerin bırakmış olduğu ganimetleri toplamaya başladılar. Bu arada Peygamberimizin kesin talimatı olmasına rağmen okçular da yerlerini terk ederek ganimet peşine düştüler.
Fırsat bekleyen müşrikler, arkadan saldırdılar. Birçok mücahit şehit düştü.
Bu arada Peygamberimizin “ölüm haberi” şayiası yayıldı. Mücahitlerin moralleri bozuldu. Oysa müşrikler, Mus’ab bin Umeyr’i (r.a.) şehit etmişlerdi. Onu Peygamberimiz zannederek, “Muhammed’i öldürdük!” diye bağırmışlardı. Peygamberimiz ise düşmanla savaşıyordu. Bu arada Muhacirden ve Ensar’dan olmak üzere 14 fedai, Resûlullah’ı canları pahasına koruyorlardı. Ebû Dücâne de bunlardan birisiydi. Vücutlarını Peygamberimize siper etmişlerdi.
Bu arada azılı müşriklerden Abdullah bin Humeyd, Peygamberimizin sağ olduğunu gördü. Vakit kaybetmeden atını o yöne sürdü ve şöyle sesleniyordu:
“Ben Züheyr’in oğluyum. Bana Muhammed’i gösterin. Vallahi ya onu öldürürüm yahut ben ölürüm!” diye bağırıyordu. Müslümanlardan hiç kimsenin karşısına çıkamayacağına ihtimal vermiyordu. Birden karşısında Ebû Dücâne’yi görünce afalladı.
Ebû Dücâne, bu gözü dönmüşü görürce kılıcını İbni Humeyd’in atının bacaklarına çaldı. At çökünce de, bir vuruşta müşriği cansız yere serdi. Ebû Dücâne’nin bu gayretini gören Peygamberimiz, ona duada bulundu: “Allah’ım, ben ondan nasıl razı isem sen de razı ol!” diye duada bulundu. Netice müşrikler geri çekilmek zorunda kaldılar. Savaş bittiğinde Peygamberimiz, Ebû Dücâne Hazretleri’ne verdiği kılıcı geri aldı. Peygamberimiz (s.a.v.) hazreti Ali(r.a.) efendimize , “Sen bu savaşta canla başla çalıştın. Sehl bin Hâris ile Ebû Dücâne de üstün muvaffakiyet gösterdi.” buyurarak tebrik etti.
Ebû Dücâne (r.a.) hiçbir kimse hakkında kötülük düşünmez, iyilik düşünür ve yapardı.
Ebû Dücâne, Hz. Ebû Bekir’in (r.a.) halifeliği sırasında vuku bulan Yemâme Savaşı’nda şehit olmuştur.
N.Nida DURAN
YazarHz. Cebbar (r.a.), Medine-i Münevvereliydi. İkinci Akabe Biatı vuku bulduğunda biat etti. Başta Bedir, Uhud ve Hendek’te olmak üzere, Peygamberimiz (s.a.v.)’le birlikte bütün savaşlara iştirak etti.Ha...
Yazar: N.Nida DURAN
Mekke’de hidayete yol bulanlar Hz. Peygamberimiz’in etrafında toplanıyordu. Müşrikler ise bu gidişten endişeleniyorlardı.Bir gün Mekke’de bir sokak başında müşriklerin ileri gelenleri Muhammed (s.a.v....
Yazar: N.Nida DURAN
Eğitim, her yerde ve her zaman hayat boyu devam eden bir gelişme sürecidir. Gelişmeye açık olan insanlar, kendilerinden daha bilgili ve tecrübeli olan kimselerden bilmediklerini öğrenirler ve yanlış b...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Hicret’in 10. yılıydı... Mekke fethedilmiş, İslamiyet daha geniş kitlelere yayılmıştı.İslam’ın kurtarıcı eli Becileoğullarına da ulaşmış, 150 kişilik bir heyetle Medine’nin yolunu tutmuşlardı. Cerir b...
Yazar: N.Nida DURAN