Şehirlerin Ruhu
Yaşadığımız dünya düzeni içinde ülkeler oluşmuş dünya üzerinde sınırlar çizilmiş ve şehirlerle, küçük birimler halinde insanlar yaşamaya devam ediyor. Tabii şehirler de kendi içinde mahalle ve caddelere bölünerek insanların hareket alanını daha biraz daha küçülterek kendine bir yaşam alanı oluşturmasına zemin hazırlamıştır.
Zaman dediğimiz kavram bugünlerde çok hızlı geçiyor, ayağımızın altından kayıp gidiyor neredeyse. Ve buna müdahale hakkımız bulunmuyor. Dolayısıyla zaman fakiri durumuna düşüyoruz, yirmi dört saatlik zaman dilimi kimi zaman yetmiyor diye serzenişte bulunuyoruz.
Zamanı o kadar hızlı yaşıyoruz ki bu defa hayata karşı bir yorgunluk hissediyoruz. Bununla birlikte sabırsızlık, tahammülsüzlük gibi sorunlar ortaya çıkıyor. Hayatı hızlı bir şekilde yaşadığımız için belki de erken yoruluyoruz. Yapmak istediğimiz işi hemen hızlı bir şekilde yapıp bitmesini istiyoruz.
Oysa her şey zamanla olur, hiçbir şey birden olup bitmez. Bir bina hemen inşa edilemez, zamana yayılan bir süreci vardır. O süreçle yavaş bir şekilde yapılır ve kendini bulur belki de… İnsan hayatında olduğu gibi şehirlerimizi de tüketiyoruz aslında, şehirlerdeki kaynaklar günbegün tükeniyor.
Şehrimizi hor bir şekilde kullanmamız sonucunda özelde şehrimizde, genelde dünyamızda bir mevsimsel değişikliğe şahit oluyoruz. Kışlarımız çetin, yazlarımız kavurucu sıcaklarla geçiyor. Gittiğimiz yerlerde çöpleri gelişigüzel atarak, şehrimizi de hızlı bir şekilde tüketerek aslında kendimizden bir şeyleri de götürmüş oluyoruz.
Günümüzde artık şehirleşmenin bu baş döndürücü hızından sıkılan insanlar artık daha sakin yerlere gitmek için çabalıyor. Diğer bir deyişle köye dönüş özlemi de olabilir bu. Zaten köylerimizin kalkındırılması lazım. Evet bir teknoloji dünyasında ilerliyor olabiliriz ama hayat teknolojiden ibaret değil, bir telefon olmadan yaşayabiliriz ama buğday olmadan sebze meyve, temiz su olmadan yaşayamayız.
İşte yaşadığımız dünyayı tüm bu etkenleri göz önüne alarak teneffüs etmeliyiz. Bir nefes bize yeterken kırk nefes almaya çalışırsak teneffüs edeceğimiz bir hava kalmaz.
Şehirlerin gelecek kuşaklara aktaracağı bir hikâyesi olması lazım. Bunu tarihiyle, o şehirde yapılan güzel işlerle, o şehre kazandırdığı mimari yönden güzel yapıtlarla ve nihayetinde gelecek kuşaklara miras olarak kalacak kitaplarla... Bir şehrin kütüphanesi aynı zamanda o şehrin hafızasını da meydana getirir.
Günümüzde dijital çözümlerle belki bir şeyler kaydediliyor ama kâğıt ve kalemin kalıcılığını su götürmez bir gerçek. Bütün çalışmaların iki kapak arasında toplanması ve bunun miras olarak bırakılması her yönden çok kıymetli bir iş.
Ahmet Köseoğlu gittiği şehirlerde şehrin ruhunu aramayı düstur edinmiş ve bunları Kendini Arayan Şehir isimli kitabında bir araya getirmiş. Her şehir gezilir, her şehirde insan kendine dair bir şeyler bulabilir ama günümüzde bütün şehirlerin birbirine benzediği bir zamanda o şehrin kendine özgü değerlerle ön plana çıkmasının duygusu çok farklı.
Mesela kitapta da geçen Kudüs, Mescidi Aksa'nın bünyesinde olması hasebiyle farklı. Bugün İstanbul deyince aklımıza Ayasofya, boğazlarıyla, kuleleriyle ve büyük ihtişamıyla Sultanahmet Camii geliyor. Yahya Kemal Beyatlı'nın Süleymaniye'de Bir Bayram Sabahı şiiri geliyor aklımıza. Şaire bu şiiri yazdıran şehir eskisi gibi mi diye düşünmek lazım. Bugün olsaydı merhum Beyatlı aynı şiiri yazar mıydı acaba? Şehirlerimizi tüketmeden daha yaşanılabilir alanlar olması için çalışmalar yapmak hem insani borcumuz hem de şehirlerin buna hakkı var.
Erol AFŞİN
YazarElektriğin henüz evlerde olmadığı ya da kısıtlı olduğu zamanlarda radyo kullanılırdı, dış dünyayla olan tek bağlantı radyolardı. Radyolardan haberler dinlenir, Türkiye’de ve dünyada neler olup bittiği...
Yazar: Erol AFŞİN
Asrın felaketi olarak kayıtlara 6 Şubat 2023 Pazartesi günü saat 04.17 geçti. O zamandan bu yana on bir şehrimizde büyük zorluklar yaşanmaya başladı. Ama özellikle Malatya, Kahramanmaraş, Adıyaman ve ...
Yazar: Erol AFŞİN
Yaşamımız boyunca türlü merhalelerden geçiyoruz. Dünya durdukça da bu düzen böyle gidecek. Yani çeşitli imtihanlara tâbî olacağız. İnanan insanlar olarak dünya hayatının bir imtihan dünyası olduğunu b...
Yazar: Erol AFŞİN
Yüce dinimiz İslâm’ın iki ana kaynağı bulunmaktadır. Bunlardan biri Kur’ân-ı Kerim ikincisi isi; Sünnet-i Rasûlulah’tır. Kur’ân, Allah’ın kelâmını bütün insanlığa ve âleme yayarken, sünnet ise R...
Yazar: Kemal DEMİR