Çorbanın Buğusu
Ramazan günüydü. Annesi Bilal’e mutfaktan seslendi:
“Oğlum Bilâl, biraz gelir misin?”
Bilal salondaki koltuklardan birine oturmuştu. Orucun verdiği bitkinlikle sessiz ve hareketsiz duruyordu. Annesinin seslenmesiyle kalktı. Bitkin bitkin mutfağa doğru yürüdü.
Annesi mutfakta bir sürü yemek yapmıştı. Yemek kokuları ortalığı sarmıştı.
“Buyur anneciğim.” dedi Bilal.
Annesi Bilal’e yöneldi ve şunları söyledi:
“Oğlum senden bir ricam var. Eğer yerine getirirsen beni çok sevindireceksin. Biliyorum iftar vakti çok yakın. Elbette açsın. Amma yapacağın iş de çok sevaplı bir iş.”
“Ne gibi bir iş anne?”
“Yavrum biliyorsun az ilerdeki sokakta Uşaklı Yakup Amcanlar var.”
“Evet anne, gecekonduda oturuyorlar. Oğluyla aynı sınıftayız.”
“Evet yavrum. İşte onlar. Biliyorsun onlar fakir aile. Oraya birkaç kap yemek götürmeni isteyecektim.”
“Tabiî anne, hemen götürürüm. Sen hazırla.”
Bilal annesinin verdiği yemekleri alıp çıktı. Biraz sonra da geri dönüp geldi.
İftar epeyce yaklaşmıştı. Ezan okunmak üzereydi. Annesi, babası ve Bilal sofranın etrafına dizilip oturdular. Annesi sordu:
“Yakup Amcanlar ne yapıyorlar?”
Bilal biraz durgunlaştı. Duygulu bir sesle konuşmaya başladı:
“Sorma anne... Evlerine gittiğimde Yakub Amca, hanımı ve üç çocuğu sofranın etrafına dizilip oturmuşlardı. Sofralarında bir tas çorba vardı. Onun yanında da biraz ekmek ve biraz da zeytin vardı. Yemekleri verdim. Teyze ‘Annen niye böyle zahmet ediyor?’ dedi. Sana selâm söyledi. Anneciğim, biliyor musun, sofralarındaki çorba ahım şahım bir çorba değildi. Amma burnuma o kadar güzel koktu ki sorma. Üzerinde buram buram buğusu tütüyordu. Gel beraber içelim deselerdi oturup içecektim neredeyse. Hâlbuki bilirsin ben çorbadan pek hoşlanmam. Ona rağmen o an için çok hoşuma gitti, canım çekti.”
“Uşaklıların tarhana çorbası da çok güzel olur.”
“Sonra teyze bana da birkaç tane hurmayı bir kâğıda sarıp verdi. ‘Orucunuzu açarsınız.’ dedi.”
Bilal’in ailesi iftar sofrasına oturmuşlardı. Bir Ramazan gününün sonunda, iftarın başlayacağı ulvî ve duygu dolu anları yaşıyorlardı.
Babası Bilal’e, “Duygulu halin devam ediyor.” dedi.
Bilal cevap verdi:
“Oruç tutmakla aç insanların acısını içimde duydum baba. Doğru dürüst yiyecek bulamayan insanların acısını içimde duydum. O ızdırabı içimde duyabiliyorum.”
Babası da çok duygulanmıştı. Bilal’i öptü.
“Aferin benim akıllı oğlum. Aferin benim ince duygulu oğlum. Bu dediğin şey, orucun bu dünyada insanlara kazandırdığı pek çok güzel hasletten sadece biri. Fakat asıl büyük mükâfat öbür dünyada. Allah bu dünyada oruç tutanları öbür dünyada Huld veya diğer adıyla Reyyan Cennetlerine koyacaktır.”
Babasının sözü bitmişti ki ezan sesi duyulmaya başladı. Yakup Amcalardan gelen hurmalarla oruçlarını açtılar. İftara başladılar.
Sofrada pek çok çeşit yemek vardı. Buna rağmen gecekondudaki Yakup Amcaların çorbasının buğusu Bilal’in gözünün önünden gitmiyordu.
Mustafa AKGÜN
YazarÇocukların sosyalleşmesi ilk olarak ailede başlar. Çocuklar konuşmayı, duygusal paylaşımları ve toplu yaşamın kurallarını ilk defa aile içinde öğrenirler. Aile aynı zamanda çocuğun kişiliğinin temelin...
Yazar: Editör
Ormanlar kralı aslan dehşetle kükrüyordu. Karnını doyurmak için kendinden güçsüz hayvanları avlayıp yemeye devam ediyordu. Diğer hayvanlar için aslandan kaçıp kurtulmak çok zordu.Günlerden bir gün cey...
Yazar: Mustafa AKGÜN
Bahar geldi.Etraf yemyeşil oldu. Ağaçlar yemyeşil elbiseler gidi.Sanki çimenler yeşil halıdır. Bu yeşil halıyı çiçekler o kadar güzel nakışlıyor ki…Çocuklar çimenler üzerinde yuvarlanmaktan nasıl...
Yazar: Mustafa AKGÜN
Türk çocuk Yiğit’le, Bizanslı çocuk Dimitri aynı köyde yaşıyorlardı. Arkadaş olmuşlardı. Köyleri İstanbul’a o günkü adıyla Konstantinopolis’e çok yakındı. O sıralar Osmanlı Padişahı İkinci Sultan Mehm...
Yazar: Mustafa AKGÜN