Ada’nın Bir Günü
Sevgili günlük,
Bugün neler oldu neler, anlatayım da sen de öğren. Okulda çıkan öğle yemeğini beğenip yemedim. Kantine koşup tost aldım. Bahçeye çıktım. Dolaşa dolaşa tostumu yemeye başladım. Tam o sırada omzumda bir el hissettim. Döndüm;öğretmenimdi.
“Benimle gelir misin Ada. Görmeni istediğim bir şey var.” dedi.
Birlikte yemekhanenin arka tarafına doğru gittik. Eliyle duralım, diye işaret etti. Okulumuzun sınırlarını belirleyen parmaklıkların arkasına bakmamı istedi. Çöp kutularının başında birikmiş birkaç çocuk, çöpü karıştırarak yiyecek arıyorlardı. Buldukları yiyecek artıklarını ellerindeki poşetlere dolduruyor, bir taraftan da yiyorlardı. Gördüğüm manzara karşısında çok şaşırdım.
“Neden çöpten buldukları artık yiyecekleri yiyorlar öğretmenim?” diye sordum.
“Her çocuk senin kadar şanslı değil Ada. Sen okul yemekhanesinde çıkan mis gibi yemeği beğenmedin, burun büktün, şımarıklık yaptın. Gidip tost aldın. Onların yemek yiyebilecekleri bir evleri, okulları, tost alacak paraları olsa hiç çöpten yemek yerler mi?” cevabını verdi öğretmenimiz.
Ne demek istediğini anlamıştım. Çok utandım. Öğretmenimiz idare ile konuşup bu çocukların karınlarını doyurmak için elinden geleni yapacağını söyledi. Ben de bir daha yemek seçmeyeceğim konusunda öğretmenime söz verdim.
Bugün yaşadıklarımı senden önce nineme anlattım. O da çok üzüldü ama aynı zamanda gerçekleri görüp akıllandığım için sevindiğini söyledi. Sevgiyle saçlarımı okşadı.
“Yiyeceği içeceği israf etmek doğru değildir. Sen de görmüşsün bugün. Çöpe atılan yemeğe muhtaç olan insanlar var. Onun için tabağına yiyebileceğin kadar yemek almalısın. Doymazsan annenden tekrar isteyebilirsin.” dedi.
“Haklısın nineciğim. Artık tabağımda yemek bırakmayacağım.”
“Aferin Adacığım. Yemek konusu açılmışken sana söylemek istediğim bazı şeyler var. Yemeği sadece karnımız doysun diye yemeyiz. Yiyip içmenin de bir adabı vardır. Güzel bir sofra kurarız. Ailemiz sofra başında toplanır. Birlik beraberlik olur. Büyükler masaya gelmeden küçükler yemeğe başlamaz. Sonra yemek bitirilmeden sofradan kalkılmaz. Yemek yerken sandalyeye dik, masaya yakın oturulur. Ağız şapırdatılmaz. Burunla oynanmaz. Peçete kullanılır. Yemek yerken cep telefonu, tablet gibi aletlerle ilgilenilmez. Sofradan kalkarken izin istenir. Yemeği pişiren kişiye ‘Eline sağlık.’ denir. Bir de yemeğe oturmadan önce ve yemek bittikten sonra eller iyice yıkanır.”
“Öğrenmem gereken ne çok şey varmış nineciğim.”
“Hayat bir okul ve haklısın öğrenmemiz gereken çok şey var. Bu yaşımda ben bile her gün yeni bir şey öğreniyorum. Sen çok zeki bir kızsın. Hemen öğreneceğine eminim.”
“Öğrendim bile çünkü seni can kulağı ile dinledim. Öğrendiklerimi yarın Aslı’ya, Elif’e, Murat’a, Barış’a, Buse’ye de anlatacağım.” dedikten sonra odama geldim. Kapağını açtım ve tüm olup bitenleri bir bir anlattım sana. “Aferin Ada.” dediğini duyar gibiyim.
Bugünlük bu kadar sevgili günlük. Yarın buluşmak üzere.
Sibel UNUR ÖZDEMİR
YazarMetin Bey okuduğu gazeteden başını kaldırarak oğluna baktı. Ersoy kitaplığının önünde oturmuş, bazı kitapları alıyor, bakıyor, ayırıyor, sonra tekrar yerine koyuyordu. Metin Bey, oğluna merakla ne yap...
Yazar: Sibel UNUR ÖZDEMİR
Bugün bayram, çok mutluyum. Dedemle babam bayram namazından geldiler. Dedem bize sıcak simitler, rengârenk balonlar getirmiş. Uçan balonlar salonda kendilerine yer buldular. Salonumuz çok güzel oldu. ...
Yazar: Sibel UNUR ÖZDEMİR
(Hacivat, Karagöz’ün evinin önüne gelir ve arkadaşına seslenir.)Hacivat: Karagöz’üm. Karagöz’üm.(Karagöz gözlerini ovuşturarak pencereye çıkar.)Karagöz: Ne var Hacı Cavcav? Beni niye tatlı uykumdan uy...
Yazar: Sibel UNUR ÖZDEMİR
Manastırlı Müderris Abdülhamid Efendi, kendi memleketinde müftü iken düşman işgali ve esarete dayanamayıp Türkiye’ye gelmişti. Bir süre sonra Manisa Müftülüğü’ne tayin edildi. Ne var ki, bu defa da Ma...
Yazar: İsmail ÇOLAK