Esmâü’l-Hüsnâ: El-Ehad
El-Ehad: Bir Olan, Yegâne Olan, Bir Benzeri Olmayan
El-Ehad, mutlak vasıf olarak sadece Allah hakkında kullanılır. Parçalanmayan, ikilenmeyen, ikincisi bulunmayan anlamına gelir. Yüce Allah birdir, zâtında kısımlara ayrılması muhaldir. Yüce Allah, vâcibü’l-vücud olup, varlığı kendi zâtının gereği olduğu için, bir benzeri mümkün değildir.
El-esmâü’l-hüsnâ/Allah’ın en güzel isimleri, bize O’nu tanıtan ve O’nun bu isminden hisse almamızı sağlayan, bu mânâda her birisi ahlâkî hayatımızda anlamlandırılması gereken niteliklerdir. Aynı zamanda, Yüce Allah’ın “el-Vâhid” ism-i şerîfi bize hayatımızın her alanında tevhîd aramamız gerektiğini de öğretiyor.
Çünkü İslâm dininin özünü, tevhîd inancı oluşturur. Tevhîd, her şeyden önce, Allahu Teâlâ’yı zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde bir kabul edip zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde O’na bir başkasını denk, emsal ve ortak tutmamak demektir. İnanan insana gerekli olan, Allah’ı isim ve sıfatlarıyla bilmesi ve O’na yürekten inanıp bağlanmasıdır.
Tevhîd, bir binanın su basmanı gibidir. Nasıl ki binalar zemin etütleri iyi tespit edilmeden, kaç nokta şiddetindeki bir depreme dayanıklı olacağı matematiksel mânâda iyi hesaplanmadan yapılınca her zaman risk faktörü taşırsa işte tevhîd inancı da buna benzer.
Evvelâ, kişilik etütleri iyi yapılmalı, insanımız tevhîd inancı doğrultusunda yetiştirilirken kaç derecelik bir şirk, küfür ve inkâr şiddetindeki fikir depremine dayanabileceği önceden iyi tespit edilmeli ve buna göre tevhîd eğitimi verilmelidir. Dolayısıyla, birey ve toplum yapısında tevhîd inancı, sağlam temeller üzerine oturtulmadan sağlam duruşların ve şahsiyetli kişiliklerin ortaya çıkması veya sürdürülmesi kolay değildir.
Tevhîd inancı insana gönülde, dilde ve davranışlarda istikamet alışkanlığı kazandırır. Bu sebeple, kıldığımız namazların her rek’atında okuduğumuz Fatiha Sûresi’nde, “Bizi doğru yola ilet.” şeklinde geçen âyet; insanın hakka, iyiye, güzele yönelmesinin ve her türlü sapıklıktan uzak kalmayı isteme arzusunun bir yansımasıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, “Doğru yol/Sırâtü’l-Müstakîm” ifadesini bir şekilde sahabeye bizzat açıkladığını Cabir İbn Abdullah (r.a.) şöyle rivâyet ediyor:
“Rasûlullah (s.a.v.)’ın yanında idik. O, yere bir çizgi çizdi. Bu çizginin sağına iki, soluna da iki paralel çizgi daha çizdi. Sonra elini ortadaki çizginin üzerine koydu ve dedi ki: ‘Bu, Allah’ın yoludur.’ Sonra şu âyeti okudu: ‘Bu, benim dosdoğru yolumdur, ona uyunuz; başka yollara uymayınız ki onlar sizi Allah’ın yolundan ayırır.”
Kur’ân-ı Kerim’de, “Allah’ın yoluna uymayı, topluca O’nun ipine sarılmayı, çözülüp parçalanmamayı, birlik ve beraberlik içinde yaşamayı” korumamız gerektiği dile getirilir. Bu âyetlerden birkaçı şöyledir: “Hepiniz, Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanıp ayrılmayın.”, “Allah’a ve Rasûlü’ne itâat edin. Birbirinizle çekişmeyin, aksi takdirde zaafa düşer, kuvvet ve devletinizi elden kaçırırsınız.”
Yüce Allah, birinci âyette geçen ilâhî uyarıya kulak vermemenin neticesini, açıkça, ikinci âyette beyân eder. Gökten yere uzatılmış olan kurtuluş ipi Kur’ân’a sarılıp tutunmadığımız zaman İslâm toplumunun çözülüp dağılacağını, kuvvet ve iktidardan olacağını vurgulamaktadır.
Bu, İslâm ümmetinin özünü yitirmesi, ecelinin gelmesidir. “Her ümmetin bir eceli vardır.” âyetinde geçen ‘ecel’den, sadece ümmetin fizikî varlığının sona ermesi mânâsına gelen helâk değil, değerler bazında kimliğini kaybetmesi anlaşılmalıdır.
Demek ki İslâm ümmetinin birliğini ve bütünlüğünü bozucu, toplumun sosyal dokusunu parçalayıcı en büyük unsur, tefrika/bölücülüktür. Bu nedenle Müslümanlar hiçbir zaman sosyal yapımızı parçalamaya yönelik davranışlara prim vermemelidirler.
O hâlde, mutlak Vâhid ancak ve ancak şanı yüce olan Allah’tır; mutlak vahdet de O’na mahsustur. Müslümanlar olarak, vahdetten ayrılmayalım.
Editör
YazarBir önceki yazımda, din gelişiminin bebeklikten itibaren başladığını ifade etmiştim.Anne ve babalar ile eğitimciler, çocuğun din gelişimini yaşa uygun olarak bilmek zorundadır. Bunun yanında, verilece...
Yazar: Eşref BOLUKÇU
Çocuklarıyla iletişim problemi yaşamayan anne baba yok gibidir. Genel anlamda iletişim problemlerinin başında, anne babaların çocukları kendi yetiştikleri çağa göre yetiştirmek istemeleri gelmektedir....
Yazar: M. Emin KARABACAK
Mahalle; bir kentin, bir kasabanın veya büyükçe bir köyün, yönetim bakımından bölündüğü, çeşitli yapı birimleri ve insan topluluklarından oluşan en küçük parçası olarak tanımlanır. Bu tanım, mahalleyi...
Yazar: Editör
Ruhumuz sığmaz âlemeBu mekânlar almaz biziDoldursan sığmaz kalemeBu mekânlar alamaz biziSanma cüssemiz büyüktürKirli ruh bedende yüktürBu dünya bile küçüktürBu mekânlar almaz biziYanar yanar kül oluru...
Şair: Hulusi TATAR