Dünyevileşme Tuzağından Kurtulmak
İslâm dini, dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayan bir hayat dinidir. İnananlara, ahirette huzurlu ve mutluluk vadederken dünyada da nice güzellikler yaşatmaktadır. İnsan, yalnızca dünya için yani bu fânî âlem için yaratılmamıştır. İnsan, yaşar, ölür, yeniden dirilir ve ahiret hayatında dünyada yaptıklarından sorguya çekilir. Onun için bizim inancımızda “dünya ahiretin tarlası” kabul edilmiş, “Dünyada ne ekersen ahirette onu biçersin.” denilmiştir.
Müslümanlar olarak dünyevileşme imtihanına cevap arayacak olursak; hem ahiret hem de dünya mutluluğunu vadettiğini bildiğimiz hâlde dünyevileşme yani; “dünyayı ahirete kasten veya sehven takdim” etme yanlışına düşmemizin ana sebebi; çabuk unutan bir varlık oluşumuzdandır.
Yüce kitabımız Kur’an’ın sıklıkla ahireti ve dünyanın geçiciliğini vurgulamasına rağmen insanoğlu bu hatırlatmaları da çok çabuk unutmaktadır. Demek oluyor ki; “İnsan Rabb’ini unutunca, elde ettiği geçici hazzı mutluluk zannetmektedir.” Maalesef insan, geçici hazları, kalıcı mutluluklara tercih ettiğinden dolayı dünyanın oyuncağı olmaktadır. O sebepten dinî değerlerden uzaklaşarak, dünyevileşmektedir.
Dünyevileşmek aslında Mekkeli müşrikler gibi ahirete inanmayanların hayat tarzıdır. Dünyevileşmek, her türlü dünya yönelişini öncelemektir. Yine diyebiliriz ki, dünyevileşmek, ahiretin ihmal edilip dünyaya doğru bir eksen kayması olarak tanımlanabilir.
Kur’an-ı Kerim’in ayetleri iyice incelendiğinde, dünya-ahiret dengesinden bahsedildiğini görürüz. Bu ayetlerde Müslümanların ahireti unutmamaları gerektiğine sıklıkla vurgu yapılmaktadır. Bu yapılan ikazlar, inananlar için bir uyarıdır. Dünya hayatının aldatıcılığına kapılarak, şeytanın tuzağına düşen kimseler nefse yenik düşen kimseler olarak belirtilmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hayatına baktığımızda dünyevileşme tehlikesine karşı durarak gayet mütevazı bir tarzda yaşadığını görürüz. O’nun sofrasında ekmek bulunmuşsa, yağ bulunmamış, hatta günde iki defa doymadığı bir ömrü geçirerek dünya tuzağından uzak kalmıştır.
O’nun hane-i saadetinde bazen bir ay müddetince sıcak yemeğin olmadığı zamanlar görülmüş. Hatta eline geçtiği vakit de olmayanlarla paylaşmıştır. Bir defasında Sevgili Peygamberimiz’in yüzünde hasır izini görünce üzülen Hz. Ömer (r.a.) bazı devlet liderlerini misal verince; “İstemez misin Ey Ömer, dünya onların ahiret de bizim olsun?” buyurmuştur. Bu gibi örneklerde Hz. Peygamberin (s.a.v.)’in tevazu ve takvayı tercih ettiği müşahede edilmektedir.
Tasavvufun gayesi, Hakk’ın rızasını kazanmak için nefisleri tezkiye etmek, güzel ahlâk sahibi olmaya çalışmak, kısaca dünyada Allah ve Rasûlü’nün ahlâkıyla ahlâklanmaktır. Ayrıca tasavvufun insan hayatına getirdiği tevekkül, kalp zenginliği, fedakârlık, tevazu, dünya anlayışına karşı gösterilen zühd, ahireti fânî olana tercih, Allah’a kavuşma iştiyakı, karakter düzgünlüğü gibi erdemleri kazanmaktır.
Dergimizin kurucusu Ahmet Şemsettin Ateş Ağabey’in anlattığı bir hatıra ile yazımızı bitirelim:
“Bir gün evde ailece oturduğumuz bir zamanda Hulûsi Efendi Hazretleri ağabeyim Kemal Efendiyi (o zaman Kemal Ağabey hayattaydı), beni ve H. Hamideddin Efendi’yi yanına çağırdı ve şöyle buyurdu: ‘Evlatlarım derviş insanın dünyalık bir şeyi olmaz. Kitaplarımdan başka sizlere bırakacak bir mirasım yok. Kütüphanemin anahtarından üç tane yaptırdım. İşte sizlere irfan hazinelerinin anahtarlarını bırakıyorum. Kitapları okuyup sahip çıkın. Ölüm her an için hazırdır.’ dedi o anda bizler çok duygulandık, gözyaşlarımızı tutamadık.”
Kemal DEMİR
YazarMustafa Nehcî Efendi, Halvetiyye Tarikatı’nın Cihangiriyye kolunun önemli isimlerindendir. O, hakîkat yolcusu bir mürşid-i kâmil ve topluma yön veren gönül erlerindendir. Nehcî Efendi, velûd bir müell...
Yazar: Fatih ÇINAR
Bizim medeniyetimiz; iyilik yapmak, hayır işlemek, huzuru temin etmek, insanların mutluluğuna vesile olmak gibi güzel bir anlayışın üzerine inşa edilmiştir. İnsan olarak görevimiz; yaşadığımız t...
Yazar: Kemal DEMİR
Sovyetlerin çöküşüyle bağımsızlığını kazanan Azerbaycan'ı ilk tanıyan ülke Türkiye olmuştur. İki ülke arasındaki ilişkiler, tarihî bir dostluk ve kardeşlik bağı içerisinde şekillenmiştir. Bağımsızlığı...
Yazar: Kemal DEMİR
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Medine’de en önem verdiği hususların başında insanların mescide devam etmeleri gelmekteydi. Gözü mescidde herkesi arardı. Buna önem verirdi, çünkü mü’minlerin sorunlarıyla il...
Yazar: Enbiya YILDIRIM