Nasıl Gelmişim
Korku bilmez gözüm, bükülmez kolum
Ta Asya'dan dura, dura gelmişim
Karlı yüce dağlar kesemez yolum
Atımı dört nala süre süre gelmişim
Altay dağlarında sümbül toplayıp
Kır atımla dere, çaylar atlayıp
Malazgirt'i meydan, meydan katlayıp
Düşmana kılıcı vura vura gelmişim
Tanrı dağlarının üstü göğüdü
Korkut atamızdan aldım öğüdü
Sarınca düşmanlar Bor·u, Söğüt'ü
Düşmanı ikiye yara yara gelmişim
HocaYesevi'den, süzgün özümüz
Düşman olsa dünya korkmaz gözümüz
Çağlar açıp çağlar kapar sözümüz
On yedi devleti kura kura gelmişim
Asya'nın ortası, yurt ötesinde
Nefes aldırmayıp, hep ensesinde
At kişnemesinde kılıç sesinde
Düşmanları cenkte yora yora gelmişim
Mertlik bileğini, yürek köznü
Yere düşürmedim Hakk'ın sözünü
Erenler yolunu, Nebi izini
Kurtlara kuşlara sora sora gelmişim
Hulusi TATAR
Şair
Hicret’ten önce orası Yesrib adında bir yerleşim yeriydi. Yesrib kelimesi, “fesat” anlamına gelen ‘serb’, yahut “kınama” anlamına gelen ‘tesrib’ kelimesini çağrıştırdığından dolayı bu isim Peygam...
Yazar: Ali AKPINAR
Yıllar önce İstanbul’da bir ortaokulda müdür yardımcılığı yaparken, idare odasına, on iki-on üç yaşlarında iki çocuk, onların annesi ve bir de dedeleri geldi. Sade kıyafetlerinden ve çekingen tavırlar...
Yazar: Aydın BAŞAR
Bu sancak rengini kandan almıştır,Hiç kimsenin kan dökmeye hakkı yok!..Bu topraklar ceddimizden kalmıştır,Hiç kimsenin taş sökmeye hakkı yok!..Erdik yine Çanakkale meşkine,Gurbet elde kalan, dönmüş şa...
Şair: Halil GÖKKAYA
İstanbul’un fethi kendinde bir ideal olan Şehzade Mehmed’in ilk işinin kutlu fethin olacağı şayiası tahta geçmeden halk arasında dilden dile yayılır. Sultan Mehmed Han saltanat tahtında oturunca, Biza...
Yazar: Bekir AYDOĞAN