Muhammed Cümlenin Şâhı
Cemi’-i enbiyâlardan
Muhammed cümlenin şâhı
Yüzü nurundan almışlar
Felekler şems ile mâhı
Yedi kat gökleri geçti
Kadem arş üstüne bastı
Erişdi kâbe kavseyne
Tavâf eyledi dergâhı
Anın seyr ü sülûkundan
Melekler âciz olmuşlar
Ki bin yılda varamazlar
O bir demde varıp râhı
Vereydim cânımı kurban
Senin yoluna ey Ahmed
Acep bir kez yüzün görsem
Seher vakti sehergâhı
Bu Eşrefoğlu Rûmî’nin
Günâhı çokdurur gâyet
Şefâat kıl yâ Muhammed
Yüzün şems ü kamer mâhı
Eşrefoğlu Rûmî (1353-1469)
Eşrefoğlu Rûmî, tasavvufî halk edebiyatının önde gelen şairlerindendir. Şiirlerinde Yûnus Emre havasını görmek mümkündür. Öyle ki bir kısım şiirlerinde sadece kelimelerin yerleri değişmiş gibidir. Şiirlerinin büyük bir kısmında nasihat havası sezilir. Şair, nefis terbiyesi üzerinde çok durur. Ona göre insanın mutluluğa ermesi için, nefsî arzularına gem vurması gerekir. Aksi takdirde huzur bulması imkânsızdır.
Kendisinin kuvvetli bir söyleyişi olmamakla birlikte, fikirleri ve buluşları ile kendisinden sonra gelen birçok şaire örnek olmuştur. Sözgelişi onun:
Cihânı hiçe satmaktır adı aşk
Döküp varlığı gitmektir adı aşk
Elinde sükkeri ayruğa sunup
Ağuyu kendi yutmaktır adı aşk
Belâ yağmur gibi gökden yağarsa
Başını ona tutmaktır adı aşk
Bu âlem sanki oddan bir denizdir
Ana kendini atmaktır adı aşk
Var Eşrefoğlu Rûmî bil hakîkat
Vücûdu fânî etmektir adı aşk
Yine aynı redifli
Cefâ vü renc ü mihnetdir adı aşk
Firâkı derd-i firkatdir adı aşk
Verüp rahatları mihnetle alup
Dün ü gün âh u hasrettir adı aşk
Bir oddur kim câna düşmüş yanadur
Yürek dolu hararettir adı aşk
Kararı yok bu aşkın bî-karardır
Ki dürlü dürlü hâlettir adı aşk
Münezzehtir gehi iki cihândan
Dükâliden ferâgattir adı aşk
Gönülde derd-i yâr ancak hemîndir
Bu halktan kamu uzlettir adı aşk
Bu aşkı kimse vasfetmez dil ile
Gam u gussa vü hayrettir adı aşk
Sıfattır ma’şuka bu aşk-ı âşık
Ki aşk u ma’şuk bir zattır adı aşk
Bu aşkı ol bilir kim âşık oldu
Nice tevhid-i vahdettir adı aşk
Sorarsan aşkı Eşrefoğlu Rûmî
Tamam Dost ile vuslattır adı aşk
Şiirine 18. yüzyılın meşhur şairi Şeyh Gâlip:
Kevser-i âteş-nihâdın adı aşk
Düzâh-ı cennet-nümânın adı aşk
Bir lûgat gördüm cünûn isminde ben
Anda hep cevr ü cefânın adı aşk
kıtasıyla bir nazîre yazmıştır.
Hz. Muhammed (s.a.v.)’in bütün peygamberlerin padişahı olduğunu söyleyen Eşrefoğlu Rûmî Güneş ve Ay, parlaklığını O’nun yüzünden almıştır diyerek hüsn-i ta’lîl sanatı yapıyor.
Arapça olan “enbiyâ” kelimesi “nebîler” demektir. Şair bunu enbiyâlar şeklinde söylemek suretiyle tekrar çoğul hâle getirmiş. Bu yanlış kullanım, onun, Arapça olan bu kelimeyi bilmediğinden değil, kelimeyi vezne uydurma mecburiyetinden kaynaklanıyor.
İkinci kıtada Hz. Muhammed (s.a.v.)'in Mirac’a yükselmesi anlatılıyor. Hz. Muhammed (s.a.v.), yedi kat göğü geçerek arş-ı âlâya ayak basmıştır. Burada Rabb’i ile buluşan Hz. Muhammed (s.a.v.)’in, Rabb’i ile arasındaki mesafe iki yay aralığı (kâbe kavseyn) belki daha yakın (ev ednâ) idi. Burada Necm Sûresi’ne telmihte bulunulmuştur.
Hz. Muhammed (s.a.v.)'in Mirac’ı esnasında gökteki bütün varlıklar ve melekler kendilerini âciz hissetmişlerdir. Çünkü Allah, Habîb’ine verdiği ayrıcalığı hiçbirine vermemiştir.
Şair, böyle büyük bir Peygamber (s.a.v.)’i bir kez olsun görme ümidindedir. O’na, canını kurban edecek kadar büyük bir tutkuyla bağlı olan Eşrefoğlu’nda, müjdeler getirdiğine inanılan ve bolluk bereketin vakti olan bir seher vaktinde, hiç olmazsa, sâdık kabul edilen o vakitte, rüyada olsun görme isteği hâkimdir.
Son kıtada, Rahmet Peygamberi, şefâat kaynağı olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’den şefâat dileyen Eşrefoğlu Rûmî, günâhının çok olduğunu bu günahlarının da ancak Onun şefâat etmesi hâlinde affedileceği ümidini taşıyor.
Vedat Ali TOK
YazarŞeref Hanım (1808-1861)Sen gevher-i gencîne-i hikmetsin efendimDeryâ-yı keremde dür-i kudretsin efendim Geldi nice peygamber-i zi-şân bu cihânaSen cümlesine seyyid ü servetsin efendim Mahbûb...
Yazar: Vedat Ali TOK
Şeyyâd Hamza (13. yüzyılın sonu?-14. yüzyılın ikinci yarısı?)Senün aşkun kamu derde devâdur yâ RasûlallahSenün katunda hâcetler revâdur yâ RasûlallahSenün nûrun gören gözler ne ay gözler ne yılduzlarN...
Yazar: Vedat Ali TOK
Şihâbüddîn-i Sivasî, Selçuklu Devleti’nden Osmanlı Devleti’ne geçiş döneminde tefsir, hadis, fıkıh, nahiv ve tasavvufî eserleri ile etkin olmuş biridir. Sivasî, aynı zamanda Zeyniyye Tarîkatı’nın Anad...
Yazar: Fatih ÇINAR
Tasavvuf tarihi boyunca bütün mutasavvıflar eserlerinde aşk ve muhabbetten söz etmişlerdir. Aslında esas gayeleri, kalbin bir eylemi olan tevhîdi/birliği yaşayarak öğrenmek ve etrafındakilere tavsiye ...
Yazar: Musa TEKTAŞ