 
                Sel Ağzında Yuva Yapmak
Adâlet, haklıya hakkını vermek, zâlime engel olup mazlûmu korumaktır. Haksızlığı gidermeye çalışırken yeni mazlumlar üretmemek, ata ot, aslana et vermektir. Adâlet, işi ehline vermek böylece insanlara dengeli hizmeti sağlamaktır. Adâlet, şehri düşmanlardan, felâketlerden koruyan sur, milletleri yükselten onurdur.
Adâlet, mazlûmun başını çekinmeden dayadığı omuz, insanların yüzüne bakan gülümseyen yüzdür. Adâlet maddî ve manevî kalkınmanın temel motoru, cemiyetin selâmetinin vazgeçilmez sebebi ve şartıdır.
Tarihte birçok hükümdar, sultan, kral, imparator, tiran gelip geçti ama yaşayanlar, güzel isim bırakanlar adâleti esas alanlardır. Adâlet, mahkeme salonlarında hâkimin başı üstünde duran “Adâlet mülkün temelidir.” cümlesinden ibaret basit bir levha değil, hakkı hak sahibine teslim etmenin resmidir. Kaç hâkim önündeki davaya bakmadan dönüp bu yazıyı okur doğrusu hep merak etmişimdir.
Adâlet, Hz. Ömer’i örnek verme türünden bir züğürt tesellisi asla değildir. Ömer’i anıp zulmüne türlü bahanelerle devam edenlerin o şanlı halîfenin yüzüne yarın nasıl bakacakları doğrusu merak konusudur. Adâlet, devleti yönetenlerin asla sapmamaları gereken şaşmaz bir pusuladır.
Bu pusuladan inhiraf edenlerin yönettikleri ülkelerin hâlini tasvire gerek var mı? Yönetimde en önemli adâlet göstergelerinden biri iş ehline vermek, liyakati şiar edinmektir. Unutulmasın ki mazlûmun dilekçesi ile Allah arasında perde yoktur...
Rivayet ederler ki; bir valisi Ömer bin Abdülaziz’den yönettiği şehrin etrafına sur inşâ etmek için para ister. Ömer bin Abdülaziz’in cevabı tarihe not düşecek mahiyettedir. Şöyle der: Adâletle hükmet sura gerek kalmaz.
Çoluk çocuk, kadın yaşlı demeden katleden çağın vampiri Netenyahu işlediği zulmün karşılıksız kalacağını sanmasın. Sel yatağına kurduğu kanlı yuvaların günü gelince yerle bir olacağını, mazlûmların kanında boğulacağını unutmasın.
Bizim yöneticilerimizin de adâlet konusunda hassas davranmaları şarttır. Yönetici -hayatın her kademesindeki- âdil olmaz, hakkı yerine getirmez, mazlûmların âhına kulak vermez, gözyaşlarını görmezden gelirse boşuna çabalayıp durmasın; yaptıkları nakş-ber-âb, amelleri çöldeki seraptan başka değildir. Osmanlı Devleti’nin son dönem şahitlerinden Diyarbekirli Sait Paşa bir sayfada söylemek istediklerimizi bir beytin mısralarına sığıştırmayı başarmış:
Eşk-i mazlumân ile te’sîs-i umrân eyleyen
Bir kuşa benzer ki seyl ağzında yapmış lâneyi
(Mazlûmların gözyaşlarıyla umran (medeniyet, bayındırlık, mutluluk) tesis edenler sel ağzında yuva yapmış kuşa benzer.)
İnsan hâkimlerinin ibret almaları gereken bir ders. Sel, kopup gelince bırakın kuş yuvasını önüne ne çıkarsa devirir, sürükler götürür. Mazlûmların gözyaşları pahasına inşâ etme çabasında olanlar dikkat…
Mahmut KAPLAN
Yazar 
                                    Atalarımız İslâm dâiresine girdikten sonra ortak mirasa elden geldiğince katkıda bulunmaya çalışmış; bu medeniyeti geliştiren üç büyük milletten biri olmuş; İslâm inancının neticesi olan insan merke...
Yazar: Mahmut KAPLAN
 
                                    Çiçeklerin en muhteşemi, gözü, gönlü açan çiçeklerin şahıdır. Klâsik şiirimizde, halk şiirimizde, modern şiirimizde de baş tacı edilen çiçektir… Neden mi söz ediyorum? Gülden tabii ki… Gül Türkçemize ...
Yazar: Mahmut KAPLAN
 
                                    İstanbul, Konya gibiKudüs bizim canımız.Senden miraca çıktıBiricik Sultânımız.Övülmüş kutlu şehir,İlk kıblemiz Kudüs’tür.Her dem yüreğimizdeSolmayan güzel süstür.Beş vakit gönüllerdeAçan Mescid-i Aksâ...
Şair: Bestami YAZGAN
 
                                    Çocukluk günlerim dün gibi hafızamda. Hiç büyümemişim, yaşlanmamışım, yetmişi devirmemişim sanki. Oysa ömür, yokuştan iner gibi, bir bulut geçer gibi elden uçup gidiyor. Dönüp bakıyorum dün; sisli bul...
Yazar: Mahmut KAPLAN
 
        