Topluma Karşı Sorumluluklarımız
İslâm, toplumun düzenli ve sağlıklı işleyebilmesi için ortak sorumluluklar ve haklara riayet edilmesi gerektiğini öğretir. Bu anlayış, günlük alışverişlerden toplumsal yönetim gibi hayati meselelere kadar geçerlidir ve haklar konusu ilişkilerin temelinde yer alır.
Örneğin, “Tartıyı adaletle yapın, teraziyi eksik tutmayın.” emri, hem hak ihlallerinin önüne geçmeyi hem de topluma yönelik potansiyel tehlikeleri işaret eden ilahi bir uyarıdır. Toplumda hak ve hukuka saygı göstermeyen kişiler, başkalarının haklarını gasp ederek veya haksız kazanç elde ederek toplumda adaletsizliğe neden olabilir.
Ayrıca, mağdur olan kişiler de haksız yollardan haklarını geri almaya çalışabilirler. Bu tür ihlalleri önlemek, öncelikle yöneticilerin sorumluluğundadır ve hukukun bir gereği ve kamusal bir hak olarak görülmelidir. Toplumun adaletle yönetilmesi, hem bireylerin hem de toplumun haklarını korur. Hak ve sorumluluklar iç içedir ve bu durum hakların güvence altına alınmasını sağlar.
Hak ve sorumluluk bilincine sahip bireyler ve toplumlarda, hukuka uyum ve adalet egemen olur; bu da haksızlıkların minimize edilmesine yardımcı olur. Hak ve adalet temelinde kurulan sosyal ilişkiler, hem huzurlu ve mutlu bir yaşam hem de uhrevi kurtuluş sağlar. Ancak, hak ihlalleri ve hukuksuzluk sosyal karmaşa yaratır ve ahirette kayıplara yol açar. Peygamber Efendimizin “Zulümden sakının! Çünkü zulüm kıyamet gününde karanlıklar olacaktır.” hadisi, bu durumu açıkça ifade eder.
Her insanın, diğer canlılara karşı yerine getirmesi gereken görev ve sorumlulukları vardır. Haklar, görevler ve borçlar karşılıklıdır; yani bir kişi bazılarına karşı sorumlu ve borçlu olurken, bazılarına karşı alacaklıdır. Bu durum, insanın varoluşunun bir parçasıdır. Haklara riayet eden kişi, aslında Tanrı’nın yanında bir yer edinmiş olur. Dolayısıyla, kişinin hayatının her anında Hakk’a ve Hakk’ın yanında olmaya özen göstermesi, yaratılışının gereğini yerine getirmesi anlamına gelir.
Kur’an-ı Kerim’de tanımlanan iman, sadece inançla sınırlı değildir; aynı zamanda dinî emir ve yasaklara uymayı da içeren bir taahhüttür. Bu bağlamda iman, kişinin kendi özgür iradesiyle Allah’a karşı söz vererek ahde vefa yükümlülüğünü kabul etmesi anlamına gelir.
Kur’an-ı Kerim’de ahde vefanın önemi, insanın iman ederek Allah ile bir anlaşma yapması ve bu anlaşmanın gerektirdiği sadakate riayet etmesi şeklinde vurgulanır. Bu nedenle, ahde vefa Kur’an’da sıkça vurgulanan bir konudur. Allah’a ve insanlara verilen sözler, İslami sorumlulukların bir parçası olarak kabul edilir ve bu sözleri yerine getirmek, İslam ahlakının temel prensiplerinden biridir.
Ahde vefa, kişinin verdiği sözlere sadık kalması, doğru sözlü ve güvenilir olması anlamına gelir ve bu, İslâm’ın en önemli ilkelerindendir. Ahlak bilimcileri, ahde vefanın yüksek bir erdem olduğunu çünkü kişinin verdiği sözlere uymak için kendi kendine baskı yaparak hareket etme zorunluluğunu hissetmesi gerektiğini belirtirler. Bu durum, kişinin söz verdiği şeyin gerekliliklerine uymak için ekstra bir çaba göstermesi anlamına gelir.
Editör
YazarSorumluluk, yaşamın her anında ve her alanında bizi şekillendiren derin bir bilinçtir. Bu bilinç, çevremizden ailemize, arkadaşlarımızdan mesleğimize, dünyamızdan kendi özümüze kadar uzanan geniş bir ...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU
Allahu Teâlâ’nın insanlara verdiği her şey emanettir. İnsanın canı, bedeni, tasarruf ettiği malları, yiyip içtiği her şey Allah’ın bir lütfudur. Allah’ın diğer mahlûkattan farklı olarak insanlara verd...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Allah, her şeyin yaratıcısı ve yöneticisidir. O, gökleri ve yeri yaratan, her şeyin üzerinde gücü olan tek varlıktır. O'ndan başka hiçbir yaratıcı yoktur. Allah, her şeyi gören, işiten ve her şeyin iç...
Yazar: Editör
Evlilik, hayatın en özel ve en önemli adımlarından biridir. İki insanın bir araya gelerek birbirlerine olan sevgi, saygı ve bağlılıklarını taçlandırdığı bir yoldur. Ancak, mutlu bir başlangıcın ardınd...
Yazar: Gülşen CANPOLAT